EdebiA.com ziyaretçi sayısı açsından hedefini tutturamadı. Doğrudan ansiklopedik bilgiler ve köklü yorum siteleri hariç, edebiyat, kültür sanat siteleri ziyaretçi açısından çok talep görmüyor. Bu durum yazarlar için de geçerli. Yazarlar, okunma sayısının çok olduğu, arkasında yayınevi desteği olan web sitelerini tercih ediyor. Tercih ediyor etmesine ama “tanıdık” tadında bir isme sahip değilse gönderdiği ürün okunmuyor bile. Çünkü böyle sitelere gönderilen günlük onlarca yazıyı, şiiri değerlendirmek kolay iş değil.
Çok uzun süredir EdebiA.com’u yazılarıyla destekleyen Aydoğan Yavaşlı’ya ne kadar teşekkür etsek azdır. Denemelerin okunabilirliği yüksek, kısa ve net. Ara sıra kitap tanıtımları yapıyor, bu yazılara da okurlarımızdan gelen tepkiler çok olumlu.
EdebiA.com’un kapıları yazan herkese açık. Kuralları olan, ölçüleri (kriterleri) belirlenmiş bir formata uygunsa yayımlıyoruz. Değilse, örneğin aynı anda başka sitelerde yayımlanmışsa e-posta ile yazarına bildiriyor ve yayımlamıyoruz.
Yazan
Yazar mı desek yazan mı? Galiba “yazan” demek daha uygun. Yazdıkları okura ulaşmayan kişilere yazan diyelim. Kitabı olsun olmasın yeterli okur kitlesi olmayanlar için “yazan” diyorum. Ben de kendime “şairim” demediğim gibi yazarım da demiyorum. Başkaları der- demez karışmam.
Edebiyat Dergileri
Kimsenin kimseyi okumadığından şikayet ediyoruz. Dergiler okunmuyor, okuyanlar da çoğunlukla biz yazanlar. Dergiler gönderilen ürünler için telif ödemediği gibi olumlu-olumsuz dönüş yapmıyorlar. Halbuki e-posta ile kibarlığa bile gerek yok “yayımlanmaya değer bulunmamıştır” dense kimse alınmayacak. Yine aylar önce gönderdiğiniz bir öykü veya şiir, sizden habersiz yayımlanıyor.
Sene 1984, ilk şiirim İmece dergisinde yayımlanmıştı. Daha sonra ulusal dergilere göndermeye başladım. Bunlardan biri Sanat Olayı dergisi. O zamanlar, ürünler mektupla gönderiliyor. Varsa daktilo, yoksa el yazsısıyla hazırlanıp, pul yapıştırılmış bir zarfla postaya veriliyor. Şiirlerimi yayımlanması için ilk gönderdiğim dergi “Sanat Olayı” idi. Attilâ İlhan “Sanat olayı” dergisine gönderilen her dosyayı inceliyor, kısa değerlendirme yazılarının yer aldığı köşe genç şairlerin ilk uğrak yeri. “Manşet” adlı iki dizelik şiirim onayından geçmişti. Bu moralle yazma serüvenim hız kazanmıştı. Sanat Olayı kapandıktan sonra “Cönk”, son olarak da “Bakış”. Edebiyatımızın dev ismi Attilâ İlhan, Sanat Danışmanlığını üstlendiği dergilerde usanmadan, üşenmeden genç yazarlara tek tek cevaplar yazdı. Hatta kendisine yapılan “dikenli eleştirilere” rağmen.
Yazma serüvenimde Edebiyat dergilerinin yeri çok önemlidir. Varlık, Sanat Olayı, Oluşum, İnsancıl, Evrensel, Milliyet Sanat, Gösteri, EdebiA, Şiir Ülkesi… Bu dergileri sınırlı öğrenci bütçeme rağmen almaktan geri kalmadım. Çünkü okuduklarım, benim gibi insanların yazdıklarıyla dolu doluydu. Kapıları herkese açıktı. Estetik düzeyi yakalamış her ürün er ya da geç dergilerde yer buluyordu.
Edebiyat dergilerini ayakta tutan, “yazan” okurlardır. Yazma tutkusu ve şevki elinden alınan kişiler için dergiler giderek itici olmaya başlar. Çünkü eşit haklara sahip olmayan yazan kitlesi dışlanmışlık duygusu yaşar. Tabii ki dergilere her gönderilen ürün yayımlansın demiyorum. Ancak her gönderilen ürünün önyargısız olarak okunması gerek.
Dergilere talep yok evet. Bunu kitapçılardaki aylardır satılmayan dergilerden anlamak zor değil. Böylesine tatsız bir durumun sosyal, siyasal ve ekonomik bir çok nedeni olabilir. Ancak odaklanılması gereken nokta içsel olan nedenlerdir. Problemin üstesinden gelmek için abonelik geçici bir seçenek olmalı . Abonelikle ayakta kalmaya çalışan dergilerin ömrü kısa olur. Çünkü derginin asıl okur kitlesi “yazanlar” değil okurlardır. Derginin her sayısı onlara değişik lezzetler sunmalı, sevimli bir içerik ve biçime sahip olmalıdır.