90’lı yılların ortalarında bir süre Yeni Asır gazetesinde yazılarım çıktı. Yazılarım genellikle kent, kent kültürü ve edebiyat üzerineydi. O zaman değinmiştim: Çok eskiden beri Milli Kütüphane Caddesi olarak andığımız caddenin adını Nadir Nadi Caddesi olarak değiştirmek hiç akıllıca değil, demiştim. Yarın belediyeyi farklı bir siyasal anlayış yönettiğinde mutlaka değiştirecektir; çünkü bizim gibi doğulu ülkelerde rövanş esastır. Halk oraya uzun yıllardan beri Milli Kütüphane Caddesi demişse orası artık öyle anılmalıdır. Tıpkısının aynısı Karşıyaka’da da oldu: Çarşıya çıkan ya da yakınlarında bulunan kimi sokaklara hemşerimizdir denilerek S. Birsel’in, Ş. Kurdakul’un, B. Taşan’ın, Tarık Dursun K.’nın adları verildi.
Hiç unutmam, Bostanlı’da Köprü durağının hemen yanındaki sokağa Tarık Dursun K. adını vermişler, çok hoş bir tören yapmışlardı. Günlerden bir gün konu bu olunca Tarık Dursun K. bana, “İyi ama acaba tapuda da adım mı geçiyor, yoksa hâlâ o altı bin bilmem kaç numaralı sokak olarak mı?” demişti. Dahası, çevre halkının o sokağa “Dere sokağı” dediğini de biliyordu.
Beş ya da altı yıl önce, belki daha çok, özellikle İzmir’le ilgili değerli ve önemli kitaplara imza atan gazeteci/yazar Yaşar Aksoy bir telefon görüşmemizde Karşıyaka Belediyesinin adımı bir yere (sokak, park, cadde…) vermek istediğini söylemişti. Bugün gibi hatırlıyorum: Önce şakacıktan “Adımı vereceklerse boydan boya Yalı Caddesine versinler!” dedim, hemen ardından da kabul etmediğimi söyledim. Bugün de aynı fikirdeyim. Kitap yazıyor olmamın başkaları üzerinde bir üstünlük sağlamasına yeteceğine inanmıyorum.
1993’te Almanya’da çalışırken bazı sokaklarda ya da meydanlarda filan Mozart’ın, Schiller’in, Beethoven’ın adlarını gördüğümde nasıl heyecanlandığımı, nasıl gıpta ettiğimi anlatamam. Schiller’in anıt heykelinin önünde çektirdiğim fotoğrafı hâlâ özenle saklarım. Fakat o fotoğrafımı çeken Nazillili Mehmet’in orada yirmi yıldır yaşadığını ve o heykelin kime ait olduğunu hiç merak etmediğini öğrendiğimde… Yıkılmıştım!
Şimdi sizden de empati yapmanızı isteyeceğim: Adınızın bir parka, bir sokağa ya da caddeye, ya da efendim bir kütüphaneye, bir kültür birimine filan verildiğini düşünün. Sonra aradan yılların geçtiğini ve birilerinin gelip sokağın (caddenin, parkın,..) başında adınızın yazılı olduğu o levhayı söktüğünü, yerine dünya görüşünüzün tam tersi başka birinin adının yazılı olduğu levhayı çaktığını hayal edin.
Demokrasiyi içine sindirmiş bir ülkede olsa sorun yok, fakat burası öyle mi ya!
Ben Fevzi Çakmak mahallesinde doğup büyüdüm, Cumhuriyet İlkokuluna gittim, Atatürk Öğretmen Okulunda okudum, İnönü mahallesinden bir kızı sevdim.