Cem Savran, yaşıtım şairlerden. Derin bir karanlığa gömülmüş ve hâlâ aydınlanmamış bir dönemin, 12 Eylül öncesi dönemin genç tanıklarından. Toplumsal duyarlılığı, yaşadıklarından kaynaklı belki de. Şiir yazma tutkusunu açığa çıkaran sisli bir süreç. Böyle bir şiir serüveninde öne çıkan da biçimden daha çok içerik oluyor. Yaşadığı kültürden beslenen, lirik bir söylem. Doğal, zorlamasız ve ancak şair yeteneğinin ortaya çıkarabileceği çağrışım zenginliği… Metaforlar, iç ve dış dayatmalarla değil, biçim ve içerikle örtüşen bir doğallık nedeniyle şiirde var. Hal böyle olunca da atölyelerde özgün kıyafet arayışlarına girmeye gerek kalmıyor. Böyle bir dönemin şairi de risklere giriyor. Çünkü genç bir yaşantı, canlı hikayeler ve enerjisi bol bir zihin bu riskleri karşılamaya hazır.
Cem Savran’ın yeni kitabı Metal Kelebek‘te otuz üç şiir var. İlk şiirlerine göre anlamsal açıdan daha az riskler barındırıyor. Bütünlük için ne gerekiyorsa yapmış Cem Savran. Her şiiri, en az kısa öykü tutarlılığına denk bir disipline sahip. Başladığı yerle bittiği yeri iyi bilen bir tekniği bünyesinde barındırmakta. Şiirlerinde fazlalıklar bulunmadığı gibi eksiklikler de yok. Duyarlılık mevzilerinde keskin bir sınıfsal ayrışma bulunmasa da şair toplumcu bir çizgide yer alıyor. Eşek Ölüsü şiirinde modern çağın yaşam biçimine ve onun kentlerine karşı bariz eleştirel tavrı da atlamamak lazım.
Eşek Ölüsü
hangi sokağına girsem anıların çamuru
beni iştahla yutan kapılar, beni dışarı kusan kapılar…
kesif egzos ve çöp kokusu
kent nalları dikmiş eşek ölüsü Bodler’in.
her ağaç servi sokaklarda, parklarda
her çiçek karanfil
sapsarı suratlı çocuklar salıncaklarda
fısıldaşıyor uğursuz uydu kuşları
çürüyor insanlar orada burada
ve her yerde kıvıl kıvıl
küçük, tombul tombul kurtçuklar…
hırslar, oburluklar, kuşkular…
bu kent nalları dikmiş eşek ölüsü Bodler’in
Cem Savran
(Metal Kelebek’ten)
Yabancılaşmaya, rutin, bencil hayatlara ve duyarsızlığa sert bir eleştiri. Baudelaire’in Paris Sıkıntısı’ndaki duyarlılığını selamlayarak…