Sana ne kadar çabuk alıştım. Hiç beklemediğim, hiç düşünmediğim, hiç bilmediğim bir şeydi bu. Gözlerinin rengi, bakışların güzelliği hiç yabancı değil bana. Gördüğüm, bildiğim, iyi tanıdığım birisin sanki. Gözlerine daha önce değmiş sanki gözlerim, hiç yabancı değilsin bana. Sende bana ait olan bir şey var sanki. Sesine ne kadar çok çabuk alıştım, bilemedim ben.
Asaleti yürüyüşünden belli olur, duruşundan, bakışlarından belli olur bir insanın. Endamında saklıymış bir asalet ve sevgiden gelen bir necabet. Sen yürüdükçe kaç umut ışıldamaktaydı yürüyüşünün altında. Ben yürüdükçe kaç ışık geliyordu arkamdan.
Kalbinin temizliği, safiyeti, gördüğü rüyalardan belli olur bir insanın. Çünkü içinde çiçek vardır, aşk vardır, sadakat vardır. Saf ve samimi, giz ve gizemli, ak ve pak rüyalar görür güzel kalpli bir insan. Maddeye değil saf bir aşka, içinde hiçbir katkı maddesi bulunmayan katıksız bir sevgiye dayanır kalbi temiz olan insanın ilişkisi. Deniz gibiydi, dünya gibiydi, evren gibiydi senin kalbin. Bir samanyolu galaksisi vardı içinde.
Bakışının güzelliği, gördüğü, anlattığı, beğendiği güzelliklerden belli olur bir insanın. İyi ve güzel olanı, erdemi ve ekremi, aşk ve sevgiyi görür hep bakışı güzel olan bir insan.
Sesinin güzelliği, kalbe doldurduğu huzur ve sükûndan, insana verdiği sevgi ve güvenden belli olur bir insanın. Sen gelince yanıma, içim huzur, sükûn ve güvenle doldu.
Gamzelerini diyorum, gamzelerini nasıl da ezberlemişim, gizlerini, tüm kıvrımlarını.
Gözlerini diyorum, gözlerini, kedigözü güzelliğinde olan gözlerini, nasıl da aydınlandım o dolunay gibi ışığında. Ela gözlerinin renginde kayboldum sanki bir anda.
Kalbini diyorum, kalbini, o kadar yüzdüm ki o gizli denizinde, kendi evim gibi biliyorum şimdi kalbini. Tıka basa sevgiyle doyurdun kalbimi.
Gülüşünü diyorum, gülüşünü, nasıl da çiçeklerle donatmış etrafımı, nasıl da çiçeklerle dolduruyor içimi. Sen gülümsedikçe çiçekler fışkırıyordu etrafına sanki.
Yürüyüşünü diyorum, yürüyüşünü, nasıl da asil, nasıl da cesurca, nasıl da kendine güvenerek yürüyor, içinde onur ve aşk taşıyarak.
Ruhunu diyorum, ruhunu, ne kadar yakındı bana, nasıl da ruhuma değiyordu, davranışlarında görünüyordu ruhunun güzelliği.
Bahar diyorum, bahar, senin gülüşündür, senin yürüyüşündür bahar, vakarla bana doğru gelen bahardı, şimdi içimi ısıtan gülüşündür bahar. Senin gülüşünle geldi dünyama bahar.
Zindan diyorum, zindan, ayrılıktır zindan bana. Koca dünyayı küçültüp ruhuma yer bırakmayan, bedenime dar eden ayrılıktır zindan bana.
Gece diyorum, gece, sensiz geçtiği zaman zindandır bana o gece. Sensiz geçtiği zaman zehirli bir sarmaşıktır gece.
Karanlık diyorum, karanlık, senin yokluğundur, senin gidişindir benim karanlığım.
Sadakat diyorum, sadakat, çile ve zorluk dolu olsa da, mayınla ve dikenle döşenmiş olsa da sevmeye devam etmek, elini bırakmamak, sevgi ve aşktan vaz geçmemektir.
Fırtına diyorum, fırtına, senin kalbin kırıldığında, sen küstüğünde, sen üzüldüğünde, sen bırakıp gittiğinde, sen vaz geçtiğinde içimde esen hüzündür fırtına. Ayrılıktır içimde esen, içimi kasıp kavuran fırtına.
Bazen bir damlacık sevgisi bir dünyadır bir insanın. İyi nefes alıp iyi yaşamaktır bazen bir insanın varlığı. Varlığı nimet, yokluğu fetrettir bazen bir insanın. Varlığı mutluluk için güvencedir bir insanın bazen. Benim mutluluğum da, dünyam da, nimetim de sendin canım. Vakarla dünyama gelen bir bahardı gülüşün.
Bir samanyolu galaksisiydi kalbin, içinde kayboldum. Neredeyim şimdi, bilemiyorum. Dünya topraklarında mı, karanlık gecekondularda mı, bilemiyorum. Harabat ehlinin harabelerinde mi? Yeni acılarla değişti içimdeki eski acılar.
İsmail OKUTAN