Yazıp yayımlamaktan çok okumayı önemsediğimi, salgının sürüp gittiği bu ayların bu bakımdan işime yaradığını başka bir yazımda söylemiştim. Fakat ben, okuduklarımı başkalarıyla paylaşmaktan zevk alan biriyim; bu yazımda size yakın zamanda okuduğum üç kitaptan söz etmek istiyorum. Öyle ya, bakarsınız okurun biri merak eder, alıp okur, o da başkalarına önerir, derken çoğalır gideriz.
İlk kitabım Memet Fuat’ın Eleştiri Üstüne adlı denemeleri. YKY’den çıkmış. Ta 1950’den başlamış, aşağı yukarı zamanımıza kadar süren denemelerini toplamış. Eleştiri, benim de evvel ezel ilgimi çeken bir yazınsal tür, fakat hiçbir zaman göze alamadım. Eleştirinin daha derin bir bilgi ve daha geniş bir kültür hazinesi gerektiği bilinci, beni bu türe uzak tuttu. Yararına inanmak inanmamak bir yana… Öte yandan, “… gençlerin durumu öyle değil. Onlar niçin eleştiri istemezler? Neden ille övgü aranırlar? Kötü yanlarını belirtenlere sövüyorlar. Yıllarca toplumsal sanata emek vermiş bir eleştirmen onların bir iki eksiğine dokundu mu, ne geçmişi kalıyor, ne geleceği… Bu kuşak istemiyor anlaşılan deyip susuyor eleştirmenler çaresiz.” (sf 92)
Şu satırları daha da ilginç: “Kavga eleştirisi yapmamam, arkadaş topluluklarına uzak durmam, sanatçılar karşısında bağımsızlığımı korumak istemem yüzünden, tam tersine, önyargılı eleştiri yapmakla, arkadaş toplulukları kurmakla, belli sanatçıları övmekle suçlandım. (sf 90)
Gelelim diğerine: Antoine Compagnon’un Montaigne’le Bir Yaz (YKY) adlı güzel kitabına… Bu kitabında Compagnon, Montaigne’den beğendiği kimi denemeleri esas alarak bir yandan kişiliğini irdelerken öte yandan kendi düşüncelerini de ona ekliyor. Benim Montaigne’in denemeleriyle tanışmamın üzerinden şöyle böyle yarım yüzyıl geçti. Kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum, o yüzden birçoklarını ezbere biliyorum. Onun hazcı felsefesi bana hep hoş, sevimli gelmiştir. Çünkü ona göre, miden iyi, ciğerlerin sağlamsa kralların hazineleri bile daha fazla mutlu edemez seni. Montaigne, kendiyle çelişmekten de korkmaz, hem yeniliklerin karşısındadır, hem “Değiştirilmeyen bir düzen, kötü bir düzendir,” der. Compagnon’un şu yargısına katıldığımı da belirtmek isterim: “Kısacası, Montaigne yalnızlıkta bilgeliği ararken deliliğe hafifçe dokunmuştur. Sanrılarından ve hayallerinden onları yazarak kurtulmuş, kendini iyileştirmiştir. Denemeler’i yazmak kendini kontrol edebilmesini sağlamıştır.” (sf. 28)
Üçüncü kitabım da bir deneme. Faruk Duman yazmış: Tom Sawyer’ın Kitap Okuduğu Kulübe (YKY). Faruk Duman’dan daha önce herhangi bir şey okumuş değildim. Denemelerindeki dil tadı, bana onu izlemem gerektiğini söyledi, dersem çok mu abartmış olurum, bilmem.
Şöyle diyor bir denemesinde: “Bence iyi bir okurun yapması gereken, bir romanla ya da bir öyküyle baş başa kaldığı zaman tüm özgürlüğünü verebilmektir ona. Yapıta verilen özgürlük, okurun kendi kendine verdiği özgürlük olacaktır sonunda.”
“Kendinden Bir Parça” başlıklı denemesinde benim de dergi yazılarımda sıklıkla değindiğim bir konuda önemli saptamalarda bulunmuş. imgelem’da da yazmış olmalıyım, yazdıklarımda adres arayanlardan neler çektiğimi. O yüzden, ne zaman bir öykü yazmaya başlasam, öykü içindeki adları yabancılardan seçiyorum. Ayşe desem Ayşe alınıyor, Ali desem Ali… İyisi mi, Mary de, Jack de, Shannon de gitsin! Neyse, gelelim Faruk Duman’ın değinisine: “Bugün ne yazık ki, yazdığı metinle yazarı bir ve aynı şey olarak görme eğilimi çok güçlü. Karakter öykünün bir yerinde ağlıyorsa, saf okur ‘yazarın’ ne kadar talihsiz olduğunu düşünerek hüzünleniyor. Dert sahibi, işte böyle yazarak hayata tutunan bir kişi, onun gözünde yazar.” (sf.39)
Başka kitaplarda da buluşmaya söz verebilir misiniz bana?