imgelem EDEBİYAT Suat Derviş (1903-1972), Hayatı ve Edebi Kişiliği

Suat Derviş (1903-1972), Hayatı ve Edebi Kişiliği

Fosforlu Cevriye’nin yazarı Suat Derviş, 1903 yılında İstanbul’un Moda semtinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Hatice Saadet Baraner’dir.  Köklü ve varlıklı bir ailenin ortanca çocuğudur. Dedesi, Osmanlı Döneminde Avrupa’ya burslu gönderilen altı kişilik ilk öğrenci grubunda yer alan kimyager Müşir Derviş Paşa’dır. 1933’te İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülen Darülfünûn’un kurucularındandır. Babası İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi hocalarından, jinekoloji profesörü doktor İsmail Derviş Bey’dir. Suat Derviş’in anne tarafından kökleri ise Osmanlı Hanedanı’na uzanmaktadır. Aile üyeleri Osmanlı’nın aristokrat ve ilerici kesimindendir.

Suat Derviş, modernleşme yanlısı Osmanlı aydınları olan anne ve babası sayesinde o dönemin az sayıdaki iyi eğitimli kadınlarından biri olmuştur. Evde mürebbiyelerle yetiştirilmiş, Fransızca ve Almanca öğrenmiştir. Eğitimine Kadıköy Numune Rüştüyesi’nde ve savaş zamanında eğitimin kesintiye uğramaması için açılmış bulunan Bilgi Yurdu’nda devam etmiştir.

Suat Derviş’in Yazma Serüveni

Suat Derviş çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duymuştur. Eserlerinin gazetelerde yayımlanmasını sağlayarak ona yazarlık yolunu açan kişi ise şair Nâzım Hikmet olmuştur. Nâzım Hikmet, Suat Derviş’in 15 yaşındayken yazdığı “Hezeyan” başlıklı mensur şiirini ondan habersiz Alemdar Gazetesi’nin edebiyat ekine gönderir ve şiir gazetede yayımlanır. Böylece çocuk denecek yaşında ilk eseri basılmış olur. İlk şiirinin yayımlandığı 1918’den itibaren Suat Derviş yazılarını, hikâyelerini gazeteye göndermeye devam etmiştir. Alemdar Gazetesi’nin edebiyat ekini yöneten Yusuf Ziya Ortaç, Suat Derviş’i edebiyat dünyasına “Türk edebiyatının göklerine doğan yeni bir yıldız” olarak tanıtmıştır. “Hezeyan” şiirini “Nasıl Çalışırlardı?” başlıklı hikâyesi izlemiştir. Mehmet Rauf ise henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş’i “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi” olarak nitelendirir.

Suat Derviş’in İlk Romanı Kara Kitap

Suat Derviş’in ilk romanı “Kara Kitap” 1921 yılında yayımlanmıştır. “Kara Kitap”, edebiyat dünyasında hayret, şaşkınlık ve beğeniyle karşılanmış, esinini bir Avrupa romanından aldığı düşünülmüştür. Suat Derviş bu eserinde ölüme mahkûm güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlatmıştır. Kara Kitap Suat Derviş’in batılı yetişme tarzının ve bu yönde aldığı eğitimin, yaptığı okumaların izlerini taşımaktadır. Bu erken dönem romanında Batı’nın gotik edebiyatının unsurlarını bulmak mümkündür. Kara Kitap dönemin edebiyat ortamında iki yönden şaşkınlıkla karşılanmıştır; o zamana kadar Türk edebiyatında benzeri görülmemiş bir tarzda yazılmış olmasının yanı sıra çok genç bir kadın yazarın eseridir.
İlk romanı yayımlandığı sırada Suat Derviş Alemdar gazetesinde çalışmaktadır. 1922’de Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Bele ile ilk röportajı Alemdar gazetesi için kendisi yapmıştır. Yabancı dil bilen bir gazeteci olarak 1923 yılında Lozan Konferansı’nı izlemiştir. Bu durum ona yurtdışına giden ilk kadın gazeteci unvanını kazandırmıştır. Suat Derviş bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam Gazetesi’ne geçmiş ve bir kadın sayfası hazırlayarak bu gazetede “özel sayfa” hazırlanması konusunda öncü olmuştur.

İlk romanı Kara Kitap’ı, 1923’te yayımlanan “Hiçbiri” ve “Ne Bir Ses Ne Bir Nefes”, 1924’te yayımlanan “Buhran Gecesi” ve “Fatma’nın Günahı”, 1928’de “Gönül Gibi”, 1931’de Latin harfleri ile yazdığı ilk eseri olan “Emine” adlı romanları izlemiştir. Bu romanlarında İstanbul’un aristokrat yaşamından kesitler sunmuş; kadınların toplumsal sorunlarını ve özgürlük taleplerini irdelemiştir. 1925’te ilk hikayeleri Almanca’ya çevrilmiştir.

