Edebiyat, yazıp çizmek böyle bir şey, kimsenin umurunda değil, ya da pek az kişinin… Sözgelimi, bugün hiç gazete çıkmasa, kitap yayımlanmasa, kimse farkına varamayacak herhalde. Çok da kafaya takmayacak.
Örnek mi? Diyelim, Orhan Pamuk çıkıp “Bundan böyle roman yazmayacağım!” dese, “Tüh tüh tüh” diyeceklerin sayısı galiba 10’u geçmeyecek. Selim İleri mesela, ne zamandır yazmıyor, yazamıyor belki de. Birkaç kişinin dışında üzülen, “Ah ah, rafine bir edebiyatçıdan mahrum kalıyoruz” diyen olur mu dersiniz?
Yazarlar ve şairler, birkaç seveninde yaşıyor. Göçüp gittiklerinde o birkaç seveni üzülüyor, diğerleri ancak ölüm yıldönümlerinde anıp iman tazeliyor. Orhan Veli de zaten o yüzden dememiş miydi, “Ölünce biz de badem gözlü oluruz” diye!
Yıllardır her hafta mütemadiyen yazdığım imgelem, biliyorsunuz belki de, temmuz ortasında tatile çıktı; bunu duyurdu. Orada yayımlanan yazılarımın birçoğunu imgelem’ya ulaşma olanağı olmayan dostlarıma bir biçimde ulaştırıyordum. Peki, ulaştırmadığım zaman kaçı yazılarımın eksikliğini duydu dersiniz? Bu saatten sonra hiç yazmasam, kitaplarım yayımlanmasa kıyamet mi kopar!
Bu duyarsızlık, bu kabalık yalnızca bana yönelik değil; herkese… “Biz eskiden böyle değildik” demek istemiyorum ama galiba öyle, biz yakın zamana değin böyle değildik. Yazıp çizenler olarak birbirimizi takip eder, gerektiğinde eleştirir, gerektiğinde övgümüzü saklamazdık. Üslubumuza dikkat ederdik.
Geçenlerde yayın yaşamını İzmir’de sürdüren İz Gazetesinde “Bodrum Meyhanesi ve Müdavimleri” başlıklı bir yazım (30.08.2022) çıkmıştı. Yazarlık hayatının bence henüz başlarında olan bir kadın arkadaşım, gönderdiği mektupta “Çok şanslıymışsınız, keşke ben de o hayatı hiç olmazsa ucundan yakalayabilseydim” diye yazmış. Haksız mı? Değil. Çünkü Bodrum Meyhanesi sıradan, bildiğiniz bir meyhane değil, adeta bir kültür ve sanat merkeziydi. Oraya sözleşmişler gibi yalnızca yazarlar, şairler, tiyatrocular, ressamlar, müzikçiler, yontucular, sinemacılar gelirdi. Masaların hepsi bunlarla doluydu ve her masada sanatın, kültürün sorunları üzerine sohbetler yapılırdı. Çok garip, sanata ve sanatçıya uzak olanlara hemen hemen hiç rastlanmazdı. O zamanlar İzmir’de Dönemeç ile Ümit Yaşar Işıkhan’ın başında olduğu Temmuz dergisi çıkıyordu. Sonraları başka bazıları da dergi çıkarmak için bir araya geldi ama çıkarsalar bile uzun yaşatamadılar. Çünkü amatör dergiciliğin sona ermekte olduğunun kampanaları duyulmaya başlamıştı. 90’lı yılların karanlığı 2000’lerde iyice beslenip semirecek duyarsızlık ve kabalığın habercisi oldu. Artık kimse kimsenin umurunda değil. Herkes kendi tatlı canının derdinde. Tam bir yangın yeri. Sonu bakalım nereye varacak.