imgelem ANI ALÇAKGÖNÜLLÜ BİR “ESKİ TÜFEK”: HAMDİ KONUR

ALÇAKGÖNÜLLÜ BİR “ESKİ TÜFEK”: HAMDİ KONUR

Mustafa Ekmekçi sağken işimiz kolaydı…

Çünkü o, “medyatik” açıdan değer taşımayan toplumsal figürlerin “vukuat raporu”nu yazar; bir köşede unutulmuş yurtseverlerin, son dönemlerinde hangi sıkıntılar içinde olduklarını okurlarına duyururdu…

Bizler de kimin sayrı, kimin yolcu olduğunu onun “Ankara Notları”ndan öğrenirdik…

Artık böyle bir “şansımız” yok!

Çünkü Mustafa Ekmekçi yaşamıyor!

O yüzden de sayrılarımız, sürgünlerimiz, ölülerimiz sahipsiz…

Şimdi transparan “top modeller”imiz dururken kim takar “cumhuriyete kanat geren” mimarları, mühendisleri, hekimleri, yazarları, sanatçıları, eğitim emekçilerini!

* * *

Demokratik öğretmen hareketinin öncülerinden, opera sanatçısı, müzik öğretmeni, gazeteci, yazar ve çevirmen Hamdi Konur’u 23 yıl önce yitirmiştik…

Genç kuşak devrimciler bu güler yüzlü, alçakgönüllü, esprili sosyalisti pek tanımazlar…

Ama altmış yaşını geride bırakanlar, şu ya da bu biçimde Hamdi Konur adını mutlaka duymuşlardır.

Hele “68 Kuşağı” devrimcilerinin Hamdi Konur’u tanımaması düşünülemez. Çünkü o, uzun ve zorlu devrimci yürüyüşümüzün her aşamasında, “teori ve pratik” ustası bir “eski tüfek” olarak hep savaşımın içinde ve gençlerin yanı başında yer almıştı…

En azından kuramsal konulara ilgi duyanlar, 1970’lerde Sol Yayınları’ndan çıkan P. Nikitin’in ünlü Ekonomi Politik çevirisinden anımsayacaklardır adını… Çünkü bu kitabı Fransızcadan dilimize o çevirmişti…

* * *

Çok çileli bir yaşamı olmuştu Hamdi Konur’un. 1912 yılında Osmancık Kadısı‘nın oğlu olarak dünyaya gelmiş, altı yaşında babasını yitirince yetim kalmıştı. Çocukluğu yoksulluk içinde geçmiş, yengesinin yardımıyla ayakta kalmaya çalışmıştı.

Onun ayrıntılı yaşamöyküsünü merak edenler, can dostu Musa Uysal’ın Bir Aydınlık Ağacı/ Hamdi Konur adlı kitabını mutlaka okumalıdır.

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, onu karşılayan öğrencilerden biri de Hamdi Konur’du. Henüz 12 yaşında bir ortaokul öğrencisiydi. Ama o günü hiç unutmadı! Daha sonra Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nda çalışırken Atatürk’ün yakından tanımıştı. Hamdi Konur bu orkestrada Beethoven’in Dokuzuncu Senfoni’sini seslendiren ilk tenor olacaktı!

Hamdi Konur’un yolu, kendisi gibi opera sanatçısı olan Ruhi Su ile TKP’de kesişti. İkisi yaşıttı ve yaşamöyküleri birbirine benziyordu. İkisi de anasız babasız büyümüştü. Ruhi Su’nun çocukluğu Adana Öksüzler Yurdu’nda (Darül Eytam) geçmişti. 1951 tevkifatından sonra benzer sıkıntılar yaşadılar. Ruhi Su tutuklandı, işkence gördü, işinden oldu. Hamdi Konur da hapis yattı; Ankara’da hamallık ve taksi şoförlüğü yaptı…

* * *

Hamdi Konur, son yıllarında sayrıydı. Evinden pek çıkamıyordu. Bedensel rahatsızlıklarının yanı sıra “beyinsel zafiyet” de başlamıştı. Son günlerinde ise en yakınlarını bile tanıyamaz olmuştu…

