- Ursula K. Le Guin’den ZİHİNDE BİR DALGA - 22 Şubat 2023
- “BORGES’İN EVİNDE” - 13 Şubat 2023
- AYKIRI BİR KALEM: JOSE SARAMAGO - 11 Kasım 2022
Eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir: İnstagramdaki fotoğraflara baktığınızda -tüh tüh tüh, nazar değmesin!- herkes mutlu. Yaz gezmelerinden, birlikte yenilen akşam yemeklerinden, içilen meylerden yığınla görüntü… O fotoğraflara baktığımda ben bu memlekette hemen herkesin işinin tıkırında olduğunu, tek tasalarının yemek-içmek-gezmek olduğunu düşünüyorum. Doğrusu, kim böyle bir ülkede yaşamak istemez! Sabah erkenden kalkıp denizde yarım saat kadar yüzdükten sonra duşunuzu alıyor, ardından kahvaltınıza oturuyorsunuz, sonra günün rutini başlıyor filan. Akşam olunca dostlarla birkaç kadeh, memleket meseleleri, biraz siyaset, futbol filan derken doğru yatağa…
Fakat Twitter’a bakınca durum hiç de öyle değil. Twitter dünyası adeta bütün vahşi hayvanların cirit attığı Serengeti düzlüğü gibi. Herkes birbirini tırmalamak, punduna getirirse parçalamak için sütre gerisinde bekliyor sanki. Siz “Bugün hava ne kadar güzel” deseniz bile fark etmiyor, o cümlenizin altında mutlaka kötü bir niyetin yattığını düşünüp yükleniyor. İnstagramda herkes ‘sevgi’ dolu, Twitter’da kin… Sevgisizlik, tahammülsüzlük başını almış gidiyor. Kabalık, lümpenlik prim yapıyor. Besbelli, sağ siyasetçilerin, özellikle siyasal İslamcıların amaçladıkları “kindar nesil” giderek gelişiyor. Sağda olamadıkları için solda (hangi sol’sa artık!) görünen et kafalıların, altyapı yoksunu ve kibirli güruhun da bunda katkısı var elbet.
Öte yandan…
Konuya Can Yücel’in bir dizesiyle gireyim. Ne diyordu Sevgi Duvarı’nda? “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”. Bizde ortalıkta kasım kasım gezinen, edebiyat dünyasının şurasında burasında el çabukluğu marifet köşe tutmuş bazılarının kitap okumadıklarına bahse girerim. Okumadıklarını nereden mi biliyorum? Nereden olacak, kurdukları cümlelerden… Kurdukları cümlelerdeki dil ve yazım yanlışlarından… Hatalı sözdizimlerinden… Dergilerde yayımladıkları miir bile olmayan şiirlerden… -de bağlacının -ki ekinin nerede bitişik, nerede ayrı yazılması gerektiğini bile bilmeyenlerin atölye namı altında ders vermeleri yok mu, doğrusu insan ne diyeceğini bilemiyor. ‘Sosyal’ medyada arkadaş sayımın pek fazla olmamasının sebebini buymuş meğer: Dil ve yazım yanlışlarına müdahale ettiğim için engelleme yiyormuşum. Hele o saçma metinleri Can Yücel’e, C. Süraya’ya, A. İlhan’a yamadıklarını gördüğümde uyarıyorum ya, işte ona çok kızıyorlarmış. Beyin konforları bozuluyor ya, o yüzden tabii.
İki yıl kadar mutfağında bulunduğum edebiyat dergisine şiir getiren genç arkadaşlardan bana bir hafta kadar sonra çok sevdiği bir şairin en sevdiği şiiri hakkında bir sayfa tutarında duyumsama çalışması yazmalarını ve getirmelerini isterdim. Birçoğu çeker gider, bir daha hiç görünmezdi. Sizce de tuhaf değil mi bütün bunlar?