imgelem DENEME “KİM OKURDU KİM YAZARDI”…

“KİM OKURDU KİM YAZARDI”…

Bu zamana değin özellikle çocuk kitaplarımla ilgili olarak bulunduğum imza ve söyleşi günlerinin sayısı 1500’ü geçmiştir; buna eminim. Bu sayının büyük çoğunluğu okullarda gerçekleşti. İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Adana, Konya, Mersin, Manisa, Bursa ve Balıkesir illerinin birçok okulunda öğrenci okurlarımla kitap yazmanın, ama ondan da önce okuyup anlamanın önemi üzerinde durduk.

Şunu gözlemledim: Popüler kültür refleksleri son zamanlarda çocuklarımızı da derinden etkilemiş görünüyor. Tıpkı ‘yetişkin’lerin birçoğunu etkilediği gibi… Saftirik, Kaptan Düşük Don, Kral Şakir vb ‘kitap’ları okuyan çocukların sayısı az buz değil. Tabii o göz gezdirmelere, bakıp geçmelere “okumak” denirse! İstanbul’un çok tanınmış bir özel okulunda söyleşirken Harry Potter dizisini okuduğunu belirten bir öğrenciye “Ne anlatıyor o kitaplar, bize de kısaca anlatabilir misin?” diye sorup rica ettiğimde toplam dört cümle kurabildi. Bazı “basılı kağıtlar”ın hem çocukların ve hem yetişkin okurların dil, anlama ve anlatım gelişimlerine şuncacık bir katkısı olmadığına iyi bir örnekti bence.

Vaktiyle imza ve söyleşi için İzmir’de bir kolejde bulundum. Öncesinde üç ya da dört Türkçe ve Edebiyat öğretmeni genç meslektaşımla ayaküstü söyleşirken öğrencilere geçmeden önce onların hangi kitapları okuduğunu sordum. İçlerinden biri, yazdıklarının hiçbir yazınsal değerinin olmadığını bildiğim bir kadın yazarın kitabının adını mahcup bir ses tonuyla mırıldandı. “Fakat ben kitaptan söz etmiştim Hoca’nım!” dedim. Sustu. Sait Faik’ten, Memduh Şevket’ten, Haldun Taner’den, Nezihe Meriç’ten iki satır okumamış bir Türkçe ve Edebiyat öğretmeninin öğrencilere verebileceği ne olabilir ki!? Belleğinde Yunus’tan, Karacaoğlan’dan, Fuzuli’den, Ahmet Haşim’den ya da Nâzım Hikmet’ten birkaç dize bulunmayan -ayıptır söylemesi- bir öğretmen neden yapısına daha çok yaraşan başka bir iş bulup yapmaz? Montaigne, böylelerinin çocukları uykuda boğduklarını yazar bir denemesinde. Çok doğru.

Şu geçen günlerin birinde bir edebiyat sitesinde “Filan’ın önerdiği 15 kitap” başlıklı bir habere rastladım. “Filan” dediğim, adlarını birçoğumuzun duymadığı, yazarlığını henüz tam olarak kanıtlamamış gençler… Demek o kadar büyümüşler ki, diyorum, bize mutlaka okumamız için kitap öneriyorlar. Doğrusu bu, özgüveni birkaç fersah aşan bir şey. Benim ilk şiirim Türk Dili dergisinin 1977 Şubat ayı sayısında yayımlandı. İlk kitabım ise 1986 başında Gündem Yayınları arasında çıktı. Hangisini milat alayım bilemiyorum ama bunca yıl yazıp çizmiş biri olarak bana sorsalardı inanın yanıtlayamazdım. Nitekim “Size göre hangi kitapları okumalıyız?” diye soranlar gülüp geçtiğimi bilirler. Öyle, çünkü kendimi kitap önerecek kadar iktidarda biri olarak görmedim, göremem. Yanlış bir yerden başlatmaktan korkarım öncelikle. Elinde salatalık tutan herkese tuz yetiştirmek en azından benim işim değil. O bakımdan yani…

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir