GÖÇEBE BİR YAŞAMDAN KÜLLERİ KALDI

Acı haber, 3. Didim Uluslararası Sanat-Edebiyat Günleri’nde tanıştığımız Pencap kökenli ozan, yazar ve çevirmen Amarjit Chandan’dan gelmişti. İngiltere’de yaşayan dostumuzun iletisi, Nâzım Hikmet’in, “Gece Gelen Telgrafı gibi, “dört heceden (sözcükten) ibaret”ti:

“Mai Ghoussoub vefat etti…”

İletide ayrıntı yoktu, ölüm nedeni de yazılmamıştı. Sonradan öğrendik, 54 yaşındaki Lübnanlı yazar-yayıncı Mai’nin 17 Şubat 2007’de Londra’da ani bir kalp krizi sonucu öldüğünü ve küllerinin 1 Mart günü, çok sevdiği ülkesine götürüldüğünü…

Mai-Ghoussoub
Mai Ghoussoub

Mai Ghoussoub, Didim’deki sanat etkinliğine “uluslararası” nitelik kazandıran iki konuğumuzdan biriydi. Amarjit Chandan gibi o da ülkesinden uzakta, İngiltere’de sürdürüyordu yaşamını. Beyrut Amerikan Üniversitesi’ni bitirmiş, Lübnan’daki kanlı iç savaşta Filistinlilerin yanında yer almıştı. 1977 yılında, yaralı bir Filistinliyi sayrılarevine ulaştırmaya çalışırken İsrail ateşi altında bir gözünü yitirmişti…

Mai, 1979 yılında tedavi için gittiği Londra’ya yerleşerek orada yayıncılığa başlamış; yayımladığı nitelikli kitapların yanı sıra, yazarlık ve oyunculuk yeteneğiyle de sanat çevrelerinin dikkatini çekmişti. Trajik olayların yaşandığı dünyamızda, Batı ile Ortadoğu kültürü arasında anlayış köprüleri kurmaya çalışıyor; savaşa karşı barışı ve kardeşliği savunuyordu…

* * *

Didim’deki birlikteliğimiz süresince Amarjit ve Mai ile çok yakın ilişkimiz oldu. Aynı otelde kalıyorduk. Bazen Özen Aşut ve Ahmet Antmen’in de katıldığı uzun soluklu söyleşilerde, yazın konularının yanı sıra dünya sorunlarını da enine boyuna konuşuyorduk. Mai, birçok konuda bizden farklı düşünüyordu. Sözgelimi, Ahmet ve ben, Avrupa Birliği’ne karşı olduğumuzu belirtirken, Mai, “İslamcı köktendinciliğe kaymasını önleyeceği” gerekçesiyle, Türkiye’nin AB içinde yer almasının yararlı olacağını söylüyordu. Biz, “küreselci” ideolojinin etki alanı dışında kalarak olaylara daha çok “sınıfsal” açıdan bakma eğilimindeyken, o, dünyada yaygınlık kazanan liberal ve postmodernist akımlara yakınlık duyuyordu. Feminist ve eşcinsel hareket de Mai’nin gündeminde önemli bir yer tutuyordu. Ancak bu görüş ayrılıkları, bizim kendisiyle söyleşmemizin önünde engel oluşturmamıştı. Tartışmış, ama yeniden buluşmak dileğiyle dostça ayrılmıştık. Altı ay sonra ölüm haberinin geleceğini nasıl düşünebilirdik?

Özen Aşut, Aydın Aydemir, Attila Aşut ve Amarjit Chandan (Miletos, 25 Temmuz 2006)
Özen Aşut, Aydın Aydemir, Attila Aşut ve Amarjit Chandan (Miletos, 25 Temmuz 2006)

* * *

Mai’nin Didim günleri ne yazık ki Lübnan’ın İsrail güçlerince yoğun biçimde bombalandığı bir döneme denk gelmişti. Bu yüzden çok kaygılıydı. Lübnan’da ateş altında kalan kız kardeşi Hoda’yı düşünüyordu. Tüm iletişim kanalları kesilmişti. Elindeki cep telefonuyla sürekli bir yerleri ararken görüyorduk onu. Nemli gözlerini bizden kaçırmaya çalışsa da kardeşinden haber alamamanın derin üzüntüsü içinde bir köşeye çekilip sessizce ağladığını biliyorduk. Elimizden fazla bir şey gelmiyordu. Etkinliğe katılan yazar arkadaşlarla ortaklaşa imzalayıp yayımladığımız “Dayanışma Bildirisi”, onun için yine de moral kaynağı olmuştu:

“Biz aşağıda imzası bulunan edebiyatçılar, bu etkinliğin yapıldığı sırada bölgemizde yaşanan vahşete karşı çıkıyoruz. Bağımsız ve egemen bir ülke olan Lübnan’a, bütün uluslararası hukuk kurallarını ve insanlık değerlerini hiçe sayarak saldıran İsrail, 2. Dünya Savaşı’nda maruz kaldığı soykırımın acısını yıllardır Ortadoğu halklarından çıkartıyor. Kendi tarihinde böylesi bir vahşet yaşamış bir ülkenin Ortadoğu halklarına uyguladığı baskı ve şiddetin bir an önce önüne geçilmelidir…”

3. Didim Uluslrarası Sanat-Edebiyat Günleri, Akköy dergisinin kapağında.
3. Didim Uluslrarası Sanat-Edebiyat Günleri, Akköy dergisinin kapağında.
Mai-Ghoussoub (Seçilmiş Yazılar)
Mai Ghoussoub (Seçilmiş Yazılar)

Neyse ki “dostların arasında, güneşin sofrasında” olmanın sevincini gölgeleyen bu üzücü hava, ülkesinden gelen iyi haberle birden gönence dönüştü: Kız kardeşi Hoda, sağ ve güvendeydi! Mai bu haberle kendini toparladı ve yeniden etkinlikte sunacağı bildiriye yoğunlaştı.

“Kitaplar da birer savaş mağduru olduğu zaman…” başlığını taşıyordu bildirisi.

Gerçekten çok çarpıcı ve ustalıkla kurgulanmış bir metindi. Eski Yugoslavya’da, kış günü işgal ettikleri evlerde ısınmak için ahşap raflarla birlikte kitapları da yakan bir askerin öyküsü anlatılıyordu. Oradan “bilinç akışı” yoluyla Lübnan’da yaşananlara uzanan, savaşın her zaman yıkım ve ölüm getirdiği gerçeğini vurgulayan, evrensel çağrışımları ve göndermeleri olan, metaforik özellikler taşıyan, yarı gerçek, yarı kurmaca bir öykü… Olayın Saraybosna’da ya da Beyrut’ta geçmiş olmasının bir önemi yoktu. Önemli olan, bu insanlık trajedisinin çağımızda yaşanıyor olmasıydı… Mai’nin bildirisi şu sözlerle sona eriyordu:

“Kitaba hak ettiği gibi yaklaşmalıyız: Sansürden, bağnaz eğitimcilerden ve en önemlisi de savaşın tehlikelerinden korumamız gereken bir sanat nesnesidir o… Romanlar, savaşları bütün tarih kitaplarından daha iyi anlatır. Çünkü romancı, tabii gerçek bir romancı savaşçı değildir. Edebiyat ve savaş, zıt genlere sahiptir.”

* * *

Amarjit Chandan
Amarjit Chandan

Ne tuhaf! Didim’deki bu etkinliğe çağrılmasaydım, ne Mai Ghoussoub adında bir yazarın varlığından haberim olacaktı ne de onun uzaklardaki ölümünden. Amarjit Chandan gibi özgün bir ozanı da tanımamış olacaktım. Dolayısıyla bu satırlar da hiç yazılmamış olacaktı. Oysa şimdi, denizaşırı bir ülkede yaşamını yitiren Mai’nin yasını İngiltere’de ve Türkiye’de birlikte tutuyoruz…

İşte Güven Pamukçu’nun yaptığı işin önemi burada kendini gösteriyor! Ege’nin bir köyünde çıkardığı Akköy dergisi, ülkelerarası bir buluşmaya ev sahipliği yapmakla kalmıyor; ortak acıları, sevinçleri, düşleri ve kaygıları olan düşün ve sanat insanlarını, aynı ailenin üyeleri gibi birbirine yaklaştırma başarısını da gösteriyor… Mai’nin erken ölümünden duyduğum derin üzüntüyü, Didim’de ufkumuzu genişleten insanları tanımış olmanın erinciyle hafifletmeye çalışıyorum şimdi…

Mai’nin hüzünlü yüzünde, “gülümseyen bir ciddiyet” görmüştüm ben. Onu hep böyle anımsayacağım. Acılı ülkesinde, çok genç yaşta toprağa karışan küllerinden, inanıyorum ki bir gün kan ve gözyaşından arınmış yeni bir Lübnan doğacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir