- Ursula K. Le Guin’den ZİHİNDE BİR DALGA - 22 Şubat 2023
- “BORGES’İN EVİNDE” - 13 Şubat 2023
- AYKIRI BİR KALEM: JOSE SARAMAGO - 11 Kasım 2022
Aslında bu konuda yazmak istemezdim ama Cumhuriyet gazetesinin Kitap Eki’ni bir süre yönettikten sonra aniden ayrılan Turgay Fişekçi’nin bir edebiyat sitesine verdiği röportajda kitap tanıtım yazılarından şikâyet-sitem karışımı sözlerini okuyunca yazayım dedim. Tanıtım yazılarının hamasetten öteye gidemediği kuşkusuz bir gerçek, fakat gazete eklerinin eleştiri için doğru bir alan olduğunu sanmıyorum. Cumhuriyet-Kitap’tan tutun Aydınlık-Kitap’a, birçok dergi ve gazetede ben de kitap tanıtım yazıları yazdım; tabiatıyla oralarda ancak okuyup beğendiğim kitapları tanıttım. Sanıyorum ya da çok iyi biliyorum ki hiçbir gazete yayın yönetmeni, gazetesine şimşekleri çekecek eleştiri yazılarını yayımlamak istemez. İşaret parmağıyla edebiyat dergilerini gösterip işine bakar.
Eh, madem yeri geldi, söyleyeyim de karnım ağrımasın: Yönetimini Turgay Fişekçi’nin yaptığı dönemde dört tanıtım yazım aynı gerekçeyle kabul edilmedi. Üstelik hakkında yazdığım kitaplar yayımlanalı birkaç ay olmuş, olmamıştı. Gerekçe: Efendim, o kitapla ilgili yazı yakın zamanda yayımlandı. Araştırıyorum: Yok! O dört yazıdan sonra Cumhuriyet’in Kitap ekinin bana kapalı olduğunu, kendimi beyhude yere yormamam gerektiğini anladım, bir daha hiç tevessül etmedim. Yönetimden ayrıldığını duyduğumda tabii ki mutlu oldum. Haa, şimdi beğeniyor musunuz, diye soracak olursanız… Ataç’a bir gün Suut Kemal Yetkin’in nasıl bulduğunu sormuşlar, o da, ben onu hiç aramam ki, diye yanıtlamış. Sanırım anlaşılıyor. (Aslında Cumhuriyet Kitap hakkında bir sırrım var, var ama onu kendime saklayayım, diyorum.)
“Karşılıklı sırt kaşıma” diye bir deyim vardır, bilirsiniz. Yani sen beni öv, ben seni öveyim, filan. Kimse inkâr edemez, böyle bir dolap var ve bu hemen herkesin işine geliyor. Geçmiş yıllarda, yani kitap tanıtım yazılarımın dergi ve gazetelerde sıklıkla yayımlandığı o yıllarda bazı yazar ve şair ‘dost’larımın yayımlanmış yeni kitaplarını haklarında bir tanıtım yazısı yazayım diye imzalayıp burnuma dayadıklarını hatırlarım. Üstelik bazıları bunu açık açık söylerlerdi. Ne gariptir ki ben edebiyat dünyasında onlarca dostum, arkadaşım, sözümün geçtiği tanıdıklarım olmasına karşın kendim için kimseden böyle bir şey istemedim, ima bile etmedim. Gazete ve dergilerde yayımlanan şişirmeci tanıtım yazılarının yazarlara pek bir katkısının olmayacağını düşündüğümden belki de. Hatta ödüllerin bile pek bir katkısı olduğu söylenemez bence. Demek ki o tanıtım yazıları yalnızca birbirimiz için, o kadar.
Etki Matbaa ve Yayınevinde çalıştığım yıllarda genç ve ateşli bir yazar adayı, yayınevi sahibi Âdem Kargı’ya “Bu kitabı yayımlarsanız burası kalkınır, en az yüz bin tane satar” demişti. Genç Adam, çünkü bu kitabıyla edebiyatın köşe başlarını tutmuş bütün diktatörleri yıkacak, onların gerçek yüzünü açığa çıkaracaktı. Araya girip pazarlığa ortak oldum, sonunda beş binde karar kıldık. Sonuç? Kitabı Etki Matbaasında bin tane basıldı ve kendisine hepsi teslim edildi. Aradan yirmi yıl geçti; Genç Adam’ın esamisi okunmuyor. Yok çünkü!
Birden hatırladım: Çeyrek yüzyıl önce Yüzlerde… Aynalarda adıyla yayımlanan şiir kitabım hakkında “kendi kendimi eleştiren” bir yazı yazmıştım. İş başa düşünce öyle oluyor. Kim bilir, belki başka adlarla nerelerde eleştiri yazısı yazmışımdır; ben bile unuttum.