Faruk Duman’ın Yazmalı Defter’ini sosyal medyadaki felsefe tartışmalarında adını daha çok duymaya başladığım Sadık Usta’nın tavsiyesi üzerine aldım. Tabii tavsiye bizzat bana değil, ortayaydı. Okursanız yararlanırsınız, ben hep altlarını çizerek okudum, mealinde bir şeyler yazmıştı.
Bu, benim Faruk Duman’dan okuduğum ikinci kitap oldu. Tom Sawyer’in Kitap Okuduğu Kulübe’yi (yky) de severek okuduğumu, belki de bundan sonra onun bütün kitaplarını okumam gerektiğini düşündüğümü hatırlıyorum. Fakat işte, araya hayat giriyor filan derken o düşüncemi gerçekleştiremedim. Faruk Duman 1974 Ardahan doğumlu, yani benden 19 yaş küçük, fakat hepsi birbirinden güzel eserler vermiş. Gıpta ettim. Ben, ne dediğini bilen bütün iyi yazarlara gıpta ederim. Tarık Dursun K., biraz daha ileri giderek kıskandığını söylerdi. Onları hem kıskanır, hem rakibi olarak görürmüş. Bu, bende başka türlü gösterir kendini: Keşke bunları ben yazsaydım, derim.
Yazmalı Defter’i ben de Sadık Usta gibi birçok yerin altını çizerek okudum. Eğer lütfedip siz de alırsanız okumadan önce yanınızda renkli bir kalem bulundurun. Altlarını çizmek, çizdikleriniz üzerine düşünmek için. İlle de katılmanız, onaylamanız gerekmez; pekâlâ itiraz da edebilir, yanlara doğru çıkmalar yaparak katılmadığınızı belirtebilirsiniz.
Faruk Duman, Yazmalı Defter’deki kısa denemelerinde yazma eylemi üzerine düşüncelerini kimi zaman bazı referanslar da kullanarak yazmış. Yazma eyleminin önü-ardı nedir, yazar yazarken hangi kaygıları taşır, okurlara ulaşma konusunda tasalanması ne derece doğru ya da yanlıştır? Sözgelimi, kitabın ilk denemesinde şöyle diyor, Marc Auge’yi tanık göstererek: “… yazmak ölmek gibidir biraz. Ama daha az yalnız ölmek. Yazmanın yalnızlığı azaltan bir yanı var mıdır? Elbette. Romanın, öykünün kahramanları yalnızca okura değil, yazara da yoldaşlık ederler.”
Faruk Duman’a göre yazmak, dünyanın sırlarını keşfetme dürtüsünden kaynaklanabilir. Peki, yazmanın bir amacı var mıdır? “Olmaz mı?” diyor F. Duman, “belki bu dünyada yapıp ettiklerimiz içinde en çok yazmanın amacı vardır.” Tabii siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben, “Ben bütün bunları kendim için yazdım” diyenlere hiçbir zaman inanmadım. Bence bir insan yalnız kendi için yazmışsa, bütün yazdıklarını bir süre çekmecesinde sakladıktan sonra yakıp yok etmelidir.
7 no’lu denemesinde yazdıklarını aktarmak isterim: “Dolayısıyla, yazı yazmakla yaşamı sürdürmek / sürdürebilmek arasında sıkı bir ilişki vardır. Yazmak, köşeye sıkıymış insanın tepkisidir. Orada, gidebileceği başka bir yer yoktur onun. (…) Daha az ölmek için bundan (yani yazmaktan A.Y.) daha iyi bir fırsat bulunamaz.” (…) “Dönersek, yazmanın bize kendimizi anlatmak, kendi dilimizce anlatmak şansını vermesi yetmelidir bize.”
Hadi ben lafı uzatmayayım. Siz hemen bir kitapçıya düşürün yolunuzu. Alın, okuyun en iyisi. Twittter’daki paylaşımlarından çok yararlandığım bir çevirmen ve okurun dediği gibi: “Duacım olursunuz.”
Kitabı merak ettiren bir yazı, belki bu kitabı okurken ölür insan. Okumak belki yazmaktan da öte alır yalnızlığımızı.
Kutluyorum Faruk Duman’ı ve Aydoğan Yavaşlı’yı.