- Türk Telekom Telekomünikasyon Müzesi - 27 Ekim 2023
- Kars, Zamanı Yitik Şehir - 25 Eylül 2023
- Çeşnigir Kanyonu ve Köprüsü - 19 Aralık 2022
TOPRAKHİSAR KANYONU, GALGAMAÇ ŞELALESİ SUYUN KAYALARDAKİ İZİ
“bir ömür biç, gölgesinden uzun. “
Barış Erdoğan
Bozkırın ortasında büyük bir hiçliğe düşmüş gibiydim. Yola çıkarak önce Çukurova’ nın sıcağına bandım kendimi sonra da sıcak Akdeniz sularına. Baktım ki yine yola düşüyor gözlerim. PRODOSS (Profesyonel Doğa ve Su Sporları) ‘ un hazırladığı muhteşem rota beni Kahramanmaraş’ın Topçalı köyü ve Andırın ilçesinin Alanlı köyü sınırlarındaki Toprakhisar Kanyonu’na götürdü. Andırın adının aslı Andurana imiş. “Yüce Ana Tanrıça Yurdu” anlamına geliyormuş. Mitler ve efsaneler aklıma düşünce Kahramanmaraş yaylalarının beyaz kadife tenli prenses Orkis’i anlatmadan geçemeyeceğim. Kim bilir, kanyonda Orkis’in sesini duyarım belki.
Prenses Orkis, köy halkı uykuya dalınca gökyüzüne en yakın yalçın kayalıklara koşarmış. Oturunca etekleri dağı kaplar, saçlarının kokusu yaylayı sararmış. Tılsımlı rüzgar serenada başladığında Orkis saçlarını gün doğumuna dek tararmış. Bir gün eteklerine leylekler konmuş. Onları seyre dalan prenses zamanın nasıl geçtiğini anlamamış. Sırrı ortaya çıkmasın diye telaşlanmış, eteklerini hızla dağdan çekmiş.
Yorgun leyleklerden biri havalanamamış, kanadı kırılmış. Çok üzülen Orkis saçından bir tel koparıp leyleğin kanadını sarmış. Leylek birden silkinip yakışıklı bir delikanlıya dönüşmüş. Sevdaya düşen Orkis ve delikanlı havalar soğuyana dek dağda yaşamışlar. Delikanlı sıcak diyarlara gitmesi gerektiğini ama döneceğini söyleyerek silkinip kar beyaz kanatlı bir leylek olup uçmuş. Sevdiğini yıllarca bekleyen Orkis’in saçları toprağa kök salmış. Bir gözündeki yaştan sevdası, diğer gözündeki gülüşten umudu toprağa düşmüş. Sevdalısının gelmeyeceğini anlayan Orkis kendini rüzgara vermiş, rüzgar onu götürüp dağlara serpmiş.
Orkis Anatoica denilen Maraş Orkide’si bu aşkın mevsimi geldiğinde yaylalarında filizlenirmiş. Derler ki, buraları ziyaret edenler prenses Orkis’in sesini duyarmış. Kar beyaz kanatlı leylek geri dönmüş mü, Orkis’in sesini duymuş mu bilinmez. Belki kanyonda benim kulağıma fısıldar sevdasını.
“Gün gelecek belki de
dağlı bir sesim olacak
uzun ırmaklar girecek kanıma
tıpkı sesleri sevinç kokan çocuklar gibi.”
Mehmet Ocaktan
7 km uzunluğundaki Toprakhisar kanyonuna adını veren Toprakhisar çayına, dağların bereket kaynağı 3 dere karışıyor. Pacin deresi, Kuz Baytarın deresi ve Gücük deresi. Sonra hep birlikte Berke Barajı’ na dökülüyorlar. Kanyon, Başkonuş yaylası ile Balk dağının arasında, derin geçitlerin olduğu bir vadide. Kanyonda şelaleler, çağlayanlar ve bunların oluşturduğu dev kazanlar var. Kahramanmaraş’ın bu saklı cenneti Şarlak şelalesinden başlayıp, Düldül dağının eteğindeki Ceyhan nehrine dek uzanıyormuş.
Biz 5 kilometrelik kısmını yürüdük. Serüven zamanı diyerek vadiye tek sıra halinde daldık. 1 kilometre kadar indikten sonra kulaklarımızı çınlatan su sesi ile Galgamaç şelalesine yaklaştığımızı anladık. İp ile indiğimiz son kısımdan sonra birdenbire kaya duvarlarla çevrili, gelin duvağı gibi dökülen su karşıladı bizi. Galgamaç Şelalesi…
Yükselen, coşan, kabaran anlamındaymış “Galgamaç”. Yukarıdan gelen su kıvrılarak bir şelale oluşturmuş, yaklaşık 10 metreden dökülüyor oluşturduğu dev kazana. Sıcaktan bunalmışız zaten. Kendimizi bu coşan suyun oluşturduğu dev kazana atıp serinledik. Başımı suyun içinden göğe kaldırdığımda bir avuç gökyüzü gördüm. Ağaç dallarının arasından gün ışığı sızıyordu. Üç yanımız rengarenk yosun tutmuş kayalarla çevrili. Bir başka alemdeyiz burada. Şelaleden dağılan su damlacıkları gün ışığı ile buluşuyor. Yengeçlerde bir telaş, bizi görünce kaya kovuklarına saklanıyorlar.
Galgamaç şelalesinden sonra kanyon boyunca yürümeye devam ettik. Kâh kayaların üzerinden geçerek, kâh suyun içinde bazen yürüyüp bazen yüzerek. Yol boyunca kızılçam, doğu çınarı, defne, yabani zeytin, söğüt ve incir ağaçlarının yoldaşlığı eşlik etti bize. Toprak zemindeki alıçlar, zakkumlar, böğürtlenler, kekikler ve eğrelti otları cıvıldadı.
Göçgeçeği (Göçyolu) şelalesi ve en son da Alanlı şelalesinde suyun tadını çıkardıktan sonra kamp yerine doğru çıkışa başladık. Kanyon boyunca su koşmuş, kayalar yorulmuş. Su izini kayaların üzerine bırakmış katman katman… Kanyonda suyun yayıldığı taşların üzerinde gökyüzü bir kemer gibi duruyor. Tatlı bir güneş ara ara sırtımı okşuyor.
Gerçekliğin içinden kayarak yaşama dokundum kanyona inerken. Yaşam, bir ateş parçası. Biliyorum çünkü biz yaşamın kendisiyiz. Biz hep parlarız, tutkumuzu gerçekleştiren o sönmez kıvılcım içimizdedir. Hemcinslerimin yoldaşlığı ve yaşamın nimetleri huzur veriyor.
Kamp alanında demlenmiş çayımız, dere suyunda soğumuş karpuzumuz bizi bekliyordu. Dinlendikten sonra Adana yoluna düştük. Rüya bitiyor, kent yaşamı başlıyordu artık.
Yıldızları gözetliyorum yol boyunca. Yıldızlar yer değiştirse de, gök yere uzansa da gezgin her zaman yıldız ışığı ile parlayan yollara yöneliyor, tutkuları yıldız patikalarında yeşeriyor. Yollarınız yıldız ışığı ile parlasın…
DEMET GÜNGÖR