Ahmet Özer’in ilk şiir kitabı Ayrı Beraberlikler, 1981 yılında Türkiye Yazıları Yayınları’ndan çıktı. 12 Eylül faşizminin en azgın günleriydi. Ben ve eşim Dr. Özen Aşut, o sıralar Mamak Askeri Cezaevi’nde tutukluyduk. Ahmet’in kitabını geç edinebildim. Ama daha görmeden vurulmuştum adına! Çünkü kitabın adı, tam da Özen’le birlikteliğimizi tanımlar gibiydi! Ruhen birlikteydik ama mekân olarak ayrı yerlerdeydik. Daha evliliğimizin ikinci yılı dolmadan, komünistlikten mapus damına düşmüştük. Geride on bir aylık oğlumuz Ozan’ı bırakarak… Aynı cezaevinde olmamıza karşın görüşmemize, hatta mektuplaşmamıza izin verilmiyordu! O koşullarda mektup yasağını aşabilmek için, çoğu kez bedelini ağır ödeyerek dolambaçlı yollara başvurmak zorunda kalmıştım…
Özen, bir buçuk yıl sonra özgürlüğüne kavuşup eve döndüğünde kendisinden istediğim ilk kitaplardan biri, Ayrı Beraberlikler’di. Ancak cezaevi yönetiminin garip bir uygulaması vardı: Mamak’a şiir kitabı sokmuyorlardı! Şiirin gücünü o zaman daha iyi kavramıştım. Faşistler, en çok şiirden korkuyorlardı! Çünkü “cezaevi” denen o korkunç toplama kampında bizi ayakta tutan, umudumuzu besleyen, direncimizi bileyen şiirdi! Bu yaşamsal gereksinimimizi o sıralar Zeynep Oral’ın Milliyet Sanat dergisindeki yazılarını bezeyen şiir parçalarından gidermeye çalışıyorduk!
Bana 37 yıl gibi gelen 37 aylık tutukluluğumun (buna “tutsaklık” demek daha doğru olur) ardından, 1984 yılının Haziran ayında salıverildim. Doğup büyüdüğüm kent, gözümde tütüyordu! Ankara’daki bir aylık “dışarıya uyum” sürecinden sonra eşimle Trabzon’a gittim. O yolculukta Ayrı Beraberlikler kitabı da yanımdaydı…
AHMET ÖZER’LE İLK GÖRÜŞME
Trabzon’da yaşadığım yıllarda Ahmet Özer’le uzaktan tanışırdık ama hiç görüşmemiştik. Sakıncalı bir kişiydim. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’ni kurmuş, kısa süre sonra da İl Başkanlığı görevini üstlenmiştim. Ayrıca Sömürücülüğe Karşı Savaş adında sosyalist bir gazete çıkarıyordum. Ahmet Özer o yıllarda önce Fatih Eğitim Enstitüsü’nde öğrenci, sonra bir köyde öğretmendi. TİP’in çevresinde Özer Ciravoğlu, Öner Ciravoğlu, Alâettin Bahçekapılı, Nuri Aksakal, Mustafa Duman gibi, şiire / yazına meraklı gençler vardı. Ahmet Özer ise o yıllarda nedense bize biraz “mesafeli” idi. Daha önce tanışamamamızın nedeni bu olmalı. Ama onun yazınsal çalışmalarını yakından izliyordum. O sıralar Tekin Sönmez’in Yansıma dergisinde şiirleri çıkmaya başlamıştı.
14 yıl aradan sonra gidebildiğim Trabzon’da dostlarım çok sıcak karşılamış, sarıp sarmalamıştı beni. Ahmet Özer’le yüz yüze ilk tanışmamız da bu gezi sırasında oldu. Artık yazın dünyasında tanınan bir ozandı. Trabzon’da olduğumu öğrenince benimle görüşmek istemişti. Buluştuğumuzda, kendisinden büyük bir yakınlık, dostluk ve saygı gördüm. Ayrı Beraberlikler kitabının Özen’le benim yaşamımda çok ayrı bir yeri olduğunu söyleyince gözleri doldu. Bu duygusal ortamda imzaladı bana kitabını. Tarih, 20 Temmuz 1984.
Ahmet, birkaç gün sonra beni çok duygulandıran bir incelik daha yaptı. Henüz yayımlanmamış, ancak daktiloyla yazılıp kitap formatında düzenlenmiş Günle Dokunan adlı şiir dosyasını getirip armağan etti. Hem de şöyle bir sunuyla:
“Şiirlerim daha bir kitap olarak doğmadan, bu güzelliği benimle birlikte yaşayacağına inandığım sevgili ağabey Attila Aşut’a güzel günlerin bir anısı olarak yeni çalışmalarımı sunuyorum. Trabzon, Temmuz 1984”.
O gün bugündür Ahmet Özer’le ağabey-kardeş gibiyiz. Ben Kıyı’nın 1961 yılındaki ilk kurucu kadrosu içinde yer almıştım. 1986 yılından günümüze uzanan dönemde ise Ahmet Özer yönetimindeki derginin hep yakınında oldum. Onun ve Ali Mustafa’nın özverili emeği olmasaydı, Trabzon’da boy veren bu nitelikli yazın dergisi 56. yılına ulaşamazdı. Dergi artık çıkmıyor ama arkasında 310 sayılık bir büyük birikim var. Kıyı adı, yazın dünyamıza kazandırdığı değerlerle belleklerde hep yaşayacak…
“ŞİİRİMİZİN GÜRÜLTÜSÜZ USTASI”
Ahmet Özer, günümüzün toplumcu-gerçekçi ozanları arasında çizgisini hiç bozmadan sürdüren bir arkadaşımızdır. Onun şiiri yaşamla iç içedir. “Günüm kendini çoğaltan bir el yazması / Bir gece baskını yüreğim” der; yüreğinin sesiyle kurar dizelerini. Süsten uzak, yalın bir şiirdir “Gecenin Kanayan Yerinden” ürettikleri. Söylemi yumuşaktır. Sesini fazla yükseltmez. Dipten akar gibidir şiiri. Dingindir ama durgun değildir dizeleri. Osman Bolulu’nun dediği gibi, “Şiirimizin gürültüsüz ustası”dır Ahmet Özer.
Yazın dünyası, yalnızca güzelliklerin değil, aynı zamanda egoların da yarıştığı bir alandır. Böyle bir dünyada, hele de günümüz koşullarında bencillikten arınmak; kıskançlığı değil dostluğu ve dayanışmayı içselleştirmek kolay değildir. Ahmet Özer, bu yönüyle de örnek bir arkadaşımızdır. Dürüst, ilkeli ve güvenilir kişiliğiyle yüreğimizde çok saygın bir yer edinmiştir.
Ahmet Özer ayrıca yazınımızın en değerbilir emekçilerinden biridir. 50 yıllık sanat yaşamında, çiçeği burnunda ne çok yazın heveslisinin elinden tutmuş; kıyıda köşede kalmış, emeği unutulmuş nice değerimizi gün ışığına çıkarmış, bilince taşımıştır.
Onun olağanüstü çalışkanlığını, üretkenliğini belirtmek için şu kısa bilgiyi vermek yeterlidir sanırım: Bugüne değin dokuzu şiir olmak üzere değişik türde 40’dan fazla kitaba imza atmıştır. Basıma hazır çok sayıda yeni dosyası vardır. Yarım yüzyılı geride bırakan yazın yaşamında, neredeyse her yıla bir kitap sığdırmıştır.
KESİNTİSİZ ÜRETMENİN COŞKUSU
Ben Ahmet Özer’i ne zaman arasam, mutlaka bir başka yerdedir! İster Türkiye’nin uzak bir kasabasından, ister yurtdışından olsun, çağrı alınca hiç üşenmez; yararlı olacağını düşündüğü her etkinliğe büyük bir sorumluluk duygusuyla koşar gider. Nasıl bir paylaşma coşkusudur bu, bilinmez! Üstelik bunca koşuşturma arasında böylesine üretken olabilmesi de ayrı bir özellik…
Tabii, bu uzun yolculukta Nazlı Özer’in büyük emeği ve özverisi de unutulmamalıdır. Ahmet Özer bugüne değin 39 yapıta imza atmış, birçok kitaba katkı vermiş, yüzlerce dosyanın editörlüğünü yapmışsa, bunda sevgili eşinin azımsanmayacak payı vardır. Nazlı Hanım, Kıyı dergisinin de görünmeyen emekçisi ve gizli kahramanıdır. Yıllar boyunca hiç yüksünmeden ve de öne çıkmadan, olağanüstü bir alçakgönüllülükle başyardımcısı olmuştur Ahmet Özer’in.
Son söz olarak şunu söyleyebilirim: Belki biraz klişe gibi olacak ama “Sanata, kültüre, eğitime adanmış bir yaşam” nitelemesini, herkesten çok Ahmet Özer hak ediyor.