imgelem ANI 12 EYLÜL KURBANI İKİ BİLİM İNSANI: ERDEM VE ÖZGÖNÜL AKSOY ÇİFTİ

12 EYLÜL KURBANI İKİ BİLİM İNSANI: ERDEM VE ÖZGÖNÜL AKSOY ÇİFTİ

“Toprağın hazin öyküsüdür anlatılan / isyanlar görmüş talanlar                              
yaşamış / bir coğrafyada / ve insan o doyumsuz açlığının ardında /
üç bahar yaşamış ölümü yenmek adına / onlar bir büyük serüvenin
kahramanı oldular / öldüler / tarihi yazacaklar bulunsun diye /
ve -taşlara düğüm attılar / nakış kazdılar zamana.” *

Hacettepe Üniversitesi’nin kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, “iş bitiriciliği” ile ünlüdür. Onun, bu becerisini kullanarak “ülkeye çok şey kazandırdığı” söylenir. Ne var ki işbilir profesörümüzün “günahları”, ülkeye kazandırdıklarından fazladır!

Prof. Doğramacı, bir “pragmatist” olarak her iktidar odağına yakın durmayı neredeyse “yaşam felsefesi” bellemiş; “her devrin adamı” olmaktan rahatsızlık duymamış; uzun yıllar boyunca başta Süleyman Demirel olmak üzere tüm etkin politikacılarla güçlü ilişkiler kurarak devlet bütçesinden kendi kurumlarına azımsanmayacak kaynak aktarmasını bilmiştir. 12 Eylül faşist cuntasının başı Org. Kenan Evren’le de yakın ilişkiler içinde olmaktan çekinmemiş, hatta dönemin Milli Güvenlik Konseyi’ne eğitim danışmanlığı yaparak YÖK belasını üniversitelerin başına o sarmıştır!

Evet, Prof. İhsan Doğramacı bu ülkeye en büyük kötülüğü, “YÖK’ün babası, mimarı ve ilk Başkanı” olarak yapmıştır. Doğramacı’nın 1981 yılında 12 Eylül cuntasıyla el ele vererek yükseköğretimde neleri “doğradığını” öğrenmek isteyenler, Prof. Dr. M. Tahir Hatiboğlu’nun çalışmalarına başvurabilirler. Prof. Hatiboğlu, yıllarca iz sürerek hazırladığı Eylül Üniversitesi ve Doğranan Üniversite adlı yapıtlarında, “YÖK Beyliği”nin ve Prof. Doğramacı’nın ipliğini pazara çıkarmakla kalmamış, son yayımladığı Yökoloji Ders Kitabı’yla da işi mizaha ve yergiye dökerek, gülmece sanatının başarılı örneklerinden birini ortaya koymuştur. (Selvi Yayınları, Ankara, Nisan 2000)

ÖZERKLİĞİ SAVUNMANIN BEDELİ

Evet, Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın yaptıklarını anlatmaya kitaplar yetmez. Ama bunlar arasında bir tanesi var ki değinmeden geçemeyiz…

Yıl, 1981… Aylardan Temmuz… “Netekim Paşa”, Devlet Başkanı sıfatıyla bir yurt gezisine çıkmıştır… 26 Temmuz günü Erzurum’dan Trabzon’a gelir. Önce Meydan’daki Belediye binasının balkonundan halka seslenir. Ardından, 48. Tugay’ı denetler. Son olarak da Karadeniz Teknik Üniversitesi’ni ziyaret eder. Ziyaret sırasında, KTÜ Rektörü Prof. Dr. Erdem Aksoy, Org. Evren’e on sekiz sayfalık bir rapor sunar. Evren’in KTÜ’yü ziyareti ve Rektör’ün kendisine sunduğu rapor, ertesi gün Cumhuriyet gazetesinin manşetindedir. Beş sütuna çekilen haber, ne yazık ki Prof. Erdem Aksoy ile eşi Prof. Özgönül Aksoy için “sonun başlangıcı” olur. Çünkü Evren’e verilen raporda, Prof. İhsan Doğramacı’nın YÖK Yasası’na ilişkin eleştirel görüşler yer almaktadır. Özellikle üniversite rektör ve dekanlarının Devlet Başkanı’nca seçilmesini öngören düzenlemelere yönelik değerlendirmeler, bardağı taşıran damla olmuştur. Rapor, şu sözlerle sona ermektedir:

“Ülkenin seçkin ve aydın kişilerinden oluşan üniversitelerin kendilerini yönetemeyeceklerine inanmak, kuşkusuz bu kurumlar adına onur kırıcı olacaktır. Öğretim üyelerince seçilmiş ve Devlet Başkanı tarafından seçimi onaylanarak onurlandırılmış rektör ve dekanların, atama yoluyla görevlendirilmiş rektör ve dekanlardan daha başarılı olacaklarını savunmak yanlış olmaz. Dolayısıyla Üniversiteler Yasası’nın son aşamasına gelindiği bu kritik günlerde, Sayın Devlet Başkanı’mızdan bir kez daha üniversite özerkliğinin korunmasını dilemeyi vazgeçilmez bir görev sayıyoruz.”

