Soyut bir takım sözlerin bir araya getirilmesini şiir sanmak, hastalıklı inancı uğruna bütün bir insanlığı bile katletmeyi göze alan birine şair demek… Galiba gerçekten sıra şiire geldi. Artık çanlar şiir için çalıyor ve ellerimiz kalemlerimize gitmeli… Sözcüklerimizi başkalarının markalarını parlatmak için klavye başında harcamak yerine inadına poetikayı yükseltmek.
Şiir Talan edilemez!
En küçük çıkarların, en güzel değerlerin önüne geçtiği, insanlığın geleceğini tehdit eden savaşlar, zorbalıklar ve cahillikler şair ruhunun estetik salgısının önüne geçemez. Evet şiir talan edilemez. Talan edilmek istenen, çanların kendisi için çaldığı şey aslında bir sabah kalkıp da aynanın karşına geçip ‘ben ne büyük şairmişim’ deyip kendini öyle ifade edenler içindir. Ah bilse ki şairim demekle şair olunmaz, insan kendini şair edemez… Ah bilse ki okuyucunun kazandırdığı bir trendin ömrü kadar kısa ya da uzun.
Şiir, ilk çağlardan beri duyarlı insanların yazdığıdır. Kötü politikaların olduğu gibi kötü aşkların da payandası olmayacaktır. Saf şiir yoktur ama saftirik şiir de yoktur. Tüm ölü zamanlardan sağ çıkan, tüm talan çağlarından kirlenmeden kurtulan sanatın en baba tarafıdır.
Kimse kaygı duymuyor zaten biliyoruz. Nasıl ki Karacaoğlan insanlığın kalbinde büyüyerek yaşıyorsa, gerçek şiirin tüm yanları yaşam gibi dinamiktir. Ölümsüzlük şiirin doğasıdır, sahipsizdir çünkü o en estetik olandır.
Şimdilik niye herkes şiir yazıyor, niye herkes kendini şairden sayıyor sorularına; şiir kendine bir çatlak bulur ve zamanı gelince yeryüzüne döner, yanıtını vermekle başladık. Şiir Talan edilemez evet!
Ne devlet kapılarına yamanmak için ağızlardan çıkan söz yığınları şiir olur ne de sürahileri boş iken, dolu bardaklarıyla övünen gel geç karakterler şair olur…