Edebiyatla ilgili olanlar bilecektir; 1980’li yıllar edebiyatı besleyen dergilerin çok olduğu yıllardı. Şimdi benim anımsadıklarım; Varlık, Türk Dili, Edebiyat Yazıları, Oluşum, Sanat Emeği, Militan, Yazko Edebiyat … O yıllarda herkes hem bu edebiyat dergilerinden hem de toplumsal konuları analiz eden siyasi içerikli dergilerden nasibini alırdı. Doğrusu benim ilgim siyasi içerikli dergilerden yanaydı daha çok. Sonraki yıllar edebiyatın büyülü dünyası beni kendine çekti, bu kez edebiyatı işleyen dergiler ilgi alanıma girdi. İşte tam da böyle bir iklimde 12 Eylül fırtınası esti.
Toplumsal konulara sosyalist pencereden bakıp özellikle sanat ve edebiyata eğilimi olanlar, darbeyi yapanların gözünde ‘düşman’ görülmeye başlandı.
Bu insanların birçoğu hapse atıldı, polisçe aranır duruma düştü ve sonuçta toplumsal bir kaos hayatımızın odağına yerleşti. İnsanlar hapislere düştü, başka şehirlere göç etti, hatta yurt dışına iltica edenler oldu. Bu karabasan ortamdan benim de payıma da İzmir düşmüştü. Yıl 1982 olmalıydı. Kendimi İzmir’ de bulmuştum.
Ankara’ dan İzmir’ e gelince Ankara’ nın kültürel mekânlarını İzmir’ de arıyor, Sakarya Caddesi ya da Zafer Çarşısı gibi yerleri bulmaya çalışıyordum.
Kemeraltı sanki öyleydi o tarihlerde; Konak’ tan giriyordunuz ilk İleri Kitapevi sizi karşılıyordu daha içlerde ise irili ufaklı onlarca kitap ve kırtasiye dağıtımı yapan yerleri hatırlıyorum. Canlı bir edebiyat ortamının olduğu, umutlu günlerdi… Bir de Dönemeç Dergisi vardı, bütün bunları besleyen… Kitaplar, yazarlar, aydınlar derginin etrafında bir araya geliyor, buluşmanın tadını çıkarıyordu.
Dönemeç Dergisi, ilk 1976’ da yayımlanmaya başlamış, 1990’ lı yıllara kadar 92 sayı çıkmış bir yayın. Sadece Ege bölgesine değil, her yere dağıtımı yapılan etkili dergilerden biriydi. Ancak 1990 ‘ lı yıllarda pek çok edebiyat dergisinin başına gelenler Dönemeç’ in de başına gelmiş edebiyat dünyasına veda etmişti.
Kurucuları Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş, Kadri, Sümer, Ahmet Günbaş ve Ali Rıza Ertan’dı. Ali Rıza Ertan’ ı ben tanıyamadım, benim İzmir’ e gelişimden kısa bir zaman önce gıda zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirmişti ne yazık ki bu önemli şair.
***
Dönemeç’ le beni tanıştıran, yazar arkadaşım Aydoğan Yavaşlı’ ydı. Hem dergide yazıları vardı, hem de bazı bazı sayılarının hazırlanmasına katkı verenlerden biriydi o dönemlerde. Yıl 1986 olmalıydı. Her Kemeraltı’ na inişinde haberim olur, Dönemeç’ te buluşurduk. Kemahlı Hanı geçince üç katlı küçük bir binanın 2. Katındaki yerini bugün gibi hatırlıyorum. Derginin idare bölümü de o katta idi.
Büroya çıkar, çoğunu tanımadığım yazarların geliş gidişlerini hayranlıkla izlerdim. Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Ahmet Günbaş ve Kadri Sümer’i daha yeni yeni tanımaya başlıyordum o zamanlar.
Sonraki yıllarda bu iyi insanlarla dostluklarım hep sürdü. Dergide tanıdığım onlarca yazar şair dostum oldu. Derginin kurucularından Hüseyin Yurttaş’ ın şiirleri, romanları hep yanımda oldu, onlardan hep güç aldım.
“Kırgındı ömürlerimiz hiçbir şeyi değiştiremediğimizden/İçten içe yaşadığımız pişmanlıklarla/ Kaç baharın gülü solmuştu yüreklerimizde/Saat İzmir sularıydı, öpüldünüz efendim”, şiirindeki dizeler gibi onlarcası bana hep arkadaşlık etti.
Ahmet Günbaş da öyle; hem şiir konusundaki eleştirilerini, hem de şiirlerini zevkle okudum, hâlâ da okuyorum:
“Mekânım Datça olsun” Can Yücel/Şu gelenler bizim çocuklar değil mi Güler?/Şarabi Çocuklar/- salkımları ağır -/Lodoslu gecede bodoslama”
Elbette beni Dönemeç dergisi ile tanıştıran Aydoğan Yavaşlı da dilimde ve gönlümde olan yazarlardan oldu hep. Onun da adıma ithaf ettiği “Üçlü Salto” şiirini nasıl unutabilirim ki!
“Ben sahiden uzun masallar anlattım onun/ Gölgesiyle büyüyen gözlerine./ Şimdi başlıyor gösteri./Bileklerim kesik ama gene de siz çekin/ Çekin şu ipi!”
***
Aradan yıllar geçti, 2021 Kasım ayı sonu Kemeraltı’ na yolum düştü.
Bu kez yalnızdım, 1986’ larda her gün uğradığım Dönemeç’ in bürosunun olduğu binanın önünde buldum kendimi. “Anılarımız peşimizi bırakmıyor” cümlesi dökülüverdi dilimden! Hüzünle baktım Dönemeç’in bulunduğu ikinci kata. Dönemeç yoktu, o üç katlı daracık bina yıkılmış, yeniden yapılmıştı.
Ellerinde dosyaları, yazısını dergiye vermenin heyecanını yaşayan edebiyatçıları aradı gözlerim.
‘O güzel insanların yeni Türkiye’ yi kurma hayalleri acaba bu yapıların duvarlarına, gizli kuytularına sinmiş midir?’ dedim kendi kendime.
Tanpınar’ ın dediği mi oluyordu acaba?
“sevdiğimiz şeyler bizimle birlikte eskiyor ve başka şeye dönüşüyor” .
Yapacak ne vardı ki! Hatıralara dönmekten başka… Öğleden sonraları derginin olduğu kattaki odada abonelere ulaştırılacak dergilerin ayarlandığı masada, az çerezle içilen kanyak partileri geldi aklıma. Kimler mi vardı şimdi anımsamıyorum ama yukarıda adı geçenlerin çoğu oradaydı sanıyorum.
Şiir, roman, eleştiri ile bir sonraki sayıda Dönemeç’ e dosya konusu olabilecek konular masada uçuşup duruyordu. Umutlu bir coşku, balyoz gibi üstünden geçilmiş ülkemizin geleceğini yeniden kurma hayalleri… Geleceğin daha güzel olacağına inanç öylesine güçlüydü ki!
***
2021’ in Kasım ayının sonunda uğradığım Kemeraltı, hatırladıklarımın yitip gittiği bir yerdi benim için. Dönemeç Dergisi, onlarca kitap ve kırtasiye dağıtımı yapan, hepsi birer kültür kurumu gibi olan işletmeler yoktu. Edebiyatçıların, şairlerin, eleştirmenlerin uğrak yerleri bir bir kapanmış, ne kağıdın ne de kitabın kokusu kalmıştı. İçimdeki hüzün bulutuyla zor attım kendimi dışarı…