Karasu Kanyonu ve Şelalesi

KALEYDOSKOPTAN BAKAR GİBİ

Ankara’dan Adana’ya doğru yola çıktığımda aklımda Toroslar’daki Kadıncık Kanyonu vardı. Woody Allen’in sıkça kullandığı İbranice bir atasözü vardır. “Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset.” Bu sürprizli yolda, yaptığım plan umulmadık bir şekilde bozuldu ve kendimi pazar günü Mersin Dağcılık Spor Kulübü (MERDAK) ile Karasu Kanyonu ve Şelalesi’nde buldum. 4 Ağustos 2016  Pazar günü sabahı, Adana’dan Tarsus’a MERDAK’ın buluşma duraklarından biri olan Tarsus Tren Garı’na gittik. Biraz erken geldiğimiz için tren garını dolaştık.

Tarsus Tren Garı’nın önünde , Atatürk’ün 17 Mart 1923’de Tarsus’a geldiği kara tren müze olarak düzenlenmiş. Garın önündeki kara trenin, görkemli bir görüntüsü var….

Tarsus Tren Garı'nın Önündeki Kara Tren Lokomotifi
Hava, sabahın ilk saatleri olmasına rağmen oldukça sıcaktı. Nemden dolayı yapışkan bir sıcağı var Çukurova’nın. Araca binip, Toroslar’a doğru çıkmaya başladık. Manzarayı seyrederken aklıma Ataol Behramoğlu’nun bir şiiri geldi.
“… Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgar olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden…”
Karasu Kanyonu ve Şelalesi Yürüyüş Ekibi

İşte Toroslar’da, bir yaz gününe karışmaya gidiyorum. Grup çok kalabalık… Hasandağı Dağcılık (HASDAK)’ da yolda bize katıldı. 140 kişi olduk. Hiç bu kadar kalabalık bir grupla yürümemiştim. Karasu Kanyonu ve Şelalesi,
Karasu Kanyonu ve Şelales

Tarsus’un Boğazpınar Köyü’nde muhteşem bir yer. Eski Ankara yolundan yola cıktık. Birkaç şirin köyü geçtikten sonra,  Sarıkavak Köyü’nde kahvaltı molası verdik. Sıkma börekler hazırlanmış bizi bekliyordu. Ne kadar yesem de doymuyorum sıkma böreğe. Köy kahvesinden çaylarımızı alıp sıkma ile kahvaltımızı yaptık. Köy kahvesinde yaşlı amcalar, duvar dibine sıralanmış koltuklara oturmuş, merakla bizi izliyorlardı. Kahvenin etrafında 4-5 tane meyve satan dükkanlar vardı. Ağız sulandıran meyveler… Kahvaltıdan sonra hareket ettik. Yol asfalt, yormuyor. Toros Dağları’ nın eteklerinde şirin bir köy olan Boğazpınar’ın eski adı Boğazkinir’miş. Tarsus un 60 km kuzeyinde. Boğazpınar’ın doğusunda Fakılar Köyü ve Namrun ( Çamlıyayla),  Çamalan ve Kaburgediği köyleri, güneyinde Kurtçukuru, Darıpınarı, Köristan köyleri, yukarılarda kuzeyinde Efeler, İnköyü ve Olukkoyağı köyleri var.

Karasu Kanyonu

Karasu Kanyonu , köyün batısında  300 metre aşağıda, derinliği yaklaşık 150 metreymiş.. Bu kanyonda, Namrun Yaylası’ndaki Papazın Bahçesi’nden çıkan su,  Karasu ile karışıyormuş. Fakılar Köyü’ne geçip, Karasu üzerindeki köprüde, araçlardan inip hazırlığımızı yaptık. Kanyon rehberimiz ve MERDAK’ın  sorumlu lideri Hüseyin Tunç, herkesi toparlayıp, kanyonla ilgili bilgi verdi. Diğer rehberleri tanıtarak gerekli uyarıları yaptılar. Köprüden sonra su içinde yürüyerek, sonra da bir patikayı takip ederek, yaklaşık 1 km yürüdük ve eski değirmene vardık. Kanyona keçi yolundan indik.. Kanyonda 3-5 metreyi bulan göletler vardı. Karasu Kanyon’u, güneşi sadece 11.00-14.00 arası alıyormuş.

Kanyonda, alabalık ve mercan balığı da varmış. Ayrıca bir rafting parkuru olduğunu da öğrendim. Karasu, Öküzini, Kadıncık Barajı göleti arasındaymış rafting parkuru. Bitki örtüsü genellikle kızılçam, meşe ve maki. Karasu’ nun kulağımda çağıldayan sesi… Su fazla soğuk değil. Kanyon, o sıcaktan sonra derin bir vaha gibi geldik. Grup çok kalabalık olduğu için, önden gitmenin daha iyi olacağını düşündük. Rehberin peşi sıra yürüdük kanyonda. Arkada kalanlarla epey açıldı ara.
Karasu Kanyonu ve yüksek kayalar
Kanyonda ilerledikçe muhteşem bir görüntünün içine girdik. Yüksek kayaların arasından, su içinde yürümek başka bir dünyaya geçiş gibiydi. Çocukken çoğumuz bir kaleydoskobun buzlu camına gözümüzü dayamışızdır. Binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döner, her seferinde başka şekiller görürsünüz ya. Kanyonun o görüntüsü bana, kaleydoskoptan bakıyormuş gibi hissettirdi. Her camda, farklı bir rengim vardı. Kanyondaki her taşta benden bir parça gördüm. Sanki girmemin yasak olduğu, bir kapının deliğinden bakıyordum.

Kayaların üstünden, suların içinden derken epeyce ıslandık. Bazı arkadaşlar önden gitmenin verdiği rahatlıkla, bol bol yüzdüler. Ben de şelalelerin olduğu yerde yüzmeye karar verdim. Şelaleye vardığımızda suya girdim. Öyle bir soğuktu ki , bıçak gibi kesti su. Ama kararlıydım. Girdim suya, zaten bir süre sonra birşey hissetmiyorsunuz. Meğerse orada başka bir kaynak karışıyormuş suya. O yüzden diğer taraflardan daha soğukmuş. 10 dakika kadar kaldım suda. Su güçlü akıyor. Sağlam durmazsanız alıp götürüyor. Akıntıya kapılırsanız, toparlamak zor. Bir süre sonra istemsiz bir şekilde dişlerim birbirine çarpmaya başladı. Hayatımda ilk defa bu kadar soğuk suda yüzdüm. Yosun tutmuş taşların arasından akan, buz gibi pınarların tadını çıkardığıma kanaat getirince sudan çıktım. Yaklaşık 1-1,5 metre yüksekte kaynayan ve şelale oluşturan suların görüntüsü muhteşemdi. Hemen sıcacık bir çay koydum. İlaç gibi geldi. Bizim şelale keyfinden sonra, arka grup geldi. Onlarda suyun tadına baktılar. Herkesin suya girdiği güvenli bölgede piknik yapanlarda vardı. Bir de yayık ayranı…

Boğazpınarda Bir Manav

Karasu Kanyonu’ndan çıkış başladığında, rehberimiz yağmur olasılığının olduğunu söyledi. Kanyonun tamamı 7kilometre. Önden gidip, arkadaki grup gelmeden ıslak giysilerden kurtulmak lazımdı. O yüzden hızlı bir çıkışa başladık. Biraz yükseldiğimizde yağmur başladı. Yol patika gibiydi ama bol kayalık bir bölge. Yağmur kayaları ıslatınca, hızımızı kesti. Zaten ıslaktık, daha bir beter ıslandık. Kirpiklerimden sular damlıyordu. Kanyon sonunda 2 kilometrelik bir rampa çıktık. 300-400 metre tırmandık. Boğazpınar’a  yaklaştığımızda yağmur dindi.

Boğazpınar’ın nar ve hurması meşhurmuş. Ayrıca üzüm, incir ve çok güzel domatesler vardı. Köy yolunda yürürken yol kenarındaki incirlerin tadına da baktık.Kanyona yapılması planlanan HES ile epey mücadele etmiş Boğazpınarlılar. Mücadelelerinde de başarılı olmuşlar. Cennetten bir köşe kurtulmuş sonunda. Köye girdiğimizde bulduğumuz çeşmelerde çamurlarımızdan arındık. Islak giysilerden kurtulup, kuru olmanın hazzına vardık.

Köy Kahvesi

Köy kahvesine gidip sıcak çaylarımızı yudumladığımızda, arkadaki grup yeni çıkıyordu. Önden yürümekle en doğru işi yapmıştık. Kahvenin karşısındaki Mavi Bakkal gözümüze çarptı. Duvarları şiirler, duvar yazıları ile doluydu.. Bakkalın içine 4 kişi zor sığıyor. Ünü yayılmış bir bakkalmış. Ama muhteşem bir kanyondan çıkıp, köyde böyle sıradışı bir  bakkal gördüğümde ağzım kulaklarımdaydı. Kaleydoskobun içinden çıkmıştık. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki… Yolculuğun başındaki planım bozulmuştu, ama karşıma daha güzel bir kanyon çıkmıştı. Adana yoluna çıktığımızda, dingin bir ruh, yolculuğumuz sırasında bize eşlik etti. Mersin Dağcılık Kulübü’ne ( MERDAK) bu eşsiz etkinlik için teşekkürler…

Tüm yola meyledenler gibi ben de tekrar edecek olan ağrılarımın, yeniden başlayacak olanın tutkunu oldum. Kendi ovalarımla tanışıyorum, kendi ormanımda yanıyorum. Bazen de ruhumu bozkır kavuruyor. Dünya, gözümün önünde acımasızca değişiyor. Bir homurtu büyüyor içimde…
Kendimin ötesine doğru zorlanıyorum. Anlıyorum ki ben, sadece sınırlarını zorlayan bir gezginim.

Kendi kaleydoskobunuzda, kendi renklerinizi görmeniz dileğiyle…

 DEMET KURT