8 Ekim 1997 günlü Siyah Beyaz gazetesinde Hamdi Konur için yazdığım yazının satır arasında, “Hemen bir ayraç açarak ve de üzüntüyle belirteyim ki değerli ozan ve gazeteci dostumuz Etem Yazgan da uzunca bir süredir sayrılıklarla cebelleşiyor. Kendisine iyilikler, esenlikler diliyorum” demiştim.
Ne yazık ki bu satırların yazılmasından dört ay sonra Etem Yazgan’ı yitirdik… Yirmi gün A.Ü. Tıp Fakültesi’nin Cebeci Hastanesi’nde sağaltım gören sevgili meslektaşımız, 6 Şubat 1998 tarihinde aramızdan ayrıldı…
Ajans TÜBA’nın Genel Yayın Yönetmeni olan Etem Yazgan, yaklaşık beş yıldır rahatsızdı.
Yazgan, bu süre içinde çeşitli tedaviler gördü ama bir türlü sağlığına kavuşamadı.
Son çare olarak İngiltere’ye gitti. Orada göründüğü doktorlar, Türkiye’de uygulanan tedavinin doğru olduğunu söyleyince umutla yurda dönüp kendini yeniden “Türk doktorlarına emanet etti.”
Yazgan’ın kemik iliği ile ilgili çok ciddi bir sağlık sorunu vardı. “Miyelofibrozis” denen bu rahatsızlık, kan oluşumunu engelleyerek vücudun enfeksiyonlara karşı direncini düşürüyor, giderek iç kanamalara yol açıyordu.
Dostumuzun ölümüne de kemik iliği yetersizliğine bağlı böyle bir kanamanın neden olduğu sanılıyor…
ŞAİR GAZETECİ
Etem Yazgan, gazeteci ve yazardı ama daha da önemlisi ozandı.
O, ilk şiirini henüz on üç yaşındayken okuduğu Sokrates’in Savunması adlı kitabın boş bir sayfasına yazmış, daha sonra şiirin yanı sıra öykü, deneme ve eleştiri türlerinde de dikkate değer ürünler vermişti.
Yazgan’ın şiirleri, başta Varlık, Kaynak, Mavi, İstanbul, Şairler Yaprağı, Uyanış, Başkent Ankara, Yelken olmak üzere çeşitli sanat dergilerinde kendine yer bulmuştu.
Onun ilk -ve sanıyorum tek- şiir kitabı Tutuk Şarkı, 1959 yılında yayımlandı.
Ancak Yazgan’ın kitaplaşmamış daha pek çok şiirinin olduğu biliniyor.
Ayrıca denemelerinden oluşan “Edebiyat Pazarı” dosyası, “Ebabil Kuşları” adını verdiği yayımlanmamış öykü kitabı, “Küçük Tekneler” adlı tamamlanmamış romanı, bitiremediği gazetecilik anıları, hepsi şimdi dostlarının ve yayıncıların ilgisini bekliyor…
İLK ŞİİR KİTABI “TUTUK ŞARKI”
Yazgan’ın 1951-1958 yılları arasında yazdığı şiirleri bir araya getiren Tutuk Şarkı adlı kitabı yayımlanalı altmış yıldan fazla oluyor. Gençlik döneminde yazdığı bu şiirler, yalnızlık, aşk ve avarelik izleğinin ağır bastığı ürünler olmakla birlikte, insana özgü bütün duyarlıkların içtenlikle dillendirildiği bir duygu harmanıdır.
Onun ilk şiirleri, biraz Orhan Veli, biraz Cahit Sıtkı, biraz Cahit Külebi, biraz Attilâ İlhan etkisi taşısa da yine de yetenekli ve kendi sesini arayan bir ozanın habercisi gibidirler.
Ne yazık ki Etem Yazgan sonraki yıllarda aktif gazeteciliğe başlayınca yazınsal çalışmalara yeterince zaman ayıramadı.
Gazetecilik, şiirin düşmanıdır!
Nice yetenekli ozan, gazeteciliği meslek edinince şiirden uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
Etem Yazgan da bu canhıraş uğraşın harcadığı alçakgönüllü ozanlardan biridir.
Üstelik o, hiçbir zaman kendisinden “ozan” olarak söz etmemiştir.
Şiire ve şaire duyduğu saygı, onu böylesi böbürlenmelerden uzak tutmuştur.
AJANS TÜBA, BİR GAZETECİLİK OKULUYDU
65 yaşında yitirdiğimiz Etem Yazgan, Egeli bir gazeteciydi; mesleğe ilk adımını -yanılmıyorsam- Demokrat İzmir gazetesinde atmıştı.
1960’larda, Türkiye’nin basın merkezi Babıâli’ye geçmiş; orada Öncü ve Vatan gazetelerinin mutfağında çalışmış, daha sonra Ankara’ya yerleşmişti. Son yirmi beş yılında ise Ajans TÜBA’nın başındaydı…
TÜBA, çalışma yaşamı konusunda uzmanlaşmış bir basın kuruluşuydu.
Orada endüstriyel ilişkilerin çeşitli alanlarını kapsayan haftalık bültenler hazırlanırdı.
Bültenleri İnci Hanım mumlu kâğıtlara yazar, Arif kardeşimiz teksir makinesinde basardı.
Sonra bu sayfalar toplanıp zımbalandıktan sonra özel zarflar içinde abonelere postalanırdı.
Abonelerimiz daha çok işçi ve işveren sendikalarıydı.
Ajans TÜBA, küçük bir işletmeydi ama tıpkı ANKA Ajansı gibi, başkentteki birçok gazetecinin yetişmesine katkıda bulunmuştu.
Sonradan ünlenen nice gazeteci arkadaşımız, mesleğe ilk adımlarını Ajans TÜBA’da atmıştı. Örneğin Yavuz Gökmen, Bilal Çetin, Vecdi Seviğ, Taylan Erten, Turhan Salman, Sabri Canbeyli, bu okulda yetişmiş gazetecilerden şu anda anımsayabildiklerimdir…
SOLCU AYDINLARIN UĞRAK YERİYDİ
Ben, 1979-1981 ve 1984-1988 yılları arasında iki dönem Ajans TÜBA’da çalıştım, sonra da bu kurumdan emekli oldum.
Etem Yazgan’la, taa TİP’in kuruluş yıllarına uzanan bir dostluğumuz vardı. Dünya görüşümüz ve mesleği algılama biçimimiz yakındı…
Aynı çevrenin insanları olduğumuz için dostlarımızın çoğu da ortaktı.
Mehmet Ali Aybar’dan Prof. Sadun Aren’e, Dr. Niyazi Tunga’dan Hamdi Konur’a, Feyzullah Ertuğrul’dan Hüsamettin Ünsal’a geniş bir çevreyle dostluğu vardı Etem Yazgan’ın.
Bu değerli aydınlar zaman zaman Ajans’a uğrar, Etem Yazgan’la sohbet ederlerdi. Böyle durumlarda Etem Abi beni de aralarına çağırır, sohbete katılmamı sağlardı.
Etem Abi’nin Ajans TÜBA’da yarattığı bu sıcak aile ortamından ve dostluk bahçesinden her zaman sevgiyle anımsadığım güzellikler kaldı geride…
“KİMSELER DUYMADI ÖLDÜĞÜMÜ”
İyi insan, dürüst gazeteci, değerli ozan Etem Yazgan’ı, onun “Boşluk” adlı şiiriyle anmak istiyorum.
Etem Yazgan, altmış yıl önce yazdığı bu şiirinde, bakın kendi ölümünü nasıl anlatıyor:
“Öldüm
Kimseler duymadı öldüğümü
Bir böcek vızıldadı sadece başucumda
Kimseler görmedi kimseler
Ölürken güldüğümü
Her gece odamda gezinir ruhum
Kitaplara bakar okuyamam
El süremem defterlerime
Neden hep böyle sönmüş durur
Şu mum
Öldüğümden memnun değilim
Yaşamam çok güzeldi
Baharları kırlarda dolaşmak doyasıya
Şiirler söylemek istiyorum çıldırasıya
Ayaklarım tutmuyor
Dönmüyor dilim”
“TÜBA” DOSTLUĞU SÜRÜYOR
Ankara’da Ajans TÜBA’da çalışmış arkadaşlardan oluşan küçük bir grubumuz var. Vecdi Seviğ, Taylan Erten ve İsmail Bayer dostlarımızla yılda birkaç kez bir araya gelip anılarımızı tazeliyoruz. Ajans’ın emekçilerinden Arif Orman da bazen katılıyor aramıza. Koronavirüs salgını yüzünden bu buluşmalar bir süredir kesintiye uğrasa da arkadaşlarla sıcak ilişkimiz sürüyor.
Etem Yazgan, zor günlerimizde bize işyerinin kapısını açmış demokrat bir abimizdi. 12 Eylül’de cezaevinden çıkan nice arkadaşımıza çalışma olanağı sağlamış, dayanışmasını göstermişti.
Ona hepimizin gönül borcu var. Kendisini çok özlüyoruz.
Değerli ağabeyim.,
Ethem Yazgan’ın kendi ölümünü anlatan şiiri bana Bertold Brecht’’in “ sıra neferi “ adlı şiirini anımsattı! Her ne kadar Yazgan partili değilse de
gazetecilikte bir sıra neferiydi!
Çok teşekkürler ,
Dost selamlar, sevgiler!
Aklımda kaldığı kadarıyla;
“ güzel şeydir
Sınıf kavgasında ortaya çıkıp konuşmak
Yığınları yalın bir sesle kavgaya çağırmak
Lakin namluları altında kapitalistlerin
Gizli gizli ve ilmik ilmik partinin ağlarını ören
O ufak tefek gündelik işler
Hem yararlıdır hem çetin
Konuşacaksın ama kimse bilmeyecek konuştuğunu
Üstün geleceksin ama kimse bilmeyecek senden üstünlüğünü
Öleceksin ama kimse bilmeyecek öldüğünü “