Almanya Günleri

1927 yılında gazeteciliği bırakır ve  konservatuar eğitimi için Almanya’ya gönderilir. Berlin’deki Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri alır ancak bir süre sonra ailesinden habersiz Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırır.

Almanya’da faşizmin yükselmesine tanıklık ettiği bu yıllarda öğrenciliği sırasında gazete ve dergilerde çalışır, yazılar yazar. Yazıları önemli edebiyat ve sanat dergilerinde, siyasi gazetelerde yayımlanır. Böylece Suat Derviş, Halide Edip’ten sonra yurt dışında yazıları çıkan ilk kadın yazarımız olmuştur. Hitler iktidarı ile birlikte, Nazi yanlısı olmayan gazete ve dergilerin yayınlarına son verildiği için gazeteciliğe devam edemez. 1933’te babasının ölümü üzerine fakülteden mezun olamadan Türkiye’ye dönmüştür.

Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da çıkan pek çok gazetede yazılar yayımlamaya başlamıştır. Bir yandan da roman tefrika etmeyi sürdürmüştür. 1934’te “Onu Bekliyorum”, 1935’te “Onları Ben Öldürdüm”, 1936’da “Baba-Oğul” tefrika romanları yayımlanır. 1937’de yayımlanan “Bu Roman Olan Şeylerin Romanı” ile 1938’de yayımlanan “İstanbul’un Bir Gecesi” toplumsal gerçekçi çizgiye geçiş romanları olarak kabul edilir.

1935’te, Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan aylık “Resimli Ay” dergisinde çalışmaya başlamış ve bu derginin, içinde dönemin çok önemli yazar ve gazetecilerinin bulunduğu çevresine girmiştir. 1936 yılında “Son Posta” gazetesi için muhabirlik yapmaya başlamıştır. Gazete adına, Boğazlar sorununun görüşüldüğü Uluslararası Montrö Konferansı’nı izlemiştir.

Sovyetler Birliği Gezisi

1936 yılından itibaren Tan gazetesinde çalışmaya başlar. Bu gazetede çalışmak gazetecilik yaşamında önemli rol oynamıştır. Kadın sorunlarına değinmiş ve dış siyaset haberleri yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avrupa’daki politik gelişmeleri izlemek üzere yazarlarını dış ülkelere gönderen gazete, Suat Derviş’i de Sovyetler Birliği’ndeki gelişmeleri izlemekle  görevlendirmiştir. Bu dönemde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi, düşünce dünyasını derinden etkilemiştir.

Sovyetler Birliği dönüşünde yayımladığı röportaj dizisi, “komünist” olarak damgalanmasına neden olmuş ve gazeteden ayrılmak zorunda kalmıştır. Hemen arkasından 1937’de tefrika edilen “Bu Roman Olan Şeylerin Romanı” Derviş’in gazeteciliğinin romancılığını da etkilemeye başladığını ortaya koyar. 1938’de “Bir İstanbul Gecesi” tefrika edilmiştir. “Hiç” adlı romanı 1939 yılında yayımlanmıştır. Ancak politik görüşlerinden dolayı, “Hiç”i yayımlanmasından itibaren yaklaşık otuz yıl boyunca hiçbir yayınevi, Derviş’in romanlarını basmaya yanaşmamıştır.

Yeni Edebiyat Dergisi

Suat Derviş dört evlilik yapmıştır. Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes ve Nizamettin Nazif Tepedelenli ile yaptığı ilk üç evliliğine ilişkin pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Derviş 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile evlenmiştir. Baraner, Mustafa Kemal Atatürk’ün de teyzesinin oğludur. Baraner ile tanışmaları “Yeni Edebiyat” dergisi aracılığıyla olur. Yeni Edebiyat, toplumcu edebiyat anlayışına sahip pek çok yazarı bir araya getiren, dönemin yaygın edebiyat anlayışına karşı eleştirel bir tutum ortaya koyan, 15 günde bir yayımlanan sanat, edebiyat ve fikir dergidir. Suat Derviş, Süs ve Resimli Ay gibi dergilerdeki deneyimleri sayesinde bu derginin yönetim ve karar mekanizmasında aktif bir şekilde yer almıştır. Aynı zamanda dergiye eleştiri yazıları başta olmak üzere, edebiyat yazıları da yazmıştır.