12 EYLÜL, AKSOY ÇİFTNDEN İNTİKAM ALIYOR!

YÖK’ün yükseköğretim kurumlarına vereceği zararı zamanında görerek uyarı görevini yapan Prof. Dr. Erdem Aksoy, özerkliği savunmanın bedelini çok ağır öder. Önce KTÜ Rektörlüğü’nden alınır; ardından Prof. Dr. Özgönül Aksoy’la birlikte “1402’likler” kapsamında üniversiteden atılırlar. Prof. Doğramacı’nın başında bulunduğu YÖK bununla da yetinmeyerek Prof. Erdem Aksoy’un akademik unvanını kaldırır. Prof. Aksoy, unvanını geri alabilmek için uzun ve çetin bir hukuk savaşımı yürütmek zorunda kalır. Davayı kazandıktan sonra öğretim üyeliği için yeniden KTÜ’ye başvurduğunda karşılaştığı durum ise daha da utanç vericidir. Çünkü Rektörü olduğu üniversitenin Yönetim Kurulu üyeleri, onun geri dönme isteğini kabul etmezler. Bu hocalar, rektörlerinin “özerk ve demokratik üniversite” kavgasına omuz vermek yerine ona kapıyı kapatırlar! Ne acıdır ki, Prof. Aksoy’un başvurusunu geri çevirenler arasında, kendilerine akademik unvan verilmesinde yardımcı olduğu eski asistanları da vardır!

KTÜ Rektörü Prof. Erdem Aksoy’la eşine yapılan bu büyük haksızlık bile Prof. İhsan Doğramacı ve ekibinin vicdanlarda mahkûm edilmesi için yeterlidir. Elbette Aksoy çiftini yalnız ve desteksiz bırakan KTÜ’nün o dönemdeki yönetiminin ahlaki sorumluluğu da her zaman tartışılacaktır.

AKSOY ÇİFTİNİN TRAJİK SONU

Prof. Dr. Erdem Aksoy Trabzonlu değildi ama Trabzon’u çok sevmiş, bu kenti yürekten benimsemişti. O, Türkçenin büyük emekçilerinden Ömer Asım Aksoy’un yakın akrabasıydı. İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni üstün dereceyle bitirmiş, meslekteki başarıları nedeniyle çeşitli ödüller almıştı.

Peki, Aksoy çifti İTÜ’de her türlü olanağa sahipken ve kendilerini parlak bir akademik gelecek beklerken neden orayı bırakıp Trabzon’a gittiler?

Sorunun yanıtını, Aksoy’ların İTÜ’de hocası olan Prof. Dr. Nezih Eldem veriyor:

“Özgönül ve Erdem bizde asistandılar. Onlara İTÜ’nün tüm olanaklarını sunmuşken, Anadolu’da yeni kurulan KTÜ’yü yeğlediler. Erdem Aksoy, Anadolu’daki ilk mimarlık fakültesinin de KTÜ’de ilk kurucusu oldu.” (Karadeniz, 12 Temmuz 1999).

KTÜ’nün çağdaş bir üniversite olmasında Erdem ve Özgönül Aksoy’un katkıları büyüktür. Ne yazık ki dönemin koşulları bu iki idealist öğretim üyesini acımasızca öğütüp adım adım ölüme sürükledi. Prof. Özgönül Aksoy’la eşi Erdem Aksoy’un birkaç ay arayla trajik biçimde aramızdan ayrılmalarının başlıca sorumluları, 12 Eylül cuntacıları ve dönemin YÖK yöneticileridir. (Özgönül Aksoy’u 1999 yılının 7 Mart’ında, Erdem Aksoy’u ise dört ay sonra 6 Temmuz’da yitirdik. Özgönül Aksoy kansere yenik düştü. Erdem Aksoy bu acıya dayanamayarak yaşamına son verdi.)

KTÜ, ERDEM AKSOY’A BORÇLUDUR!

Ülkemizdeki özerk ve demokratik üniversite savaşımının yiğit öncülerinden olan Erdem ve Özgönül Aksoy çifti, YÖK’ün acımasız uygulamalarının kurbanı oldular.

Bu iki kahraman bilim insanını, aramızdan ayrılışlarının 21. yılında özlemle, saygıyla anıyorum.

Trabzonlular, KTÜ’ye onca hizmetleri dokunan ve bu uğurda yaşamlarını yitiren ve Aksoy çiftine “vefa borçlarını” ne zaman ödeyecekler?

KTÜ yönetimi, eski rektörlerine ve Mimarlık Fakültesi’nin kurucularına geçmişte yapılan bu büyük haksızlığı bir ölçüde bağışlatmak için onların adlarını üniversitede yaşatmalıdır.

_______________________

* Erdem Aksoy’un vasiyeti üzerine cenaze töreninde dağıtılan Ahmet Özer’in “Ömrün Üç Baharı” adlı şiirinden.

1 thoughts on “12 EYLÜL KURBANI İKİ BİLİM İNSANI: ERDEM VE ÖZGÖNÜL AKSOY ÇİFTİ”

  1. Erbil Tuşalp’in Eylül İmparatorluğu kitabında Sayın Prof.Erdem Aksoy’u okuyunca buldum bu linki. Teşekkür ediyorum ve kendisini ve eşini unutmadğınız için sizi de tebruk ediyorum. Her ikisi de ışık içinde uyusun.
    Ama bu toprağın çocuklarına da birileri bunları anlatsın. Erbil Tuşalp anlatmış ama kitaplarının yeni baskısını bile yapan yok ne yazık ki.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir