Panik atak (panik bozukluk) nedir ve nasıl anlaşılır?
Panik (panic) İngilizce bir sözcük; ürkü, telaş, ani ve şiddetli korku anlamına geliyor. Bütün dünya dillerine, güzel Türkçe’mize de girmiş. Atak (attack) da saldırı, kriz demek. Her ikisi de isim; mesela Baba evi gibi. Böyle bir isim tamlamasına ‘baba ev’ diyemezsiniz. O halde doğrusu, çoğu zaman söylendiği gibi ‘panik atak’ değil, ‘panik atağı’. Ama maalesef doğrusu daha az kullanılıyor. Hadi cahillik demeyelim; bir tür dil tembelliği işte.
Daha eskiye gidilirse, eski Yunanca Panicos’dan gelir panik sözcüğü. Hepimizin bildiği gibi, her tarafı kıllarla kaplı, keçi ayaklı, iki boynuzlu pagan tanrısıdır Pan. Korkunç görünümlü ve korkunç sesli. Eski Yunan / Roma mitolojisine göre, ormanda bir göründü mü, hele bir kükredi mi korkunç sesiyle, büyük-küçük, cesur korkak, tüm canlılar kaçacak delik ararmış.
İşte Panik Atağı böyle bir korkudur. Hekimlikte adettir; bir hastalık ele alındığında madde madde belirtileri sıralanır. Günümüzde artık internet var, girersiniz aradığınız sözcüğü veya kavramı, onlarca internet sitesi aradığınız bilgileri önünü getirir. Bu nedenle belirtilerini saymaya kalkışmaya gerek yok. Şiddetli bir korku, aniden geliyor. Korku, dehşet hissi öyle ağır ki, kişi birkaç dakika içinde öleceğini sanıyor; kalp krizi olabilir, beyin kanaması olabilir. Bazen kıpırdayamayacak kadar halsiz oluyor ama yatakta kıvranıyor, çoğu zaman dışarı fırlıyor, hastane arıyor canını kurtarmak için. Bu tanım Panik Atağı’dır.
Kişi arada, diyelim birer ay ara ile birkaç panik atağı yaşar, ortalama 20–30 dakikada kendiliğinden geçer. Ama bu defa kişide, panik atağı yaşamadığı durumlarda da bu krizi tekrar yaşama endişesi ortaya çıkar. Bu sürekli bir durumdur ve kişinin yaşamını engellemeye başlar. Düşünün, size ölümcül gelen birkaç kriz geçirmişsiniz, sürekli aynı krizi tekrar yaşamaktan korkuyorsunuz, hastaneden uzak kalırım diye pikniğe çıkamıyorsunuz, misafirlikte kriz geçirme korkusuyla bir dostunuzu ziyaret etmekte zorlanıyorsunuz.
Kişinin yaşadığı korku ve dehşet hissini, acizlik duygusunu anlatmak güç, ancak yaşayanlar bilebilir, bir de sık sık tanık olanlar. Tek teselli verici yanı, bu krizlerin 20–30 dakikada kendiliğinden geçiyor olması. Daha önemli teselli edici tarafı tedavisinin mümkün hatta kısmen kolay olmasıdır. Özellikle son on yıllarda geliştirilen seçici serotonin düzenleyici etkisi ağır basan antidepresan ilaçlarla ve elbette iyi bir hekim-hasta işbirliği ile.
Bugün bu hastalık herkesin dilindedir. Böyle oluşu yaygınlığının, çok görülmesinin kanıtı olmalıdır. Her dört kişiden birinin yaşamının bir döneminde bu hastalığı yaşayacağı bilinir. Dahası, kadınlarda, erkeklerin 2–3 katı görülür.
Gariptir, hastalık elbette ki başka adlarla da olsa yüzyıllardır bilinmesine rağmen, panik adıyla anılması 25 yıllık geçmişe dayanır. Gündemi iyice doldurması 10 yıllık öyküdür. Dahası, şehirde yaşayanlarda daha çok görülür. Benim gibi psikiyatri geçmişi kırk yıla dayanan hekimler bu hastalığın eskiden bu kadar gündemde olmadığını iyi bilirler. Bu demektir ki, birkaç on yılda bu hastalığın görülme sıklığı artmıştır veya en azından bu hastalığa verilen önem artmıştır. Belki hızlı iletişim olanakları, daha hızlanmış yaşam, kentleşme, ileri teknoloji, hastalığı ve/veya hastalığa verilen önemi artırmaktadır. Belki tedavi olanaklarının artmasıdır bunun nedeni.
Bu yazı, Prof. Dr. Ahmet Çelikkol’dan izin alınarak yayımlanmıştır. Kendilerine teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Ahmet Çelikkol
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, psikiyatr, İzmir
MUAYENEHANE
Cumhuriyet Bulvarı, 181/1, Alsancak İZMİR
Tel: 0232-421 94 94, 422 66 84, Fax: 464 44 77
ahmet@celikkol.org
Panik atak, çağın insanının kapitalizmin baskısına boyun eğen, para hırsının kurbanı olmuş kişilerin marifeti sonucu masum, duyarlı insanların başına gelen bir beladır.