Türkiye’de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan Yeni Edebiyat’ın kadrosunda Abidin Dino, Sabahattin Ali, Hasan İzzettin Dinamo, Attilâ İlhan, Orhan Kemal, Mehmet Seyda gibi yazarlar bulunur. Dergi Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo, İlhan Tarus, A. Kadir gibi genç yazarların ilk hikâye ve şiirlerini yayımlayarak tanınmalarına yardımcı olmuştur. Ancak kadrosunda TKP genel sekreterinin de bulunması ‘yarı-ideolojik’ olarak değerlendirilmesine neden olmuştur.  Yeni Edebiyat, 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 tarihleri arasında 26 sayı yayımlanmış ve 1941’de sıkıyönetim tarafından kapatılmıştır.

1944’te Suat Derviş’in daha sonra “Ankara Mahpusu” adıyla yayımlanacak olan “Zeynep İçin” romanı tefrika edilir. Aynı yıl “Biz Üç Kız Kardeşiz”, “Fosforlu Cevriye” ve “Çılgın Gibi” gazetelerde yayımlanır. Bu döneme kadar eserlerini gerçek adıyla yayımlamışken, bir yandan Nazizme ve faşizme karşı yazılar yazdığı için 1930’ların sonundan itibaren gerçek ismini kullanarak çalışamaz hale gelmiş ve 1940’larda takma ad kullanmaya başlamıştır. Bunda “Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?” adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasının da etkisi olmuştur.

Tutukluluk ve Hapislik Dönemi

Suat Derviş, 1944 yılında TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte gizlendikleri evde tutuklanmıştır.  Sorgu sırasında çocuğunu düşürmüştür. Reşat Fuat Baraner’i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi’ne katıldığı gerekçesiyle yargılanmış ve 8 ay tutuklu kalmıştır. Reşat Fuat Baraner ise, yedi yıl dokuz ay hapis cezasına mahkûm olmuş, 1950 affında tahliye edildikten sonra, 3 Kasım 1951’de yeniden tutuklanmış; bu defa, TKP Merkez Komitesi üyesi olarak yargılanıp yedi yıla mahkûm olmuştur.

Suat Derviş hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntılar çekmiştir. Geçimini sağlamak için editörlük, Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler yapmıştır. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazmıştır.1947’de “Büyük Ateş “, 1950’de “Yaprak Kıpırdamasın” 1962’de “Aksaray’dan Bir Perihan” romanları tefrika edilmiştir. “Sınır” adlı romanı Remzi Kitabevi tarafından satın alınmış ancak basılmamıştır. Ardından “Şoför Mustafa”, “Kendine Tapan Kadın” ve “Yeniden Yaşayabilseydik” romanları tefrika edilmiştir. Sovyetler Birliği’nde Rusça olarak yayımlanan “Aşk Romanları” adlı bir romanı daha bulunmaktadır.

İsveç Yılları

Suat Derviş, 1951’de tekrar tutuklanan eşinin yargılanmaya başladığı 1953 yılında kendisinin de tekrar tutuklanma olasılığına karşılık- bir kez daha yurt dışına çıkmış ve ablasının yanına İsveç’e gitmiştir. Avrupa’da çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yayımlamaya başlamıştır. Kendisini yurtdışında tanıtacak kitaplar kaleme almıştır. “Zeynep İçin” romanını “Ankara Mahpusu” adıyla yeniden yazmış, ablası Hamiyet Hanım ile birlikte Fransızca’ya çevirdiği roman 1957’de “Le Prisonnier d’Ankara” adıyla yayımlanmış ve ardından on sekiz dile çevrilmiştir. Hakkında o kadar olumlu değerlendirmeler çıkmış ve roman eleştirmenler tarafından öyle beğenilmiştir ki; Ivo Andriç’in Drina Köprüsü ile kıyaslanmış, ondan bile daha iyi bulunmuştur.

Suat Derviş’in, Türkiye’de kitap olarak yayımlatma olanağını bulamadığı “Çılgın Gibi” adlı romanı da “Les Ombres du Yali” (Yalının Gölgesi) adıyla 1958’de yayımlanmıştır. Bu dönemde başta Les Lettres Français dergisinde yayımlanan “Fukara Ölüsü” gibi hikâyeleri, önemli Fransız dergilerinde (Horizon, Les Femmes d’Aujourdhui, Les Femmes Françaises, Eve ve Antoinette, Parisien Libre gibi) yayımlanmıştır. Batı Almanya’da Kölnischer Anzeiger, Morgenpost ve Bild gibi gazetelerde makaleleri, Avusturya’da Volksstimme gazetesinde hikâyeleri yayımlanmıştır.  1960’lı yıllarda, siyasi ortam değiştiğinde de Suat Derviş’in romanları için durum değişmez. Üstelik bu dönemde Suat Derviş Fransa’da, Almanya’da, Sovyetler Birliği’nde romanları yayımlanan bir yazardır. Türkiye’de pek çok yazardan önce Suat Derviş’in romanları çevrilmiştir.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş, eşi Reşat Fuat Baraner 1963 yılında hapisten çıkınca yurda döner.  Eşinin kurduğu Doğu Batı Tercüme Bürosu’na çeviriler yapmaya başlar. Bu arada takma isimlerle roman ve hikayeler, çocuk masalları yazmış, tercümeler yapmıştır. “Aksaray’dan Bir Perihan” adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edilmiştir. 1944-1945 yıllarında tefrika edilmiş olan “Fosforlu Cevriye” öğrenci olaylarının büyüdüğü 1968 yılında “Ankara Mahpusu” ile birlikte, May Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır.

Fosforlu Cevriye, Suat Derviş’in Türkiye’de kitaplarını bastıramadığı dönemde Türkiye’de kitap olarak basımından on bir yıl önce  1957 yılında Rusça olarak Sovyetler Birliği’nde yayımlanmıştır. Romanın çevirisi Orhan Kemal, Nâzım Hikmet, Melih Cevdet Anday ve Sabahattin Ali’nin eserlerini de Rusçaya çeviren Türkolog Radi Fiş tarafından yapılmıştır.
Suat Derviş, 1968’de eşini kaybetmiş,  çok üzülmesine rağmen yazma uğraşı ve mücadelesini devam ettirmiştir.
Fosforlu Cevriye romanı çok büyük ilgi görmüş, Suat Derviş hayattayken ondan daha ünlü olmuş, onun maddi sıkıntılarını bilen yapımcılar tarafından düşük ücretler karşılığında sinemaya uyarlanmış, ücretinin tamamı bile ödenmemiştir. Suat Derviş 4 Eylül 1968’de bir film şirketi sahibine yazılmış bir pusulayla Fosforlu Cevriye senaryosundan kalan 150 lirayı istemek durumunda kalmıştır: “Bu kadar küçük bir para için sizi hiçbir zaman rahatsız etmek istemezdim. Fakat 20 gün evvel kocamı kaybettim. Bu kadar gülünç bir paraya ihtiyacım var.”
Suat Derviş Tarafından yazılan Fosforlu Cevriye 1969’da “Bana Derler Fosforlu” Filmi Ertem Göreç tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Başrollerini Türkan Şoray ve Engin Çağlar oynamıştır
Fosforlu Cevriye,  1969’da “Bana Derler Fosforlu” adıyla Ertem Göreç tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Başrollerini Türkan Şoray ve Engin Çağlar oynamıştır. Eserin tiyatro uyarlamasını ölümünden hemen önce kendisi yapmış ve Gülriz Sururi’ye ithaf etmiştir. Fosforlu Cevriye daha sonra, Gülriz Sururi yönetiminde sahnelenmiştir.

Ölümü

Suat Derviş, 197o yılından itibaren çeşitli sağlık sorunları yaşamaya başlamıştır. Moskova’da göz ameliyatı olduktan sonra yurda dönmüştür.  Cumhuriyet döneminin ilk kadın şair ve gazetecilerinden, sosyalist ve sendikalist hareketlerin öncülerinden gazeteci-yazar Neriman Hikmet (Öztekin) ile beraber 1970’te “Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda görev almıştır. Bu dernek 1971’de kapatılmıştır.  Ertesi sene Suat Derviş, Gülriz Sururi için Fosforlu Cevriye’yi senaryolaştırdıktan kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırılmıştır. Suat Derrviş 23 Temmuz 1972’de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde hayatını kaybetmiştir. Feriköy mezarlığına, Reşat Fuat Baraner’in yanına gömülmüştür.

Suat Derviş’in Eserleri

Roman
Kara Kitap (1921)
Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923)
Hiçbiri (1923)
Ahmed Ferdi (1923)
Behire’ninTalibleri (1923)
Fatma’nın Günahı (1924)
Ben mi (1924)
Buhran Gecesi (1924)
Gönül Gibi (1928)
Emine (1931)
Hiç (1939)
Çılgın Gibi (1934)
Yalının Gölgesi (1958)
Fosforlu Cevriye (1968)
Ankara Mahpusu (1968, ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca)

İnceleme
Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum? (1944, İstanbul, Arkadaş Matbaası,64 sayfa

Yararlanılan Kaynaklar:
–  Liz Behmoaras, Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi, Doğan Kitap, 2017.
–  Çimen Günay (Erkol), “Toplumcu Gerçekçi Türk Edebiyatında Suat Derviş’in Yeri”, Yüksek Lisans
Tezi, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Bölümü, Ankara,
2001.
https://www.imgelem.com.tr/toplumcu-gercekci-roman-ve-ozellikleri/

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir