imgelem GEZİ Türkiye’de İç Göç Sorunu, Nedenler ve Sonuçlar

Türkiye’de İç Göç Sorunu, Nedenler ve Sonuçlar

Türkiye’de 1950’lerden Günümüze Kırdan Kente İç Göçün Belli Başlı Nedenleri ve Sonuçları

İnsanlığın varoluşundan beri süregelen  göç olgusu sadece mekansal bir yer değişimi değil, daha kapsamlı bir içeriğe sahiptir. Göç hareketleri ekonomik, kültürel, sosyal ve psikolojik açıdan toplumun yapısını değiştirir. Çünkü göçmenler sadece eşyalarını değil, kültürlerini ve yaşam şekillerini de beraberlerinde götürürler. Göçler iç ve dış göçler olmak üzere iki ana bölümde incelenir. İç göç ülke sınırları içinde bir bölgeden diğer bölgeye gerçekleşir. Dış göç ise bir ülkeden başka bir ülkeye yapılır. Bu mekansal değişim sırasında hem göç alan hem de göç veren yerdeki sosyal yapı tamamen değişir ( Adıgüzel, 2016; Balcıoğlu, 2007).
Göç Nedir, İç Göç Nedir

Kırsal tanım içinde en önemli yerleşim yerleri köyler olmakla birlikte bu tanım, ilçe ve bucakları da kapsar. İkinci Dünya Savaşı’ından sonra tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir kentleşme süreci başlamıştır. 1950’lerden sonra, önce kırsaldan kente sonra da kentten kente göç hızlanmıştır. Bunları takiben kentleşme ile göçün ailelerde sosyo-psikolojik etkiler, barınma ve istihdam sorunlarına neden olduğu görülmüştür. Ekonomik ve sosyal gelişmeye paralel gitmeyen demografik şişmeyle bölgeler arası dengesizlikler ortaya çıkmıştır. İstanbul’un nüfusu 14.657.434 iken Şanlıurfa’nın nüfusunun 1.892.320 olmasını demografik şişmeyi anlatan bir örnek olarak görebiliriz (TÜİK, 2015).

Kırsaldan Kente Göç

Kentleşme Türkiye’de Batı ülkelerindeki gibi sanayileşmeye bağlı olmamıştır. 1950’lerden sonra tarımda makineleşme, nüfus artışı, tarım topraklarının yetersizliği sonucu kırsaldan kente göç hızlanmıştır.  Everet Lee’nin (1966) itme ve çekme kuramına göre,kırsalın itici-kentin çekici gücü göçün nedenlerinden biridir ( Adıgüzel, 2016 ). Türkiye 1952’de NATO’ ya üye olduktan sonra Marshall Yardımları adı altında tarımda makineleşme süreci başlamıştır. Ancak tüm bunlar köylüyü toprakta tutamamış, aksine göçü tetiklemiştir. 1950-1970 yılları arasında kırsalın itici gücü rol oynamıştır.  Tarımdaki gelişmeler, traktör sayısındaki artış tarım alanlarını genişletmiş ve tarımdaki gizli işsizliği arttırmıştır (Şimşek ve Gürler, 1994 ).

İnsanlar haberleşme, ulaşım ve eğitim olanaklarının artması ile kent yaşamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya başlamıştır. Bu da göç kararını tetiklemiştir. Ekonomik zorluk yaşayan kırsal kesim, ulaşımdaki gelişmelerle daha fazla kazanç için kentlere göçü tercih etmiştir. Sağlık ve eğitim alanındaki fırsatlarda göçü özendiren olgulardır. Kentteki yaşam koşulları, iş olanakları kentin çekici gücüdür. 1960-1970’li yıllardan itibaren kentin çekici ve iletici güçleri ön plana çıkmıştır. Refahın artması, geniş aile otoritesinden sıyrılma, sosyal yaşam imkanlarını bu faktörlerin içinde sayabiliriz. İç göç, büyük kentlere aile göçüne dönüşerek batıda yoğunlaştı. Buna 1990’larda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan diğer bölgelere güvenlik nedeniyle yapılan zorunlu göçte dahil oldu ( Sevinç, Kaya, Asoğlu ve Sevinç, 2014 ).

1950’den sonraki kentleşme oranlarına baktığımızda şunları görürüz. 1950’de kent nüfusu %25 iken, 1960’da %31,9; 1970’de %38,6;  1980’de %43.9;  1990’da %59,6; 2000’de %64.9; 2010’da %76.3; 2015’te ise % 92,1 olmuştur ( TÜİK, 2015 ). 1980’li yıllardan sonra liberal piyasa ekonomisinin kentteki ulaşım, eğitim, sağlık gibi sosyal hizmetler kalitesini arttırmıştır. Ayrıca yaşanan terör olayları ve güvenlik ile ilgili zorunlu göç dalgası da bu nedenlere eklenmiştir (Adıgüzel, 2016).  Doğal afetler, özellikle depremler göç nedeni olmuştur. Konut, iş, ticaret, sağlık bakımından etkilenen insanların gelecek kaygıları artmıştır. İnsanlarda büyük kentlere göç ederek çözüm bulmaya çalışmışlardır ( Balcıoğlu, 2007 ).

Göçün Kentteki ve Ailedeki Yansımaları

Göçler ekonomik gelişmeyi tetikler. Ülkemizin ekonomik düzeyi ve yapısı nedeniyle bu düzensiz göç alt yapısızdı. Aynı yöreden gelen bireyler, akrabalarının ve hemşehrilerinin oturdukları bölgelere yerleşirler. Aynı işkollarında çalışırlar ve böylece kentteki rekabetçi ortama direnebildiklerini, ötekileşmeye karşı koyduklarını düşünürler. Gecekondulaşma ve çarpık kentleşme böyle başladı. Göç edenler yaşam tarzlarını ve geleneklerini gecekondularda devam ettirmeye çalıştılar.  Gündelik yaşamda karşılaştıkları her sorunu çözmek için etkili bir hemşehri bulmak istediler. Burada da devreye hemşehri dernekleri girdi.  Kırsaldan gelen birinci kuşak hemşehri dernekleri ile kente tutunmaya çalıştı. Kadınlar da geçim sıkıntısı yüzünden çalışma hayatına girdi. Ancak kentlileşme sürecinde bu değerler çatışmasına ve uyum sorununa yol açtı. Kentlileşme için göçmenlerin bir dönüşüm geçirmeleri ve kentle bütünleşmeleri gerekir. Yabancılaşma ve uyum problemleri yaşayan gençler ergenlik dönemlerinde kimlik bunalımı yaşamaktadırlar ( Sevinç ve ark., 2014).

İleri ve ağır düzeydeki göçler, kırsalda kalan insanlar için yalnızlık ve sahipsizlik psikolojisi yaratır. Özellikle geride kalan yaşlılar, çocuklarının ve akrabalarının göç etmesiyle terkedilmişlik hissine kapılırlar ( Güreşçi, 2010 ). Gecekondulaşma ve alt yapı eksikliklerinden dolayı, şehircilik ve mimari bakımdan kentlerin çehresi bozulmuştur. Çarpık kentleşme ile kentler büyük köylere dönüşmüştür. Sanayileşme olmadan kentleşme gerçekleştiği için de “kent köylüleri” oluşmuştur. Yoksulluk ve işsizlikte kırsaldan kente taşınmıştır ( Adıgüzel, 2016 ).

Göç ve Kentlerdeki İstihdam Sorunu

Göç eden ailenin kentlerdeki istihdam sorunu tüm aile bireylerini etkiler.Yeterince işgücü talebi olmayan yerde işsizlik ortaya çıkar. Kentsel alanda işsizliğin ortaya çıkmasıyla çalışma koşulları, ücret düşüklüğü, kayıt dışılık artarak olumsuz etkilerin ortaya çıkmasını tetikler. Göç edenlerin eğitim seviyelerinin düşük olması, gelir getirici ve kalifiye mesleklerinin olmayışı refahı etkiler. Bunu takiben yoksulluk ortaya çıkar. İnsanların gelecek kaygıları artar (Balcıoğlu, 2007 ).

Göç eden bireyler güvencesiz ve düşük ücretlerde çalışmaya razı olurlar. Göçmenler çoğunlukla imalat sanayi, tekstil, yükleme-boşaltma işleri, ev işleri, temizlik, inşaat, küçük ve orta boy işletmelerde istihdam edilmektedirler. Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı çok yüksektir. Kentsel yaşama biçimi aile içindeki bireylerin rollerinin yeniden tanımlanmasına, kadınlar ve çocuklarında çalışmak zorunda kalmasına neden olur ( Sevinç ve ark., 2014 ).

Kayıtdışı istihdam yaygınlaştıkça, kayıtdışı ekonomi tetiklenir. Bütün bunların sonucunda işsizlik endişesi içinde olan bireyler her türlü şart altında çalışmayı Kabul etmek zorunda kalırlar. Büyük kentlerde çocuk işçi sayısının artışı da buna bağlıdır. 2000’li yıllara doğru kentsel nüfus oranı kırsaldan daha fazla olduğu için kentlerdeki çekiciliğin yanısıra iticilik de belirginleşmiştir ( Güreşçi, 2010 ).

Sonuç

1950’li yıllarda başlayan kırsaldan kente göç, günümüz Türkiye’sinde de devam etmektedir. Büyük kentlerde geleneksel bağlar ve sosyal denetim mekanizmaları ortadan kalkarak bir kaos oluşmaktadır. Göç, gelir farkı ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle katlanarak devam edecektir.

Düzensiz göç sonucu oluşan çarpık kentleşme gecekondu kültürünü doğurmuştur. Gecekondu bölgelerinde akrabalık ve hemşehrilik bağları ortak bir kimlik gelişmesine neden olmuştur. Gecekondu Yasası’nın ( 1966 ) çıkması ile yapılar yasalarla güvence altına alınmıştır. Bu bölgeler günümüzde hızla alt yapısı bulunan, düzenli binalara dönüşmeye başlamıştır. Gecekondu sahipleri arazilerini kat karşılığı mütehahitlere vererek dönüşüme girmişlerdir. Ama bu kez de kentler düzensiz kentleşme ile karşı karşıya kalmış ve beton ormanı haline gelmiştir.

Göçün olumsuz etkilerini önleyebilmek amacı ile kentlerdeki istihdam kapasitesinin arttırılması gerekmektedir. Niteliksiz iş gücünü eğiterek, meslek sahibi yapmak için KOSGEB, İŞKUR, Halk Eğitim Merkezleri gibi kamu ve özel kurumların çalışmaları negative etkiyi azaltabilir. Göçmen ailelerin çocuklarının ve gençlerinin kimlik bunalımlarını, dışlanmışlıklarını ve madde bağımlılığını önlemek için gençlik merkezlerinin  ve eğitim kurumlarının çalışmaları da olumlu etki yapar. Hem göç eden ailelere, hem de kırsalda yaşamaya devam eden ailelere götürülen sağlık hizmetleri iyileştirilmelidir. Ayrıca çocuk işçiliğinin ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi için yasal yaptırımların caydırıcı olması gerekmektedir.

Kırsal ve kent arasındaki gelişmişlik farkının azaltılması için tarımda verimliliği arttırma yolları araştırılmalı, kırsal sanayi desteklenmeli, kırsal alanin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı güçlendirilmelidir. Kırsal kalkınma sayesinde kırın itici gücü önlenebilir.

Demet GÜNGÖR

edebiA

KAYNAKÇA

Adıgüzel, Y. (2016). Göç Sosyolojisi. Ankara: Nobel Yayıncılık.
Balcıoğlu, İ. (2007). Sosyal ve Psikolojik Açıdan Göç. İstanbul: Elit Kültür.
Güreşçi, E. (2010). Köyden kente göçün köydeki ve kentteki yansımaları: Akpınar köyü üzerine bir değerlendirme. Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 2 (2).
Güreşçi, E. (2010). Türkiye’de kentten-köye göç olgusu. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 11(1), 77-86.
Sevinç,G., Kaya,K., Asoğlu,V., Sevinç M.R. (2014). Türkiye’de kırdan kente göç ve göçün aile üzerindeki etkileri. XI. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi 3-5 Eylül, Samsun.
Şimşek, E. Ve Gürler, A.Z. (1994). Kırdan kente göç olgusu ve kırsal sanayi. Türkiye Birinci Tarım Ekonomisi Kongresi, 8-9 Eylül.
TÜİK. Adrese dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) Verileri, 2015, Ankara.
TÜİK. (2015). Türkiye’de      kentleşme oranı verileri. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1068