Yrd. Doç. Dr. Zeynep Ergin
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi- İstanbul- Türkiye
Öğretim Üyesi
17.09.2011
ULYESSES
Büyük Luca’nın defteri açıldığında eski bir mürekkeple dizili satırlar şöyle başlıyordu ve derinden derine manalı sözlerde şunlar yazılıydı aynen;
“Akan bir su kenarında geçen öykü, bir baba ile oğulun diyaloğudur adeta. Su kenarındadır ikiside işte! Akisler içinde kıvrılıp giden suyun akışı katılırken oğulun maceracı merakına, suyla beraber akar oğul yaşamı ve gezmek isteği üstün gelirken oğulun tüm duy-gularına zevk, korku, acı hisleri bir dolu aşkla yaşanan keyifli bir macerada Lucadia’nın yaşamı anlatılır bir öykü boyunca.
Adı Poseidon’dan Sonra ve Ulyesses iki parçalı puzzle benzeri birbirlerini tamamladığında, Adı poseidon’dan sonra’da anlatılan hiçliğin öyküsü Ulyesses’te yerini varlıkların dünyasına, yanılsamacı ve yansıtıcı görünümlere bırakır.
Görüntülerin içten yaşanan tüm halleri gizlidir o yansıyan görünümlerde. Suyun gizli akışında bir oğulun yaşamı hepsi hepsi maceracı, anlatılır bilge Luca’nın ağzından dökülen sözlerle…”
Ve büyük Luca anlatır:
-Suyun ağzına oturmuş zamanlar geçirirken Lucadia , doğduğunu düşünüyorum da yaşamı çok önemli bulunmuş ona “a piriori” benzeri bir insan yakıştırması olan “Aperio ‘n” ismi verilmişti. Senelerce bu isim Aperio ‘ çağırıldı. Adını çok sevdi. İtici gelmeyen isminin çağrısı, ona hep önemli olduğunu hissettirdi. Aperio ‘n çağrısı zaman içinde akan zamanlar boyunca büyüdü. Doğduğundan bu yana küçücük olan elleri zaman içinde büyüyüp gene vücuduna göre küçük kaldı nedense!
Serpilirken tarihin bilinmez derinliklerine, öyle kendinden habersiz büyüyen ayaklar benzer bir keşfe çıkmakta idi uzak olmayan zamanda. Her dünyaya adımlarını atmaya başlayan ayaklar öyle nadir zamanlar yaşadı. Zamanın içinden geçerken bebeklik zihni anıları dolaştı her sefer onunla. Yaptığı yolculuklar onunla oldu. Her daim sırası geldikçe aştı zor engelleri daha zor engelleri. Daha çok gezdi, daha çok gördü dünyasını küçük eller. Sevdi bir büyük gezgin gibi yaşadığı, gördüğü evini, akîsinin coğrafyasını. Bebekliğini arşınlayan bir gezgin gibi o küçük ellerle büyüdü.”
Onun gezgin halini bebekliğinden sezen Büyük Luca, doğduğunda ona herhal Aperio ‘n adını bu nedenle vermişti. Aslında, oğul doğduğundan beri yazmayı düşündüğü hatıratı yaşlılığında bulmuştu onu. Gözlerinin önünde gördüğü olsa gerek serpilen o değil sanki tarihin derinlikleriydi. Ne demişti babası oğula;
“Yaşlılığında yazdığın hatıraların bir yudum su anlatır kendine. Aperio, yaşadığın günler geçecek Luca adı düştüğünde kalbine, yaşamının genişliği seninle gezecek hep. Çok oğlun var suyun derinlerinde, diplerinden çıkar gez onlarla sadece O’nunla gezdiğin gibi. O’nunla gezdiğin vakit, yani BEN, Lucadia Büyük Luca ile gezdiğinde kalan anıları sen gençliğine vereceksin. Bebekliğinden Aperio ‘n , gençliğine akacak yaşadıkarın. Ve olgunluk çağının ismi Lucadia verilecek sana yaşamına yansıyanlardan. İşte O, Zaman kadar olan bir büyüklükle büyüdüğünde yansıyacak tüm zerreler bedenine, bebeklinden her dünyayı keşfetme ile oğul Aperio ille birleşecek zengin bir zeminde, solukta. Keşfetme huyundan hiç vazgeçmeyecek.
…. ….. …..
«SEN, Sen bu olacaksın» dendi O’na artık. İsmi konulan bu çocuk her şeyin başlangıcında arandı. İlk yaşanan keşfetme arzusunun anısı. O taa! Sonlanana dek genişleyen suyun akışı gibi farklı bir dünyaya akışın temsili oldu.
Ve ona büyük söz söylendi…
Keşfin süregelmesine varıncaya kadar sınırları artık sınırı olmayan farklı bir dünyaya akîsinin temsili gibiydi.
Muştusuyla beraber Aperiondu artık isteyen
İ..-s…-ti -yor -du ve adı Aperiondu.
Zengin zeminde oynarken satırlarla evini haritalarda akarsulara buladı. Asıl O’nun adıydı isteyen. Aperion aydınlığı özledi, olgunluk çağını; ama, ne varki yaşanacak zamanlar çıktı onun karşısına . Mavi derinliklerde apak dalgalarla boğuşurken O, geleceğin zengin habercisi oldu zerreler. Karışan yosunlarla yeşillere belenen tozlu ırmaklarda idi, hala. Tufanın karşısında duruyormuş gibi yaptı. Hani dalgalar gidip gelirken yalar ya seni, seni rüzgar tufanın kucağına atar da, sahil kaybolmuş, kalmamıştır basacak bir yer. Durmaksızın ayaklar altından akan derinlikler gidip gelirken. Durmaksızın, bilirsin ya çabalarsın çıkmak için en azından çakıllara.
Lysis diye seslendi kulağına.
-Lyysisss….
Lysis duydu yalnızca onu. Ses ona doğru inceldi sanki ve Lysiste kaybolup gitti derinlere. Kulaklarında yankılandı günlerce, ona öyle geldi ..ki …
Tekrar duymak için, birkez ve bir kez daha, usulca çıplak ayakla. Derinden gelmişti sade.
Lyyssiiisssss.
Büyülemiş gibiydi Lysis. Ulyesses içindi hepsi, katlandığı akdenizin mavi-beyaz köpüklü suları içindi. Ulyesses taşıdı herşeyi ülkesine, evine darmadağın etti bıraktı. Lysis sesi kulaktan kulağa dinlendi. Aperion’un elleri aşkı aldı içti onunla. Küçük eller öyle narin kaldı, ışıltısını verdi anısına. TOPRAĞINI YAŞATMASINI İSTEDİ ONDAN APERİON. Hiçbir şey kaybolmayacak, ölmeyecekti toprakta. Manipulasyon gibi bir şey. Duygularla yoğrulan torağın acısı çıkacaktı yoğurdukça. Yoğurdu aperion yoğurdu yorulana dek. Çok yol yürümesi gerekti büyük Luca’ya varıncaya dek…Nerelerden geçmedi, nereleri görmedi, nerelerle konuşmadı; sanma bildi hepsini de O. Sade suyun peşinden gitti. Tarihte döndü, durdu sanki. Büyülendi mi ne bu kadar uyku
… … …
olmaz “uyan artık Aperion” dediler ona çokça tekrarlayarak. Onun gücü uykuda serpildi. Tarihi atlattı üstünden yıldızlar yağdı nurlu üstüne. Işıltılar saçıldı bir daha bir daha. Rüyasını anlata durdu bir kez daha suyun ağzından kaymış derinlere. İşte o zaman rüyasının büyüklüklerini anladı. Hatırladı küçük ellerine baktı. Birde, .. sonra ayaklarına.
Ahh, dedi acı çeker gibi.
Büyük Luca sordu:
“ne o Aperion iyice uyudun. Neler gördün, sayıkladın… O Lysis kimdi? Merak ettim doğrusu, hoş bir isim, Ulyesses kadar güzel. Sanki derin bir mağaranın en dipteki köşesinde, sıcak bir çağrı gibi geliyor kulağa.
Aperion cevap verdi durmaksızın hala rüyada gibi..
.. ..
-ET İN ARCADİA EGO” dedi
ve ardından açıkladı hemen, gözlerinin önünden geçercesine…
“Ben, yani “ölüm” çobanların düşler ülkesi Arkadia’da bile egemenim”,
rüyam buydu, dedi. Rüyamda dingin ve güneşli bir güney manzarasının sıcaklığında çember oluşturan şahane delikanlı ve saygın genç kız durmaktaydı yanyana. VE, Zerreler taştı başımdan bir an derinlerde gizli kaldı sanki ötedeki siyahlar. Aktı öfkeli karanlıklar ayaklarım altından, küçük ellerim taşırdı tutamadı kucak dolusu zerreyi.
Oysa, Lysiss.. Lysis’in üzerinde serpili sular, üzerinde serpili kum örtüsü gibi şeffaf uçuşan akan sular. Dereler çamurlara belendi, nerde kaldı Ulyessses!
Arıyorum şahane delikanlı yanında Arkadia’da ölümü . İçiyorum sanki Lysisle beraber akarsuları ulaşamıyorum rüyama ve sesleniyorum tekrar tekrar ve Lysis duymuyor beni artık anlıyorum. Bir ayaklarıma, bir ellerime bakakalıyorum rüyamda. Suların içine gömüldükçe ben neredeyim demeden derinlere batıyorum.Zerrelere yakınlaşıyorum,derindeki siyah balçığa doğru battıkça ilerlemem Çıkamıyorum, terler sarmış vücudumu, hepsi zerre zerre bedenimde. Babam seslendi o an işte, Büyük Luca’nın sesi sakinleştirdi birden dünyamı. Karanlık çökmüş rüyam aydınlandı, göklere doğru aldı götürdü mavinin enginlerine, bulutlu Prusya mavileri bile güzel burada.
Gök mavisine kadar zengin mavilerle rüyam aydınlandı. Taa ki Lysis’i şahane delikanlı ile görene kadar……
.. .. ..
avuçlarımı yüzüme kapadım, bir yöne?
yürüyorum.
Bir esrime geldi içime sanki bir rüzgar bedenimi sorguluyor
Soyuyor nefesimi. Göz kapaklarımı kaldırmak! KALDIRMAK!!!
Işığı görebilmek!, aydınlık aydınlık! İçin istiyorum
Göz kapaklarım altında renkler sarıyor bedenimi. MAVİLER YOK bir tufan tenim ürperiyor, fütursuzca bedenim sarılıyor
– KALK
– Kalk UYAN! APERİON. , uyandırıyorum seni ! ! !
İşte o an sertçe bana dokundun Lysisle birlikte.
Ulyesses karşımda. Sürükleniyorum her dönemeçte Ulyesse var biliyorum. Sayıklamalarım ayaklarım altında derin uykular. Bir tufanda girdaplı daireler dönüyor, döndürüyor rüzgar beni? En dibinde, merkezine bir hortumun bırakılmışım! Griler ortalıkta orta yerde dimdik ayakta, üzerim kuru ve kumsuz Ulyesses için. Lysisle beraberdim bu rüyada..
yakıcı kızıllıklar sardı bedenim renkleriyle bir ilahi duyuyordum uzaktan kim okuduğu belli olmayan.
-Rahipler diye düşündüm aklımdan sesi iyice dinlemeye koyuldum Lysis çağırıyordu bedenimi o an. Öyle uzaklaşırken birden arşınladık kıtaları tüm coğrafyaları bir soluk alınca seni gördüm karşımda. Ancak aklımda kaldı Lysis ve şahane delikanlı
-Uyandırıyordun
-Beni uyandırıyordun rüyamdan.
-Sanki ellerin vücudumu sarmıştı yavrusunu saran şefkatli bir anne gibi dışarıdaki ırmağın kenarına gidelim diyordu gözlerin.ve sarmıştın bedenimi
-Evet evlat. Öyle terlemiştin ki güzel akdeniz güneşinin ısıttığı sular daha da sıcaktır bu saatlerde, çok ter dökmüşsün, vücudunda serin su seni rahatlatır diye düşündüm.
-Çakıllara basmak küçük ayaklarıma his verecek ve ellerim daha neler öğrenecek .. .. ..
-Gidelim.
Irmağın kıyısına usulca gittiklerinde bir pelikan sığ kumu eşeliyor… solucandı umudu. Kendisinden başka varlıklarınlarında suya yaklaştığını fark edince temkinle sekti geriye bir kaçkez. Bir çalıyı siper yaptı kendine ustalıkla… Niyeti gagasını biraz kumlara sürtmek ve birazda temizlemekti. Gelenler kararlı sarhoş adımlar içinde salınıyordu.
Belli ki istediği keyfi için bir başka göl yapacaktı kendine, çalıdan büyük pelikan fark ediliyordu uzaktan.. .. +
….. …….
Rahatsızlık ve Aşk duyguları
ZAMANSA … … .. Aktı.. Aktı …
Onu gördüklerinde pelikan akan suyla hafif hafif melteme doğru dönmüştü.
-Orda pelikan! gidiyor niye ki bizle kalmadı dedi Ve …
Büyük Luca sessiz.
Irmağa bakarken suda buldu kendini Aperion.
Güneşli bir ülkeydi burası çamurlu suları /ırmakları. Su tenine Hoş Sesler veriyordu değer değmez kendine ve herkese herşeye.
Bir öykü anlatıyorlardı uzaktan gelen sesler sıcak iklimin övgüsü dolu. Akdenizin yamaçlı dağ eteklerinde sıcak iklimlerin yaşandığı bu bereketli yerde.. ..
-Bereketli toprakta Eski bir inanışla bir çocuk doğduğu söylenirdi. Burada akan sular onun ismi ile doğar ve ismi söylendikçe çoşar akarmış. Sonraları bu sularda yıkanan çocuk bereketi çoğaltmış ve çocukta kıtalara hükmetmiş. ..
Hikayede ki inanışa göre kutsal sayılan bedeni suyuda kutsamış neredeyse.. .. ..
Sonraları buraları gördüğün gibi işte her farklı canlı var.
Ot Böcek Kum Taşlar… … … İzler orta yerde ! Kıymetli zenginlikler bu. Elbet görmek isteyen araştıran gezen yürüyüp heyecanı çoşkun heyecanlı meraklıya …
İlginç bir öykü diye düşündü Aperio.Duydukları onu etkilemişti.Doğduğundan beri bu yerde Büyük Luca’nın yanında idi.Hep gezmişti, gezmişti..
Her bir yıl sanki on yıl gezmiş gibi yaşamıştı. Doğduğu andan beri geziyordu aslında.
Sanki hiç çocuk olmamıştı daima onun bilge çocukluğundan bahsederlerdi, Bir bebek olmuş muydu acaba?.. Sütanneleri ? .. Bilgelik! etrafında duyduğu buydu. Onu doğuran annesi doğduğu anda bütün aydınlığını ona vermiş ve gitmişti.
Bebek hafızasından kalan bir de Kalıcı silinmez izler … ….
KIRMIZI SAÇLI YILAN. Ne kadar fantastik! .. ..
Unutamadığı babaannesinin o kırmızı başlı ile konuştuğu ve hayret verici olan o uzunca boylu sürekli kıvrılan çöreklenen yaratıktan aileye pozitif enerji yaydığı idi. Bir de kazınmış izlerden babaannesinin kendi yazıp süslediği ayrıntılarla eklemlediği devasa etkileyici hikayeleri onun kucağında dinleyişi. Ne romantikti.. .. diye düşündü ! .. …
Hepsi kısacık zamanda elinden bitmiş gitmişti LYSİS gibi. Ama hikayeler ve kırmızı başlı taşlara kazınmıştı adeta.
ULYESSESin gösterdiği bir rüya isterdi hep.. İnanıyordu..
Hücreleri incelense genetik babası Büyük Luca değildi. Ama Aperiona ismini verdiği gibi hep ve her zaman onun babası olmasından mutlu ve sevinçliydi. Her an içinde duyduğu fırtınalı aşklarını, cömert gezgin halini hemen sezer hatta konuşmadan sorularının cevaplarını bilirdi. Bu durum Aperionu çok mutlu ederdi.
Birgün bir hikaye anlatmıştı ona; hiç unutmadığı.
Birden Yaşadığı bir anıyı Hikaye etmeye başladı:
Büyük Luca dere kenarında gördüğü kızı anımsadı ve zamanı şimdi geldi dedi.
“Kız dereye su almaya gelmiş Keten beyazı bir kiton vardı üzerinde. Ne de olsa hava fazla soğuk değildi diye düşünmüştü herhal. Bukle saçlarını düşün. Suya eğilince bukle saçları yüzüne düşmüş çok düzenle yapılmış ahenkli bukleler hala sıralı bir şekilde kalmıştı.Aralarından altın rengi kordelalar geçirilmiş saç bukleleri ona bir yürek güzelliği veriyordu.. Sonra başının tepesinde altın rengi kordelalarla toplanmış saçlarından etrafına doladığı küçük bir topuz vardı. Bal sarısı ile kumral sarısı karışık saçları etkileyici bir uyum içindeydi.”
Büyük Luca Aldığı bir maşrapa su kadar zamanda o’nu uzunca seyretmiş olduğunu ise iyice hatırlıyordu.
Kız ise, Bu görünüm için çok zaman vermiş olmalıydı?..
Aperion sa Maceracı olmadığını özen ve ilgisini kendi üzerinde araştırdığı takılmıştı kafasına o zamanlar .. .. ..
.. .. ..
Şimdi duyduyu bu hikaye Aperiona ‘saçları sarı bukleli kızı’ anımsatmıştı ama onu bir dahada görmediğini anımsadı aynı anda.
.. .. .. ..
Bakracını doldurduktan sonra da dereye eğilmişti su içmek için. Her eğilişimde buklelerinden biri dereye düşüyor saçları ıslanıyordu. Saçını eliyle bir tarafa tutuyor ve tekrar eğiliyordu. Kendisinin saçı iyiki kısaydı. Anısı ? . Şimdi de kısaydı Rüyasında gördüğü ses bu kızın sesimiydi?… Acaba??.. Halbuki onunla hiç konuşmamış hatta akdenizin Antik güzelliğinde olan kız onu görmemişti bile. O uzakta yüksekte dinlenmek için oturmaktaydı. Tesadüf kız çıka gelmişti o sıra.
Derenin kenarında ayağa kalktığında sırmalı bir kuşakbelinde göğsünde de armalı bir tabion olduğunu gördü. Aslında kasaba çok kalabalık değildi. Hemen hemen herkesi tanıyordu. Kasabanın su kanalları kuruluşundan bu yana eksikti. Ve her iş için temiz su gerekli olduğundan her ailede evin su ihtiyacını genç olanlar taşımaktaydı. Evin suyu her zaman olduğu gibi çoğunlukla yetişmiyordu. Kasabada oturan ailenin en genç üyesi bu görevi üstlenirdi. Aperiona ise pek görev düşmezdi Büyük Luca ancak o izin verdiği zaman yaptığı bir işti.. Onu daha çok rüyasında duyduğu Lysisin sesi ekiliyordu.
Ly…S ….s…………s…………………
Sonra o kızı bir daha hiç görmedi. Onun için on hane kasabadaki 10 hanenin sahiblerini çoğunlukla tanırdı.
ve
ULYESSESs..
Ulyesses sen nesin soruyorum sana, bir canlı, bir nesne, bir isim, bir renk, bir mavi, bir kırmızı yada bir,… bir ördek başı yeşil. Hayır, bu en sonuncu saydığım hiç değilsin ama sen hakikatte var mısın. Benim, bizim zihnimizde mi, soluğumuzda mısın ?
…?
Tümden cevapsız kalan sorularımı hangi nesnede, hangi suda, hangi …… hangi ……hangi ……
Büyük Luca’nın kitabında bir söz vardı görmezden gelmişti bunu KÜÇÜK LUCA
– OLMAYACAK BİR HAYALİN PEŞİNDEYSEN O HAYALİ BIIRAKK !
– … …
Bunca zaman olmayacak bir hayalinde süreklemişti kendini.
Küçük ellerine baktı. Yol katettetği ayaklarına. Artık irileşmişti ayakları… Elleri de ….. VE …………….
Birden fark etti ki asıl yüreği artık katılaşmıştı sanki . Koyu Prusya mavisinin gölgesinde yanıcı ala turuncular alaca karanlığa bürünmüş güzellikleri söylüyordu artık tüm mevcut hücrelerinde.
EVET..
Büyük Luca haklıydı…
Peşinden koştuğu hayali bırakıyordu geride ve büyüyen ayakları ve büyüyen elleriyle koştuğu rüyalarından çıkmak bilmeyen LYSİS değildi. Onun sesi kaybolmuştu artık. Küçük LUCA, O hayalini yaşatıyordu sade.
SEN,
Ulyesses sendin O biliyorum. Benim buklelerle süslü sarı saçlı bir tanıdığım olmadı. Benim o hayran olduğum bukleleri sarı saçlı sevgilim hiç yoktu zahir. Hepsi rüyamda idi ve ne yalan söyliyeyim rüyamda her şey doğruydu, her şey gerçekti, ve her şey çok güzeldi.
Ama her şeyin rüya olduğunu da BÜYÜK LUCA bana anlatmamış mıy dı?
Görmezden gelmek ne kötü şeymiş, hayatlar feda ediliyordu rüyamda
KAHRAMANLIK
CESARET
KORKUSUZLUK
ENGİN BİLGİ
BİLGEnin BİLGİSİ
…………………….
Ne de göz kamaştırıcı.
……………………
OLAĞAN ÜSTÜ GÜZELLİK DERECESİ
MÜKEMMELLİK.
Büyük Luca yazıyordu gene defterde atlamışım!
-Yaşadığın dünyada gördüklerin Mükemmel, Göreceksin.
Ve
ANLAYACAKSIN
YANILACAKSIN Luca Dia
Ama o zaman var ya
İşte anlayacaksın ki sen artık Luca DİA’sın.
Diğer mevzuu
Luca dia işe koyuldu uyanınca gözlerini bir oğuşturdu. Bir o yana gerindi bir bu yana gerindi usulca üzerine serpiştirilmiş gibi duran çarşafına sarınarak daha da sarılarak. VE
Ayağa kalktı ve işte yürüdü gitti.
Artık kırk yaşını aşmıştı. Gerçekten LUCA DİA gibi hissediyordu artık Yanılsamalar ona çok gerçeği öğretmişti.
AMA ! … ! ….. Öğrenmemişmiydi yoksa ……
? ? ? ? ?
Ulysesses’in bereketi bilincinde sözcüklerini seçiyordu. Her konuştuğu sözcüğün akıllarda kalacağı etkisini biliyor adeta görüyordu. Herkes karşısında şeffaflaşmış yazılı kağıtlar gibiydi. Söylenecekler çok önceden tahmin ediyor yaşayacaklarını gözler okuyor, davranışlarını görüyordu.
Peki ne olacaktı şimdi! u güçle ne yapacaktı. Lysis’i onun yönlendiriyordu rüyada da olsa, Ulyesses’s le konuşamıyordu, sadece Büyük LUCA’nın kendine bıraktığı el yazmaları….
Gerçek olabilirler miydi?..
… …
… …
ZEYNEP ERGİN/2001