imgelem DENEME Dalga

Dalga

Öyle bir yer ya da öyle bir zaman geliyor ki, insan kendi kendini kaldıramıyor. Üstüne bir de çekemezlikler, kaprisler, şunlar bunlar eklenince insanın bütün asfalyaları atıyor. Öylesi zamanlarda en kökten kararlar almak, en olmadık şeyler yapmak işten bile değildir. Özellikle ülkemizde giderek artan karmaşa ortamı bebeklerden tutun koca koca adamlara kadar, herkesi geriyor. Yolun kıyısındaki çöp tenekesini devirip yoluna devam eden koskoca adamın bu salakça davranışını başka nasıl açıklarız, bilmem.

Benzerleri edebiyat dünyasında da yaşanıyor. Kâğıt ve diğer matbaa giderlerinin anormal artışı karşısında yayıncılar da zorunlu olarak kitap yayımlama konusunda eskisi kadar cömert davranamıyorlar. Ortalama on formalık bir kitaba satış şansını hiç düşünmeden beş-altı bin lirayı basıp yayımlamak valla hiç kusura bakmayın ama pek akıl işi değil gibi. Ama yazdıklarının değerli olduğuna haklı olarak inanan yazarlara sorarsanız kitaplarını yayımlamakta biraz ağır davranan yayıncıları tefe koyuyorlar.

Şu salgın nedeniyle evlere kapandığımızda hep bunları düşündüm: Yayıncılar ve yazarlar şimdi ne yapacaklar? Çare çabuk bulundu: Yaratıcı Yazar Kursları! İçlerinden biri bu adı vermişse bir başkası, Yaratıcı Editör Seminerleri adını verdi ve bu kurslar, seminerler, adına ne derseniz deyin, her yerde pıtrak gibi bitti. “De” bağlacını doğru düzgün kullanamayan, “tabii” ile “tabi” arasındaki farkı bilmeyen kerametleri kendilerinden menkul ‘yazar’lar peş peşe müşteri toplamaya başladılar. Bu gözler “Yazar Koçu” ilanları bile gördü; gerisini siz düşünün artık!

Hiç kusura bakmayın, buna “işin bokunu çıkarmak” denir. Yazmanın, okumanın erdemine inanmış bazı insanları ‘atölye’lerinde toplayıp ve tabii akademik bir tavır ve tutumla süsleyerek öykü/roman vs sanatı üzerine birkaç kez nutuk attıktan sonra “Hadi bakalım, öğrendiniz, yazmaya başlayın gari!” dediler. Yazılanları toplayıp kitap yaptılar. Talebelerden kitap baskısı için para topladılar, ve… Sıfır sıfır, elde var sıfır. Oysa insan sonuç görmek ister, öyle değil mi? Hani, nerede o yurdun dört bir yanında açılan “yazarlık atölyeleri”nden yetişmiş, yazdıklarıyla bizi kendilerine hayran bırakan yazarlar? Sonradan evlerine dönüp tv dizileri mi izliyorlar? Yoksa bitcoin filan mı?

Hadi diyelim ki edindikleri bilgi öykü ya da roman yazmalarına yetmedi. Okur olsalardı bari. Besbelli, üçü beşi dışında kimse olamamış. Zaten olsalardı birkaç aydır her yerde yapılan kitap şenliklerinde kendilerini gösterirlerdi. Stantların gerisinde melül mahzun bekleşen bazı yazarlara yazdıklarını gösterip “Efendim, ben filanın rahle-i tedrisatından geçtim, şunları yazdım, bir göz atabilir misiniz?” filan derlerdi.

Valla bu akıllara seza durumda kimseye “Suçlu sensin” denemez. Sistem böyle çünkü. Yayıncı, satması kesin olan kitabı yayımlıyor, yazar da satması kesin olan türde yazıyor filan… Yani? Yani’si, işimiz zor, çok zor.

 

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir