Kanatlarımı Bıraktığım Orman…
“Yol da yolcu da bir” diyor. Galip
üstad dediyse belki öyledir… Gülten Akın ( Sapak)
Uyandığımda gün ağarmamıştı daha. Güneşin ucundan tutup çektim yatağıma. Örekeden geçirip gün ışığını eğirmeye başladım. Kırmızıdan sarıya geçiş yapan ışıkları bir ip gibi doladım. Yatağımın etrafı güneş topları ile dolup taştı. Sonra yanıma kardeş kokusunu da alıp yola düştüm. PRODOSS ADANA doğa yürüyüşü grubu ile Amanos dağlarındaki Tekkoz Tabiat Parkı’ na doğru…
Gideceğimiz bölge ulusal ve uluslararası turizm alanında pek fazla tanınmıyor. Bitki türlerinin çeşitliliğinin korunması amacı ile 1987 yılında koruma alanı olarak ilan edilmiş. Tekkoz Tabiat Parkı, Hatay ilinin Erzin ve Dörtyol ilçeleri arasında. Erzin ilçesine 10 km, Dörtyol ilçesine ise 30 km uzaklıkta. Koruma alanı içinde doğukayını, dişbudak, meşe, karaçam, gürgen, kayacık, göknar, çınar, akçaağaç, eğrelti, sütleğen, orman asması, erguvan, üvez, tesbih, sakız, vs. türleri bir arada barınıyor. Türkiye’ nin bitki endemizm merkezlerinden biri olan bu bölge 174 endemik bitkiye ev sahipliği yapıyormuş. Bu bitkilerden 20 tanesi dünya üzerinde sadece burada yetişiyormuş. Bu nedenle uluslararası öneme sahip. Kayın ağacının en çok yayıldığı alanlardan biriymiş. Bitki örtüsündeki çeşitlilik ve yoğunluk Karadeniz Bölgesi’nin ormanlarını çağrıştırıyor. Yaban keçisi, karaca, ayı, sırtlan, yaban kedisi, kuyruksüre, kurt, çakal, tilki ve gelincik burada yaşayan hayvanlar arasında. 60.5 hektar genişliğinde bir alanı kaplıyor Tekkoz Tabiat Parkı.
Aracımız Zorkun yaylasına varmadan Kumluca yaylasında durdu. Yürüyüşe başlayacağımız nokta burası. “ Koz” ceviz demekmiş. Tekkoz, tek ceviz anlamına geliyormuş. Doğumuzda Zorkun yaylası, güneyimizde Üçkoz yaylası bulunuyor. Üçkoz yaylasının üstünde de Amanos dağlarının en yüksek tepesi olan Keldaz var. 1100 m rakımdan başlayarak Kumluca’dan güneybatıya doğru yürümeye başladık.
Amanos dağları hüzünlü bir aşka tanıklık etmiş, hatta ismini bu aşktan aldığı da söylenir. Mutlu başlayan ama hüzünlü bir şekilde biten Gülbahar ve Osman’ın Amanos Dağları’nda yaşadığı aşk… Hatay’ın 1084 yılında Türk hakimiyetine geçtiği dönemde yaşanmış bir efsane olarak dünden bugüne anlatılıyor. İki ayrı aşiretten olan Gülbahar ve Osman dağlarda karşılaşıyorlar ve aşık oluyorlar. Gülbahar’ın babası kızını Osman’ a vermek istemiyor. Sonunda Amanos Dağı’nın bir yerinde bir geçit açması şartı ile kabul ediyor evlenmelerini. Osman aylarca Amanosların çevresinde dolaşıyor geçit açmak için. İskenderun’daki Yarıkkaya’nın olduğu yere geliyor. Dağın tam yamacında kocaman bir kaya varmış. Eğer kayayı oynatabilirse geçit açılacak ve Gülbahar’ a kavuşabilecekmiş. Kayanın çevresindeki toprak, yağan yağmur yüzünden çok yumuşamış. Kayayı yerinden oynatmaya çalışırken toprak kayması başlamış ve Osman kayaların altında kalarak ölmüş. Haberi alan Gülbahar çılgına dönmüş. Yarıkkaya’nın en yüksek yerine çıkıp “ Aman Osman” diye feryat ederek kendini yamaçtan aşağı bırakmış. Yarıkkaya’nın rüzgarı ünlüdür. Oradan esen yel tozu dumana katar. Bugün bile esen rüzgarın “Aman Osman” diye fısıldadığı söylenir. Ve Amanos dağları adını bu aşk hikayesinden alır. Amanoslarda doğan güneş, Gülbahar ve Osman’ın hüzünlü aşkını alır ve gün batımında Akdeniz’in sularına bırakır.
Aman Osman (Amanos)
Yüce dağlar dile gelsin anlatsın,
Sabah doğan güneş, doğmadan batsın.
İsterim sevenler yan yana yatsın,
Es be yarık kaya toz dumana kat,
Aldın âşıkları şimdi rahat yat.
Aman Osman, canım Osman, yar Osman,
Gülbahar’ın yüreciği kor Osman… ( Alıntı)
Yürürken bitki çeşitliliği ve ağaçların görkemi kardeşimle benim başımı döndürdü. Dağların arasında yılan gibi kıvrılan toprak yolda yürüyoruz. Zaman zaman çamura bulanıyoruz. Tekkoz yaylasına yürürken yaklaşık 1 km kadar zikzak çizerek yukarı çıktık. 1300 m yükseltiye ulaştıktan sonra inişe geçtik. Neredeyse paralel bir geçiş yapmış olduk. Sararmış otları, ağaçları, yapraklarla kaplanmış yolları, ağaççıkları, börtü böceği de peşimiz sıra sürükledik. Nefis bir sonbahar rotasıydı. Ağaçlardaki sarıların tonları gözümü acıtacak kadar güçlüydü. Doğa ananın paletinde bazen Van Gogh sarısını görüyorum, bazen de bir yaprakta Mustafa Ayaz kırmızısı beliriyor. Yükseldikçe iklim değişiyor. Dönüp arkama baktığımda nemi yutan bulutların şehri gizlediğini görüyorum.
Öbek öbek ağaççıklarla, bir arada kök salan birbirine benzemeyen ağaçlar birlikte yaşıyorlar. “ Yaşamak bir ağaç gibi hür ve tek ve bir ormanmış gibi kardeşçesine” dedirtiyor doğa. İnsana birlikte yaşamayı öğretiyor sanki. Onca zaman önce düşündüğüm ve kardeşimle birlikte tasarladığım doğanın içine yolculuk bitiyor. Toplamda 13 km yürüyerek tekrar 1100 m rakıma iniyoruz. Tekkoz yaylasına vardığımızda uzaktan semaverin dumanı görülüyor.
Andersen “ Seyahat etmek yaşamaktır” demiş. Onca yolu tepip geldiğim Amanos dağlarında masalcıyı değil, masalları arıyorum. Peter Pan gibi ayaklarım yerden kesilerek yükselip kaçtığımı düşlüyorum. Güneşin sarısına, denizin mavisine, ormanın yeşiline, dağların yüceliğine doğru… Ölü taşları canlandırarak…
Demet GÜNGÖR