imgelem GEZİ Gürleyik Şelalesi ve Taptuk Emre Türbesi

Gürleyik Şelalesi ve Taptuk Emre Türbesi

YÜRÜYEREK GÜNÜ UZATMAK 
Eğer vaktim olsaydı, eğer yaşamın demirden kapısını kırabilseydim, zamanın kanatlı arabasına binebilirdim… Gece bu düşüncelerle uğraşırken, sabahın kör vaktinde kalktım. Şehrin sersem rüzgarı, beni YOL ARKADAŞIM ile Nallıhan Kuş Cenneti, Gürleyik Şelalesi ve Taptuk Emre Türbesi’ne doğru savurdu.

Eskiden bohçacı kadınlar vardı. Sırtlarında bohçaları, ev ev gezerlerdi. Bohçalarının düğümlerini açtıklarında, renk renk pırıltılı kumaşlar etrafa saçılırdı. O renk cümbüşünden gözlerimi alamazdım. Renklere dokunmak, en büyük zevkimdi. Yaşam da bohçacı kadınlara benziyor. Bu rotada yaşamın bohçasından ilk dökülen, kül renginden kahverengiye oradan da kızıla uzanan renk skalasına sahip olan Nallıhan Kuş Cenneti’ydi…

Nerede?

Kuşlar… Türkiye’de 70 tane kuş cenneti varmış. Bunlardan biri olan Nallıhan Kuş Cenneti, Ankara’nın  Nallıhan ilçesi, Davutoğlan Köyü sınırları içinde. Ankara’ya 126 kilometre, Nallıhan’a 35 kilometre, Beypazarı’na ise 30 kilometre uzaklıkta bir doğa harikası. Aladağ Çayı ile Sarıyar Barajı’nın birleştiği yerde oluşan yapay bir eko sistem. Nallıhan Kuş Cenneti’nde 179 kuş türü gözlenmiş. Sarıyar Barajı, kışın binlerce su kuşunun barınmasına olanak sağlıyormuş. Tabii ki bunun için Aladağ Çayı’nın varlığı ve barajın su seviyesi büyük önem taşıyor. Ama bu kez gölü kurumuş bulduk. Bölgede, kendinizi başka bir dünyadaymış gibi  hissettiren renkli platolar var. Daha önce bu farklı dünyada yürümüştüm. Bambaşka bir duygu… Sarıyar Barajı’nda vaktiniz varsa tekne gezintisi de yapabilirsiniz.

Gürleyik Şelalesi’nde Suya Karışmak…

“aklıma suyun intiharı geliyordu hep,
şelale deyince
divaneliği söylüyordum.
sana böyle akmaktan korktuğum içindi.
şelalenin sinirini bozdum az önce,
ordan geliyorum.”  (Birhan KESKİN)

Bohçadan çıkan ikinci renk maviden yeşile uzanıyordu. Gürleyik Şelalesi… Yaşamın rengi gibi… Gürleyik Şelalesi, Gürleyik Köyü’nde. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı olan Gürleyik Köyü, Ankara’ya 175 kilometre, Eskişehir’e 120 kilometre uzaklıkta. Köy ismini içinden geçen çaydan almış. Hem Eskişehir’den, hem de Ankara’dan pek çok ziyaretçi ağırlıyor burası. 2008 yılı sonrasında burası için HES projesi planlanmış. Eskişehir kent konseyi ve STK’lar birlikte bir mücadeleye girmişler. Hukukun verdiği kararla bu proje durdurulmuş ve doğa kurtulmuş. Gürleyik Köyü’nde doğayı korumak adına geçirilen zorlu günlerden sonrasında her yıl Gürleyik Su Festivali yapılmaya başlanmış. Yemyeşil, bakir bir çevresi var. Gürleyik Köyü içinde bulunan bu şelalenin suyu tertemiz. Yürüyüşün başlangıcından sonuna dek rotamız  suyun içinde devam etti.

Şelaleye  vardığımızda dingin bir su karşıladı bizi. Görüntü yanıltıcı olabiliyor, dipte sinsi bir akıntının ayaklarınıza her an kement atma olasılığı var. O yüzden kenardan yürümeniz gerekiyor.Suyun akıntı yönüne göre bazen sağ , bazen de sol kenardan yürüdük. Suyun içinde yürümeyi zorlaştıran akıntının yanısıra içindeki ağaçların kökleri, dal parçaları bacaklarımızı tırmaladı. Daha önce Gürleyik Şelalesi’ne giden arkadaşlar uzun pantolon giymem konusunda uyarmıştı beni. İyi ki uyarıları dikkate almışım. Yoksa dal parçaları yüzünden epey hasar alacaktım. Bastığınız yere de çok dikkat etmelisiniz. Ağaç köklerinin tuzağına düşebilir, istenmeyen kazalarla karşılaşabilirsiniz. Su seviyesi zaman zaman yükseliyor. Suyun coştuğu yerlerde de ayrı bir tehlike var. Kayalara tutunup tam engeli aşacağınızı düşünürken, tıpkı yaşam gibi, su sizi fırlatıp atıyor. İşte o zaman güçlü bir elin sizi yakalaması lazım. Yakalayamazsa vay halinize!… Ben ufak tefek sıyrıklarla atlattım bu parkuru. Bir de tutunduğunuz kayaları iyice kavrayabilmek için iş eldiveni giymek gerekiyor. Kayaların üzeri hem kaygan, hem de jilet gibi keskin. Başka eldivenler yeterli olmaz. Gürleyik Şelalesinde tam bir survivor yaşadık.

Parkurun sonunda biraz da yüzme keyfi yaşadık. Çocuklar gibi eğlendik suda.

Sudan çıkıp, köye doğru yürüyüp aracımıza vardık. Islak giysilerden kurtulup karpuz, çay ve kahve seremonisinden sonra  yeniden yollara düştük.

Taptuk Emre Türbesi’ nde Huzuru Bulmak

Grup lideri Aytekin Gültekin günün sürprizlerinin daha bitmediğini ve dönüş yolunda Taptuk Emre Türbesi’ne uğrayacağımızı söyledi. Bohçadan bir renk daha çıktı. Üçüncü rengin adını koyamadım. Hoşgörü ve erdemin rengi ne olabilir?… Sanırım gökkuşağının tüm renklerini içinde barındırıyor.

Türbe, Ankara’ya 150 km uzaklıktaki Emremsultan Köyü’nün girişinde,  hafif meyilli bir arazideki mezarlığın içinde. Araçtan inip türbenin giriş kapısına baktığımda, yükselen merdivenleri görünce çok etkilendim. Merdiven kenarlarına, çıkarken okumanız için, Yunus Emre’nin, o birbirinden anlamlı sözleri yazılmış. Türbeye varana dek, bu sözler sayesinde, düşünerek çıkıyorsunuz basamakları.

“İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya bu nice okumaktır” (Yunus Emre)

Taptuk Emre, Yunus Emre’nin hocasıymış. Türkistan tarafından gelerek, Nallıhan’ın güneyinde Sakarya Nehri’nin yakınlarındaki Emremsultan Köyü’nün olduğu yere yerleşmiş. Taptuk’un anlamı “aradığımı buldum”demekmiş. Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya gelip yerleştiğinde tüm erenleri davet etmiş. Emre hariç herkes Kırşehir’e gitmiş. Emre davete uymamış. Hacı Bektaş Veli’nin ısrarı üzerine gitmek zorunda kalmış. Davete icabet etmeyişinin nedenini de Hacı Bektaş’a şöyle açıklamış.”Erenler Meclisinde bir gün perde aralığından bir el uzandı ve bize nasibimizi verdi. O eli görsen tanır mısın ?  diye sorulduğunda “Elbette, ayasında yeşil bir ben vardır.”denildiğini anlatmış Emre. O zaman Hacı Bektaş elini Emre’ye uzatmış. O yeşil beni, bu elin içinde gören Emre, hayretler içinde “Taptuk sultanım” diye bağırmış. O günden sonra Emre,  “Taptuk Emre” diye anılmış.

Günlerden bir gün, Yunus Emre’de Hacı Bektaş Veli’nin kapısına gelmiş. Hacı Bektaş Veli de Yunus’ a nasibinin Taptuk Emre’ de olduğunu söylemiş. Bunun üzerine Yunus Emre, Taptuk Emre ‘ye gitmiş ve ona kırk yıl hizmet etmiş.Yunus Emre ile ilgili anlatıların içinde beni en çok etkileyen hikayeyi de sizlere aktarayım. “Taptuk Emre, bir gün Yunus Emre’ye ” Taşıdığı odunların hepsinin kuru ve düz olmasının nedenini sormuş. Bunun üzerine, Emre “ormanda eğri odun var ama bu dergahtan içeri odunun eğrisi bile giremez” demiş.

Türbe ziyaretinden sonra aracımıza binip, yola devam ettik. Her yolculukta yeni bir hikaye başlıyor. Ama öz değişmeden kalıyor. Engellerle karşılaştıkça, onları aşmaya çalıştıkça, kendi gücünün farkına varıyorsun, kendini tanıyorsun…

Yol Arkadaşım grubuna, lideri Aytekin Gültekin ‘e ; günü, bu kadar dolu dolu yaşatarak uzattığı için ve yaşamımıza kattığı güzelliklerden dolayı teşekkür ederim. Güneş yüzümdeki kocaman bir gülümseme ile battı.

Yollarda karşılaşmak umuduyla…

DEMET GÜNGÖR