Lafın gerisi “Yalan dünya senden bezdim” diye geliyor ya, bir yanım bezmediğimi, tersine, daha bir azim ve umutla sarılmamı telkin ediyor, bir başka yanım ise Yahya Kemal gibi, “Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler!” diyor. Neyse ki kitaplar var. Yazarlardan, ama özellikle kerameti kendilerinden menkul yazarlardan uzakta kalıp kitaplara sarılmak, bence yapılabilecek en akıllıca iş.
Per Peterson’un At Çalmaya Gidiyoruz adlı romanını (Metis yayınları) okudum ilkin. Sonra durmaksızın, daha önce Tatar Çölü adlı romanını okuyup size de burada, imgelem’da yani, tanıttığım İtalyan edebiyatının belki de en önemli isimlerinden biri olan Dino Buzzati’nin Büyük Portre Büyük Sır’rını (Timaş’tan çıkmış) aldım elime. Bugün yarın biter.
Her Cuma Hürriyet’in Kitap Sanat ekinde yazan Ömer Türkeş’in önermesiyle Kenzaburo Oe’nin Sessiz Çığlık’ını (Can Yay.) almıştım epey önce. Aşağı yukarı üçte birini okumuşum, ama zorlanarak. Zorlandım, çünkü çevirisi hoşuma gitmedi. Sıcaklar biraz daha artsın, o zaman eve kapanıp gerisini getiririm, diye düşünüyorum.
Kitap Günleri nedeniyle 9-13 Mayıs günleri Alanya’da, sonraki dört gün Kırşehir’deydim. Alanyalılar alıştı bana, tanıyorlar. Ben de onları… Nova Art Kids Yayınları, Alanya Belediyesi ile uyumlu bir işbirliğini yıllardır sürdürüyor. Kırşehir ise doğrusunu söylemek gerekirse zayıftı. Okurları haklı bulduğumu da söyleyebilirim. Kitaplar gerçekten pahalı artık. Tabii bunda yayıncıların kabahati yok. Kâğıdından matbaa mürekkebine, ciltlemesinden depolanmasına; bütün “girdi”leri dışardan olunca… Millet evine ekmek götürme derdinde. Dört-beş formalı bir kitabın fiyatı 50 TL olursa tabii uzak duruyor.
Fakat bütün bunlara karşın kulağıma geldiği kadarıyla ülkemizin neredeyse her ilinde, hatta ilçesinde kitap günleri tertipleniyor. Buna dışardan bakan biri “Ne kadar da okuma meraklısıymışlar, bravo valla!” diyebilir. Tabii kazın ayağı öyle değil; bunu siz biz biliyoruz.
Oralarda, akşamları oteldeki odama çekilince okurum diye Orhan Duru’nun YKY’den çıkan Yoksullar Geliyor ile Denge Uzmanı adlı öykü kitaplarını aldım. Yerimi yadırgadım galiba, kendimi vererek okuyamadım bir türlü. Şöyle böyle, çat pat… Oysa Orhan Duru’nun ironisi, dilindeki kıvraklık, üslubundaki çekicilik öyle çabucak bırakılacak gibi değildir ama… Yorgun muydum yoksa? Belki de o yüzden.
Ne yazdım? Yazmadım. Yazma inancımı yavaş yavaş yitiriyorum sanırım.