- Ursula K. Le Guin’den ZİHİNDE BİR DALGA - 22 Şubat 2023
- “BORGES’İN EVİNDE” - 13 Şubat 2023
- AYKIRI BİR KALEM: JOSE SARAMAGO - 11 Kasım 2022
Bir süre önce Gökyüzünü Kaybeden Şehir adlı kitabımın imza ve söyleşi günü için gittiğim bir ortaokulda öğrencilerin daha çok merak ettiklerinin başında öyküleme tekniği ile şiir yazma ve söyleme konularında yoğunlaştığını saptadım. Bunun beni şaşırtmadığını söylesem yalan olur. Birkaç yıl önce yine aynı kitabımla ilgili olarak Marmaris’teki bir kolejde 4. sınıf öğrencilerinin beni epey zorlayıcı bir sorgulamaya tâbi tutmalarını ölsem unutamam. Reşat Nuri Güntekin Ortaokulundaki öğrencilerin anlattıklarımı övülesi bir olgunlukla dinleyip yine aynı olgunlukla sorular yöneltmesi kimi olsa şaşırtır ama ondan da önce umutlandırır bence.
Söyleşinin sonunda benden şiir okumamı istediler. O bir saniye içinde belleğimi yokladım ve epeydir uzak kalmama karşın onlarcasıyla dolu olduğunu gördüm. Birçoğu Yunus’tan, Attilâ İlhan’dan, Edip Cansever’den, Cemal Süreya’dan, İlhan Berk’ten, Turgut Uyar’dan, Can Yücel’dendi. Can Yücel’in Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim adlı şiirini seçip ezberden bir kısmını okudum. Çok hoşlarına gitti. Söylediler. İstesem belki saatlerce şiir okuyabileceğimi ama buna zamanımızın olmadığını, bunu başka bir etkinliğe saklamamızın daha doğru olacağını belirttim.
Sonradan… Sonraki zamanda belleğimdeki şiirlerin çoğunun neden aşka dair olduğunu düşünmeye başladım. Acaba aşklar arasında koşuşturduğum zamanlardan mı kalmışlardı? Tıpkı çok eski çağlardan günümüze kalan antika eşyalar gibi… O zamanlarım aşklara mı denk geliyordu, yoksa ben mi koşturuyordum arkalarından? Karşımdakileri ezberden okuyabildiğim o şiirlerle mi etkilemeye çalışıyordum acaba? Oysa bir zamanlar, epey geçmişte kalmış bir zamanlar şiir bilgisiyle beni mest-i harabı türap eden bir kadın tanımıştım. Güzel ve bilgiliydi. Şeyh Galip’ten giriyor, Yahya Kemal’e, Yedi Meşaleciler’den İkinci Yeni’lere, şiirimizle ilgili -neredeyse- bilmediği yoktu. Onu dinlerken o birkaç dakika içinde beni yıldırım gibi çarpmıştı. Sonra nedendir bilinmez, bana hangi burçtan olduğumu sordu. Yıkıldım. Orada neredeyse yığılıp kalacaktım. “Eşek burcundayım,” dedim. Şaşırdı. Tuhafına gitti. Anlayamadı. O şaşkınlığından yararlanarak eşeğin çok vefalı, cefakâr, filozof bir hayvan olduğunu söyledim ama dedim ya, yıkıldım. Sonrasını hatırlamıyorum.
Evet evet, şair dediğin, aşka dair yeni şeyler söylemeli, çarpmalı bizi.