Sayrılığının henüz bu kertede olmadığı dönemde, üyesi olduğu Sosyalist Birlik Partisi’nin Ankara’daki toplantılarına güçlükle katıldığını anımsıyorum… Hep arka sıralarda bir köşeye oturup sessizce konuşmaları dinliyor, ama tartışmalara katılmıyordu. Toplantıyı yöneten arkadaşlar, onun düşüncelerini de öğrenmek istediklerinde, “Çocuklar, benim saksı artık çalışmıyor!” diye espri yapıyordu…

Öğretmen hareketinin iyi yürekli, çalışkan, özverili emekçilerinden Nâzım Bayata, 1995 yılında Hamdi Konur için “sınırlı katılımlı” bir saygı günü düzenlemişti. Bir pazar günü, Eğit-Der’in Sokullu’daki Genel Merkez binasında toplandık. Hamdi Konur o gün “onur konuğumuz”du. Onu, “çilingir sofrası”nın baş köşesine oturttuk! Mustafa Ekmekçi ve Dr. Yavuz Erkoçak gelememişlerdi. Açılışı Nâzım Bayata yaptı. Sonra Hamdi Konur’u dinledik… Konuşması, eğitim ağırlıklıydı. Bize uzun yılların deneyiminden süzülmüş görüşlerini aktardı… Ardından Musa Uysal (Musa Emmi), Ali Kaymak, Doğan Gülmez, Tahsin Çopur konuştular… (Musa Uysal ve Tahsin Çopur da artık aramızda değil.) O günün anısını kalıcılaştırmak için konuşmalar banda alınmıştı. Ama bir türlü gün ışığına çıkarılamadı bu buluşmamızın notları. Oysa benim Hamdi Konur’la son görüşmem olmuştu bu toplantı…

* * *

3 Nisan 1993 tarihinde yitirdiğimiz Dr. Niyazi Tunga, tanıdığım en “idealist” ve alçakgönüllü devrimcilerden biriydi… O belki meslektaşı Che Guevara gibi elde silah, Bolivya dağlarında çarpışmadı. Ama “enternasyonalizm”i özümsemiş bir hekim olarak, hiç duraksamadan Dünya Sağlık Örgütü’nün temsilcisi olarak Kongo halkının yardımına koştu, oralarda yıllarca çalıştı…

Hamdi Konur’un yakın arkadaşı ve ülküdaşı olan Dr. Niyazi Tunga da yaşamının son yıllarını devinim yeteneğini iyiden iyiye kısıtlayan bedensel bir rahatsızlığın sıkıntılarıyla geçirmek zorunda kalmıştı…

Dr. Tunga İstanbul’da oturduğu için kendisiyle sık görüşemiyorduk. Ama Ankara’ya her gelişinde Hamdi Konur’la buluşur ve o yıllarda çalıştığım Ajans TÜBA’yı mutlaka ziyaret ederdi. Ajans’ın Genel Yönetmeni Etem Yazgan da bu ikilinin dostuydu…

Hamdi Konur’un çok eskilerde kalan ve pek bilinmeyen “müzisyen” yönünü, işte o ziyaretlerden birinde öğrenmiştim…

* * *

Hamdi Konur, 29 Eylül 1997 günü ayrıldı aramızdan. Cenaze töreni ertesi gün Ankara’da yapıldı. Yoldaşları ve yakın arkadaşları son yolculuğunda yalnız bırakmadılar onu. Başta Prof. Sadun Aren, Av. Şekibe Çelenk, Av. Halit Çelenk, Dr. Yavuz Erkoçak, Kenan Somer, Muzaffer İlhan Erdost, Süleyman Ege, Vahap Erdoğdu, Remzi İnanç, Musa Uysal, Ali Bozkurt, Nâzım Bayata, Yılmaz Elmas, Coşkun Bölükbaşıoğlu olmak üzere DSP milletvekilleri Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Hakan Tartan ve CHP milletvekilleri Fikri Sağlar ile Önder Kırlı da oradaydı.

Bu dostlarımızın bugün kaçı hayatta? Son yirmi yılda ne çok eksilmişiz değil mi?

Hamdi Konur’u ve öte yakaya göç eden tüm yoldaşlarımızı sevgiyle, saygıyla anıyorum.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir