Mustafa Ekmekçi’yi 23 Mayıs 1997 günü Ankara’da çiçeklerle, alkışlarla, içten sevgi gösterileriyle uğurlamıştık… Başkanı olduğu Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Selanik Caddesi’ndeki Genel Merkezi ile Cumhuriyet gazetesinin Atatürk Bulvarı üzerindeki Ankara Bürosu, o gün Ekmekçi’yi son yolculuğuna uğurlamak için gelenlerle dolup taşmıştı.
Dostları, okurları ve meslektaşları bütün gün hiç yalnız bırakmadılar onu. Törenlerin her aşamasına katılarak son görevlerini eksiksiz yapmaya çalıştı sevenleri…
Binlerce insan, Türk bayrağına sarılı tabutunun ardından gözyaşı dökerek yürüdü…
Yaşarken başından hiç çıkarmadığı o ünlü kasketi de tabutunun ucuna iliştirilmişti…
Maltepe Camisi’nin avlusu, kızgın mayıs güneşinin altında, yurdun dört bir yanından, hatta yurtdışından gelen “Ekmekçi dostları”yla tıklım tıklım dolmuştu…
Hollanda’dan, Almanya’dan gelenler vardı.
Ekmekçi’nin ilerici, demokrat, yurtsever kişiliği, törenlerde göz kamaştırıcı bir “Türkiye mozaiği” yaratmıştı…
Türk’ü-Kürt’ü, Alevi’si-Sünni’si, Doğulusu-Batılısı, kadını-erkeği, liberali-muhafazakârı, sosyal demokratı-komünisti, Ekmekçi’nin tabutu başında saf tutmuşlardı…
Eski ve yeni Cumhuriyet çalışanları, kırgınlıkları bir yana itip, güzel bir dayanışma tablosu içinde buluşmuşlardı…
İlhan Selçuk, Orhan Erinç, Hasan Cemal, Hikmet Çetinkaya, Yalçın Bayer, Şükran Soner, İsmail Gülgeç, Ataol Behramoğlu, Atilla Coşkun, Mustafa Balbay, Yılmaz Gümüşbaş, Işık Kansu, Ahmet Tan, Mehmet Açıktan, Ekmekçi’nin cenazesinde yan yanaydılar…
Cenazede Erdal İnönü’den Mesut Yılmaz’a, Bülent Ecevit’ten Deniz Baykal’a, Hüsamettin Cindoruk’tan Suphi Karaman’a, Sırrı Sakık’tan Işın Çelebi’ye, Ahmet Türk’ten Sadun Aren’e, Hasan Yalçın’dan Fikret Başkaya’ya, Tarık Akan’dan Ahmet İsvan’a, Halit Çelenk’ten İffet Aslan’a, Müşerref Hekimoğlu’ndan Metin Toker’e uzanan çok geniş bir yelpazenin insanları buluşmuştu.
Ne renkli bir tablo değil mi?
Ekmekçi, sağlığında başaramadığı bir işi ölümünde gerçekleştirmiş ve tabutu başında, Refah/Yol’a karşı görkemli bir “laik demokrasi cephesi” oluşturmuştu!
Tablo gerçekten heyecan vericiydi ama bir ara enikonu kaygılandım…
Ya şimdi Ekmekçi tabutundan doğrulup, “Yahu, bir araya gelmek için benim ölmemi mi bekliyordunuz?” diye sorarsa ne yanıt verecektim?
Ekmekçi, vasiyeti üzerine Cebeci’deki Asri Mezarlık’a Ahmed Arif’in yakınına gömüldü…
Refah Partisi yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi, kırk yılın başında hayırlı bir iş yaparak Ekmekçi ailesinin bu konudaki isteğini yerine getirdi.
Ekmekçi şimdi çok sevdiği Rafet Genç, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Tahsin Saraç, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok’la aynı gömütlükte…
EKMEKÇİ’NİN SİMGE KIZLARI: EYLEM VE ÖZLEM
Mustafa Ekmekçi’nin iki kızı, Eylem ve Özlem, 12 Mart karanlığında doğup büyüyen bütün çocukların simgesiydiler…
Onların, Yeni Ortam gazetesindeki “Ankara Notları”nda anlatılan “satır arası” öykülerini okurken kendi çocuklarımızın macerasını izler gibiydik!
Kimimiz zindanda, kimimiz sürgündeydik…
Anlatılan, gerçekte bizim çocuklarımızın dramıydı…
O yüzden Eylem ve Özlem, “toplumsal” bir kimlik kazanmıştı bizim gözümüzde…
İlk kez cenaze töreninde gördüm onları.
Birer genç kız olmuştu ikisi de…
Babalarının gömütüne toprak atarken, kara gözlükleri, göz pınarlarından sızan yaşları gizlemeye yetmiyordu.
Ama dikkat ettim, üzüntülü oldukları kadar gururluydular da…
Çünkü Mustafa Ekmekçi’nin çocukları olmak onlar için büyük onurdu.
Eylem ve Özlem’in gözlerinde hüznü ve mutluluğu bir arada gördüm ben…
Ne mutlu onlara ki Ekmekçi soyadının onurunu yaşam boyu taşıyacaklar…
EKMEKÇİ’Yİ ÇOK ÖZLÜYORUZ
Mustafa Ekmekçi aramızdan ayrılalı yirmi dört yıl olmuş… Buna inanmak güç… Çünkü, hemen her gün onunla birlikteyiz…Anadolu bozkırına benzeyen kavruk yüzü, hilesiz gülen gözleri, sevecen sesi ve gevrek kahkahasıyla Ekmekçi hep aramızda… Bir gün kamu emekçilerinin eyleminde karşılaşıyorum onunla, bir başka gün resim sergisinde… Öğretmen etkinliklerini hiç kaçırmıyor. Basın toplantılarında selamlaşıp kokteyllerde kadeh tokuşturuyoruz. Gecenin bir vaktinde sözcüklerle boğuşurken, deniz fenerine benzeyen aydınlık sureti, bilgisayarımın ekranında beliriyor birden! Gözleri üzerimde, bana bakıyor sanki!
Sonra keyifli bir söyleşiye dalıyor, düşüncenin bin çiçekli bahçesinde daldan dala dolaşıyoruz onunla. Sıklıkla da “dostların arasında, güneşin sofrasında” oluyoruz…
Zaman zaman, kimi konularda danışma gereğini duyduğumda, Çankaya Basın Sitesi’ndeki evinin telefon numarasını çevirdiğim bile oluyor!
Böylesine iç içeyim Ekmekçi’yle… Onun öldüğüne nasıl inanabilirim?
“EKMEK ADAM” EKMEKÇİ
Ölümünün birinci yılında, 21-23 Mayıs 1998 günleri Ankara’da “Ekmekçi Etkinlikleri” vardı…
İlk gün yakınları, sevenleri ve okurları, Cebeci’deki gömütünü ziyaret ettiler. Can dostları, kendisi gibi gün görmüş bir akçaağacın dingin gölgesinde yatan “Ekmek Adam”ı selamladılar özlemle.
Ertesi gün, Çağdaş Gazeteciler Derneği ile AÜ İletişim Fakültesi’nin ortaklaşa düzenledikleri “Ekmekçi ve Basın” panelinde buluştu meslektaşları.
Son etkinlik ise 23 Mayıs Cumartesi günü, Çankaya Belediyesi’nin Anıttepe’deki Yılmaz Güney Sahnesi’nde yapıldı. Etkinliği Dikmen Halkevi düzenlemişti…
DOSTLARI EKMEKÇİ’Yİ ANLATIYOR
Mustafa Ekmekçi’nin yaşamında iki eğitim kurumunun çok ayrı ve ağırlıklı bir yeri vardır: Köy Enstitüleri ve Halkevleri…
Çünkü Cumhuriyet Devrimi’nin ürünü olan bu kurumlar, Anadolu aydınlanmasının yapıtaşlarıdır.
Ne yazık ki gerici iktidarlar bu iki devrimci kurumu da “tehlikeli” bularak yok ettiler…
Mustafa Ekmekçi’nin ölüm yıldönümündeki etkinliklerden birinin Dikmen Halkevi’nce düzenlemesi bu bakımdan çok anlamlıydı. Sanırım, Ekmekçi’nin ruhu da bu toplantıdan pek hoşnut kalmıştı…
İlhan Selçuk, etkinlik için İstanbul’dan kalkıp gelmişti; Ekmekçi’yi yalın çizgilerle anlattı, onun birleştirici kişiliği ve yazarlık biçemi üzerinde ilginç değerlendirmeler yaparak dedi ki: “Ekmekçi, Türkiye’de solcu, sosyalist, komünist, ilerici, hatta merkeze doğru giden siyasal yelpazede sola açık, demokrat, dürüst kim varsa hepsine sahip çıkar, bu ülkenin bütün değerlerini kucaklardı. Birleştirici, derinleştirici yazılarında her sözcüğün üzerinde titizlikle durur, ‘Ankara Notları’nı oya gibi işlerdi.”
Muzaffer İlhan Erdost,“Bir ansiklopedi yazsaydım, ‘İyi adam’ maddesinin karşısına ‘Mustafa Ekmekçi’ yazardım” diye başladı söze; sonra, “Ekmekçi ölmedi, öldürüldü!” dedi. Ekmekçi’nin “öldürüldüğünü” söylerken şu gerekçeye dayanıyordu: “Öldürme mutlaka kurşunla, idamla olmaz. Bir insanın yaşamında karşılaştığı güçlükleri göğüsleme savaşımı, bedeninden birçok şeyi alıp götürür. Bu koşullarda gelen ölüm ise bir ‘erken ölüm’dür. Bu nedenle, ‘Ekmekçi öldürülmüştür’ diyorum…”
ODTÜ öğretim üyelerinden Erhan Karaesmen, “kadim dostu” Ekmekçi’nin yazılarındaki cesareti ve pervasızlığı övdü; onu, “Aydınlanma hareketinin ve faşizme karşı savaşımın yiğit bir neferi” olarak selamladı. Ekmekçi’yi, “Bir adamda çok adamdı” biçiminde tanımlayan Karaesmen, “Onun büyük dostluğundan yoksun kaldığım için kendimi artık çok yalnız hissediyorum” diyerek hayıflandı. Karaesmen’in duygulu konuşması, salonda hüzün bulutları dolaştırdı. Ancak izlencenin akışı içinde bu hava daha sonra umuda ve dirence dönüştü…
Eski ÇGD Genel Sekreteri Metin Aksoy, etkinlik için belgesel bir film hazırlamıştı. Ekmekçi’nin yaşamından önemli kesitler içeren bu filmde, kör karanlıklarda el yordamıyla kendine yol açan yoksul bir köy çocuğunun ilginç serüveni anlatılıyordu.
Etkinliğin dinleti bölümünde ise Mustafa Ekmekçi’nin sevdiği türküleri, Sinan Sarıateş ile Nurettin Rençber seslendirdiler.
Jülide Gülizar’ın sunduğu anma toplantısı, Dikmen Halkevi plaketinin, Ekmekçi ailesi adına Aldoğan Ekmekçi’ye verilmesiyle son buldu…
* * *
Ne çok şeyini özledik Ekmekçi’nin…
En çok da “insan sıcaklığı”nı…
24.ölüm yıldönümünde onu Fazıl Hüsnü Dağlarca’ın şiiriyle selamlayalım!
MUSTAFA EKMEKÇİ’YE AĞIT
Yayımlamıştı dergisinde
“İkili Anlaşma Anıtı”nı
Çağrıldı, yargılandı kim bilir kaçıcı kez
Suç adam.
Esmiş yıkık evlerle bir dolu yel
Konya bozkırından
Basının başkentini
Köy adam.
Ne olmuştur, nerde olmuştur, niye olmuştur arar o
Bulur ulaştırır çabucak
Karanlıktaki okuyucusuna
Bütün gizlere dönük duyum kulesi adam.
Günlük olay saysanız bile siz
Ne yazsa
Geleceğin kapılarını omuzlar gibidir
Devrime adanmış adam.
Yayın saraylarında değil
Tek soğanı eşitçe bölünmüş sofralarda
Toplumun eline sımsıcak değer
Ekmek adam.