Bir yakınımla akşam sohbeti yapıyorduk balkonunda, serin ve hafif rüzgârda. Bu ara yakınımın komşusu geldi. Buyur edildi, tanıştırılma ve karşılıklı hatır sormalardan sonra o da sohbete katıldı. Oradan buradan derken bir ara yakınım bana döndü ve komşusunu göstererek “bu varya!” dedi. “Bu, düştüğü yerden iki avuç toprak almadan kalkmayanlardandır!” Tebessüm ettim. Sözü “komşu” aldı.
— Ben uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra emekli oldum. Döndüm yurda… En büyük keyfim kahvehane oyunları ve avcılıktır, dedi.
Yakınım, “şu kavun hikâyesini anlatsana” deyince “komşu” hemen söze başladı.
— Bilmem nereye ava davet edildik. İki arkadaş gittik. Av yaptık. Bitti, Geriye kamyonetle dönüyoruz. Kamyoneti arkadaş kullanıyordu. Bende yanında uyukluyordum. Hava sıcaktı. Arkadaş yol kenarında kavun tarlası gördü. Kamyoneti durdurdu. “Şu tarladan 3-4 tane kavun koparda gel” dedi. İndim, kavunları kopardım ve kamyonete döndüm. Arkadaş birini kesip yedi ama pek beğenmedi, “ham bunlar” dedi. Yola devam ettik. Bir süre sonra yol kenarında kavun karpuz sergisi gördük. “Dur!” dedim, arkadaşa. Durdurdu kamyoneti. Aşağı indim. Serginin yanı başında yaşlıca bir satıcı iskemlede uyukluyordu. İskemlenin bacağına bir tekme vurdum. Satıcı irkildi. “Buyur, beyim” dedi. Ben çok ciddi olarak “Ulen, akşam aldığımız kavunların hepsi kelek çıktı, ne bunlar böyle” dedim hışımla… “Al beyim istediğinle değiştir” dedi yaşlı satıcı. Ben de tarladan aldığımız kavunları tezgâhtakilerle değiştirdim. Hatta bizimkiler ağır olduğu için 3 kavun verdik, 4 kavun aldık. Ayrıldık. Sonra uzunca bir süre yol gittik. Acıkmıştık ta. Bir köyün içinden geçerken yol kenarında kahvehane vardı. Burada mola verdik. Yolcu işi, peynir, zeytin, ekmekle karnımızı doyurduk. Kavunlara dokunmamıştık. Dokuz bardakta çay içmişiz. Sıra hesap ödemeye geldi. Kahveciyi çağırdım. “Hemşerim, şu dört kavunu versek çay paralarına karşılık olurmu?” deyince kahveci güldü. “Olur” dedi. Böylece çayları ödeştirdik, bizimde yol hikâyesi bitti, dedi.
“Komşu”nun anlattıklarına biraz şaşkın, biraz buruk yüzüne bakıp gülüştük.
O, keyifliydi. Ancak bu keyfin sebebi “uyanıklıktan mı?”, “kurnazlıktan mı?”, “kısa günün karı anlayışından mı?” yoksa “bu işlerin dayanılmaz çekiciliğinden miydi? Anlayamadım…
Sevgili Üstadım.
Bizim yöre de derler : çayın taşıy la çayın kuşunu
vur.
El Alem AMCA’nın kavun tarlasın da kiler
KELEK miş.
Kahramanımız daha Dere yi görmemiş.
kurnaza uyanıklık yetmez. o çay da bir gün sel götürür.
MAZALLAH.
Sevgilerim le.