YAŞASIN CUMHURİYET
“Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki asırlar süren uykusuna,
Uyandırmazsan,
Uyanacak değil.”
F.Hüsnü Dağlarca
Türk Dili Dergisi Mart/972
(Anı Özel Sayı:246)s.660
Bir önder, bir büyük adam düşünün ki yıllarca ülkesinin kurtuluşu için -Yöneticilerin hiç yoluna soktukları savaşlarda- koşturmuş, savaşmış, savaşım vermiştir. Toprağını, insanını onurunu, özgürlüğünü kurtarma yolunda canını bile hiçe sayarcasına öne çıkmış, kurşunlara hedef olmuştur. Ancak batış süreci işleyip ülke kan kaybından elden çıkarken o; gerek mesleğinin verdiği özveri, gerek sağduyusunun oluşturduğu ilgi ve gerekse vatan sevgisinin dürtüsüyle ülkesini düştüğü uçurumdan ve bu ölüm kalım durumundan kurtarmak için yeniden eyleme geçmiştir. HER ŞEY BİTTİ denilen bir zamanda giymiş yeniden çizmelerini ve düşmüştür yollara. Samsun, Havza, Amasya oradan da Sivas…
Asıl eyleme geçiş ve başlangıç 22 Haziran’da; AMASYA’ da üç imzalı, dört maddelik küçücük bir bildiridedir.
AMASYA GENELGESİ:
1-Vatanın bütünlüğü milletin istiklali tehlikededir.
…
3- Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
…..
Mustafa Kemal bir devrimcidir.
Dünyada eşi görülmemiş bir devrimcidir. Çünkü devrimlerini genel hukuk ilkelerini bozmadan, hukuksal yollardan sapıp diktatörlüğü (buyurganlığı) seçmeden gerçekleştirmiş, sevdirerek kabul ettirmiştir.
O, ulusuna güveniyordu. Çünkü ulusunu tanıyordu. Aynı siperde dövüşmüş yazgısını paylaşmıştı. Onunla ölümü hiçe sayan bir kahramanla işte bu gün de bir amaç uğruna birleşiyordu.
Ana vatanı kurtarmak…
*Millet, tarihin ancak devletlerin yıkılış ve çöküş gibi bunalımlı zamanlarında kaydettiği çok önemli ve tehlikeli anları yaşıyordu. Böyle anlarda, talih ve kaderini doğrudan doğruya kendi eline almakta gaflet gösteren milletlerin, gelecekleri karanlık ve felaketlerle doludur.
Türk Milleti bu gerçeği anlamaya başlamıştı. Bu kavrayış sonucuydu ki, kurtuluş ümidi vadeden her samimi işarete koşmaktaydı. Ancak, bir toplumun uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve terbiyesinin etkisinden bir günde, bir yılda kurtulup serbest kalabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir.
Bu sebeple, durumu ve gerçeği bilenler, ellerinden geldiği kadar bağlı bulundukları millete ışık tutup yol göstererek, ona kurtuluş hedefine yürümekte önderlik etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.
Ankara’ya Gelen Milletvekilleriyle Yaptığım Temaslar
NUTUK Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Bilgi Yayınevi syf. 320-321
Türk milletinin kalbinden, vicdanından doğan ve ilham alan en köklü en belirgin istek ve inancı belli olmuştur: Kurtuluş!..
Bu kurtuluş feryadı, Türk vatanının bütün ufuklarında yankılanmaktaydı. Milletten başka bir açıklama beklemeye gerek yoktu. Artık bu isteği yerine getirmek kolaydı. Nitekim Erzurum ve Sivas Kongrelerinde millî istek açıkça ortaya konmuş ve dile getirilmişti.
Bu kongrelerde alınan kararlara bağlı olduklarını bildirdikleri için, milletçe vekil seçilen kimseler, her şeyden önce, bu kararlara bağlı şahıslardan oluşan ve bu kararları ilan eden dernekle ilişkili bulunduklarını gösterir ad taşıyan bir grup kuracaklardı: ”Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu.”
İşte bu grup, millî teşkilata ve dolayısıyla millete dayanarak, her nerede olursa olsun, milletin kutsal gayelerini cesaretle dile getirecek ve savunacaktı.
4 yıl süren Dünya Savaşı, ondan önce yine yıllarca süren Balkan Savaşı ve bozgunu, daha önce yurtsever aydın ve subayların çabası ile kurtarılmaya çalışılan Kuzey Afrika (Trablusgarp, Bingazi vb.) toprakları verilen savaşlar, savaşlar, savaşlar…
“…Ne var ki isyanların ve savaşların ardı arkası kesilmez. Yemen, Asir, Kuzey Arnavutluk, Havran, İkinci Yemen, İkinci Asir ve Makedonya’ da çete ayaklanmaları gibi yedi büyük ayaklanma, Meşrutiyetin ilk yıllarını doldurur ve Anadolu insanını tüketir. Bu ayaklanmaları genç subayların yeni birliklerle katıldıkları umutsuz Trablusgarp savaşı izler. Asker bitkindir ve döğüşmekten yana değildir…”
Doğan Avcıoğlu: Millî Kurtuluş Tarihi
Tekin Yayınevi İst. Cilt 3 sf. 915
“Birinci Dünya Savaşı’ nın kahraman kuşağına harbin sonunda uzatılan fatura çok ağırdı. Değer yargıları yıkılıyordu, ahlâk kuralları değişiyor, hukuk kuralları yetersiz kalıyor, yer ayaklar altından kayıyordu…”
- Hasan Rıza Soyak: Atatürk’ten Hatıralar Cilt:1 Syf: 249
İstanbul elden çıkmıştı. Herkes de bunun bilincindeydi. Ancak, kukla gibi oynatılan bir hükümet ve yine etkisi sıfır derecede olan sözümona bir meclis vardı ve bunların bu etkisiz çalışmalarına dahi dayanamayan düşman bu kez, resmen el koymadığı yerlere de el koymaya, yine aslında 16. Mart değil 13. Mart 1920’ de karar vermiş ve 16. Mart. 1920’ de İstanbul tamamen susturulmuştur.
Bu büyük önder‘ in eline güzel bir koz olmuş ve O’ nun işini kolaylaştırmıştır. İngiliz’ ler, Anadolu’ya para, asker ve diğer yollardan yardım yapsalar, 16. Mart’ta İstanbul’ da yaptıkları işgal kadar büyük iyilik yapmazlardı. Ulusal benliği bilenen Anadolu’ nun ekmeğine yağ sürmüştür bu işgal…
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine
ve bir kere vakt erişip:
gayrı yeter
demesinler
ve bir kere dediler mi
“İsrafil Surûnu urur
mahlûkat yerinden durur.”
Toprağın nabzı başlar
Onun nabızlarında atmağa
ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır.
“Dağları yırtıp ayırır
Kayaları delip yol eyler abıhayat akıtmağa.”
N. Hikmet
Kuvayi Milliye Destanı
Özgün Yayınları syf : 54
İstanbul bir yanda işgal güçlerinin pis havası içinde tedirgin bir yaşam sürmeye çalışırken bir yandan da yavaş yavaş kıpırdamaya başlayan ulusal bilinç içinde önemli günler geçiriyordu.
Önce halk açık hava toplantıları, kurulan küçük ulusal derneklerin bir anlamda sözcülüğünü ve tanıtımını yapıyordu, daha doğru bir anlatımla her köşe bucağa, yakından uzaklara duyuruyordu ulusal bilinçlenmeyi. Bu mitinglerden en önemlisi 6. Haziran. 1919’ da gerçekleştirilen Sultanahmet Mitingi idi. Yüzbin kişi toplanmış, iğne atsan yere düşmez dedikleri bu işte…Kürsüde bir kadın, sesinin çıkabildiği kadar bağırıyor. Bu çağdaş Kybele, Türk kadını, Halide Edip Adıvar. Konuşuyor, konuşuyor. “Türk Ulusu” diyor; “halkım” diyor, “kardeşlerim” diyor, “hemşerilerim” diyor, “vatan kanağlıyor” diyor.
Asıl mücadele öbür tarafta, Anadolu’ da oluyor…
Türk Dili Dergisi: Temmuz 1976 Sayı 298
Türk Romanında Kurtuluş Savaşı Özel Sayı Sayfa: 26 (A. H. Tanpınar sayfa: 277)
Sahanın Dışındakiler adlı romandan.
(İnceleme: Mehmet H. Doğan)
Artık bu kaostan (kargaşa) silkinme ve kendine gelme, yavaş yavaş kıpırdanma seziliyordu.
Bütün bunlar, bu (Çoban Ateşleri) uyanışlar (1) bir kafada, bir elde toplanmalı ve birlikten doğan güçle geleceğin kozasını örmeliydi… Artık ok yaydan çıkmıştır. Samsun dağlarından Amasya ovasına doğru güvenli adımlarla ilerleyen Önder, Erzurum ve Sivas’ ta ‘Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir; ’mührüyle mühürlü bağımsızlık sancağını açmış ve yalnız Türk Ulusunu değil, yalnız Anadolu insanını değil, bütün geri kalmış mazlum halklara da işaretini vermiştir.
“Anadolu köylüsünü yeniden savaşa atılmaya razı etmeye Tanrı’ nın bile gücü yetmeyeceği söyleniyordu. Acaba bir M. Kemal Kadir- i Mutlak’ ın bile gücünü aşan bu işte başarı gösterebilecek miydi?”
(Lord Kinross: Atatürk- Sander Yayınları)
O’ nun bu inanılmayan başarısı yalnız bu ulus için değil, yine kendi deyimiyle geri bırakılmış bütün doğudaki uluslar: Hindistan, Pakistan, Mısır, Suriye, Fas, Cezayir, Tunus, Wietnam ve tüm Afrika ülkeleri O’ nun bayrağı altında toplanacaktır.
“…Tam anlamıyla bitkin düşmüş olan HASTA ADAM’ ın bu koşullar altında çökmesi bekleniyordu. Kurtuluş Savaşı bu beklentiyi boşa çıkardı. Lozan Antlaşması ile Türkiye Osmanlı İmparatorluğundan çok daha küçük fakat tümüyle özgür ve laik bir devlet olarak yeniden varlık buldu…”
ÖMER CELAL SARÇ
Çağdaş Düşüncenin Işığında ATATÜRK Syf: 339
Os. İm. Yıkılış dönemi ve ekonomi.
F. eczacıbaşı Vakfı
“…Ben ilk defa bu işe başladığım zaman en akil ve mütefekkir yaşayan bir takım zevat bana sordular: “ Paramız var mıdır? Silahımız var mıdır?” Yoktur dedim. O zaman neyi, nasıl, neyle yapacaksın? Dediler.
“PARA bulunur,
ORDU kurulur,
DÜŞMAN yenilir.
BU MİLLET İSTİKLALİNİ KURTARACAKTIR! Dedim…”
(NUTUK Cilt II. Sayfa 658)
“KURTULUŞ SAVAŞI BİR TELGRAFLAR SAVAŞIDIR.”
O Büyük İnsan, deha merdivenlerini teker teker tırmanırken bir BETHOVEN gibi duygulu, KOCA SİNAN gibi titiz, bir MİCHALENGELO gibi usta, DEDE EFENDİ gibi saygın, MEHMETCİK gibi kahraman, EİNSTEİN gibi bilge bir kimlik içindedir.
İşte Anadolu Aydınlanma Devrimi’ nin anlamı, o günkü olanaksızlıkları, yapılan savaşım ve savaşımın zorluklarını, o günün umutsuzluklarını, bu umutsuzluklar içinden kurtuluşu, yapılan devrim ve başarılarını göz önüne sermek gerekir.
O’nun devrimi bir saygınlık, incelik örneğidir. Bir meclis devrimidir. (Demokrasi içinde devrim.) Bir silahsız devrimdir, bir telgraf devrimidir.
Mustafa Kemal’ in iç içe üç büyük eylemi var:
- Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı,
- Padişaha karşı demokratik devrim,
- Toplumun ümmet aşamasından ulus aşamasına dönüşümü
ATTİLA İLHAN
TELGRAFLARLA DEVRİM YARATAN ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK (Cilt I. Cilt II. Zeki Büyüktanır
“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER.”
Mustafa Kemal’ in başkomutanlığındaki Türk ordusu 1 yıl kadar süren hazırlık sonrasında 26 Ağustos’ ta Afyon üzerinden taarruza geçmiş, 4 günde Yunan savunma hattı aşılmış, Dumlupınar mevkiinde 30 Ağustos’ ta Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Yunan ordusu büyük ölçüde imha edilmiştir. “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’ DİR. İLERİ!” emriyle harekete geçen Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir‘ i kurtarmış, 18 Eylül’de bütün Batı Anadolu’ ‘yu Yunanlılar’ dan temizlemiştir.
Türk ordusu kuzeye, Marmara, İstanbul ve Boğaz’ lara yönelmiş, İngilizler’ le savaş durumu ortaya çıkmıştır. Fakat her iki taraf da savaşı göze alamamış 11 Ekim’ de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Kurtuluş Savaşı’nın askerî safhası sona ermiş, siyasî safhası başlamıştır. Savaşılmadan Doğu Trakya, Marmara ve İstanbul çevresi kurtarılmıştır. Mudanya’ da TBMM’ yi temsil eden İsmet Paşa bu başarısından dolayı Lozan’ a baş temsilci olarak gönderilmiştir. Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir. TBMM nin varlığı İtilaf devletleri tarafından tanınmış, Misak- ı Millî büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir.
1 Kasım 1922’ de saltanatın kaldırılması sonucunda Amasya Genelgesi’nden beri sözü edilen millet egemenliği TBMM nin açılmasıyla gerçekleştirilmiş ve TBMM’ nin üstünde hiçbir güç olmadığı belirtilmiştir.
İtilaf devletleri -ikilik çıkarmak için- Lozan görüşmelerine İstanbul hükümetini de davet etmişlerdir. İçte birliği sağlamak amacıyla 1 Kasım 1922’ de saltanat hilafetten ayrılarak kaldırılmıştır. Böylece Osmanlı Devleti resmen sona ermiştir. Vahdettin sadece halife ünvanını kullanarak İngilizler’ e müracaat etmiş ve ülkeyi terk etmiştir. TBMM Vahdettin’ deki halifelik sıfatından İngilizler’ in yararlanmasını engellemek için halifeliği Osmanlı hanedanından Abdülmecit Efendi’ ye vermiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla laikliğin ilk aşaması da gerçeklemiş, millî egemenlik yolunda büyük adım atılmıştır.
24 Temmuz 1923’ te Lozan Barış Antlaşmasının bin bir güçlükten sonra nihayet imzalandığı haberi, İstanbul’ a ulaşır. Ankara’da verilen buyruk gereği, 101 pare top atılır.
“Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşmasındaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karıştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir!” (NUTUK Syf.645)
3. Ekim. 1923 sabahı artık İstanbul Limanı ufuklarını kirleten tek bir yabancı savaş gemisi, İstanbul sokaklarında tek bir yabancı asker kalmamıştır. İstanbul baştanbaşa Türk bayraklarıyla donanır.
Böylece bir dönem kapanmıştır.
CUMHURİYETİN İLANI
Dünyanın ilk bağımsızlık savaşı bitmiştir. Dostların coşku, düşmanların saygı ve korku dolu gözlerle seyrettikleri bu görkemli savaş artık yerini devrim aşamalarının koşusuna bırakmıştır.
Mustafa Kemal yıllar önce (1907’ de) bir konuklukta yapılan sohbette Bulgar Türkolog Ivan Manolof’ a sohbet sırasında:
“Bir gün gelecek, hayal zannettiğiniz bütün bu inkılapları başaracağım.” Der. Açıklamalar, ayrıntılarla sohbetini sürdürür.
31 Mart olayları nedeniyle Hareket Ordusu’nun sorumlu komutanları ile birlikte İstanbul’dadır.( Yıl 1908) Olay yatıştırılmış, görev bitmiştir. Akşam, arkadaşları, komutanlar ve ileri gelenlerle ODEON Tiyatrosu’ nda bir törendedirler. Kordiplomatik elemanlarının anlayabilmesi için konuşmalar Fransızca yapılmaktadır. Hatibin konuşması sırasında REPUBLİK sözcüğü geçer. Locada yanında bulunan arkadaşı Fethi Bey (Okyar) sözcüğün anlamını çözememiştir. Durumu anlayan genç Mustafa Kemal yavaşça eğilerek arkadaşının kulağına: “CUMHURİYET” diye fısıldar. (**)
Erzurum’ da umutsuz ve heyecanlı gecelerden birisi. Ülke kaynıyor. Ama Erzurum dingin ve uykusuz gecelerden birinde Mazhar Müfit’ in not defterine yazdırdığı “ KURTULUŞTAN SONRA DEVLETİN BİÇİMİ CUMHURİYET OLACAKTIR.” notu ilginçtir. Ona “Bu giz aramızda kalsın” tembihini yaptığı gibi kendisi de unutmuşçasına sabırla bekler. Hayalperest bir serüvenci gibi hemen eyleme geçmeyecektir ama beyninin kurgusu içine yerleştirir. (Temmuz 1919)
Sonunda ülkenin kurtuluşu, Lozan’ da atılan bağımsızlık imzası!..
Bir giz, bir düşünce insan beyninde ancak bu kadar saklanır. En sonunda Cumhuriyet’ in ilân edilmesinden bir ay önce yabancı bir gazeteciye konuyu açar. 27 Eylül 1923 Cuma günü, Antalya mebusu Rasih Bey, Vatan Gazetesine verdiği demeçte, Teşkilat- ı Esasiye’ nin hükûmet şeklini isim olarak belirlemediğini, ancak şimdiki idarenin zaten Cumhuriyet olduğunun açık olduğunu dile getirmiştir.
28 Ekim gecesi Çankaya’ da İsmet Paşa ile Milli Müdafaa Vekili Kazım, eski kolordu kumandanlarından Sinop mebusu Kemalettin Sami ve Milli mücadele Kocaeli grubu kumandanı Halit Paşalar bulunuyordu. Gazi, Rize mebusu Ekrem ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Beyleri de yemeğe alıkoydu. İşte bu yemektedir ki arkadaşlarına:
“YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ” dedi.
Önder o gece yalnız İsmet Paşa’ yı alıkoydu ve hemen bir masa başına geçildi. 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanununun bazı maddelerini tadil eden bir tasarı hazırlandı.
29 Ekim 1923 günü yapılan meclis toplantısıyla görüşmeler sonucu, konunun çözümlenmesi için Genel Kurul Büyük Önder’ i görevlendirir. Kürsüye gelen Önder, şu tümceleriyle cumhuriyeti muştular:
“…Sayın arkadaşlar, çözümlenmesinde güçlüğe uğradığımız sorunun nedeninin ve etmemenin, bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanısındayım. Eksiklik ve kötülük uygulamakta olduğumuz yöntem ve biçimdedir. (…) Bu yöntem kimi zaman birçok karışıklıklara yol açıyor. Yüce kurulumuz bu sorunun çözümlenmesi için beni görevlendirdi. Ben de bilginize sunduğum bu görüşten esinlenerek düşündüğüm biçimi saptadım. Onu önereceğim.(…)
Öneri şudur…(Söylev s.590)
Hazırladığı tasarıyı meclis kâtiplerinden birisine verir. Tasarı okunur. Büyük Önder’ in bu tasarıda belirttiği yönetim biçimi Cumhuriyet Yönetimidir.
Tasarı ile ilgili tartışmalara girilir. Heyecanlı konuşmalar yapılır ve sonunda hep birlikte: YAŞASIN CUMHURİYET sözleriyle tasarı yasalaşır.
Derleyen: Gülşen Ersan
Kaynak kitaplar:
*NUTUK
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Bilgi Yayınevi
*TELGRAFLARLA DEVRİM YARATAN ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Can Yayınları Cilt I – Cilt II Zeki Büyüktanır