Bir mektubun insan yaşamında böylesine belirleyici bir yeri olabileceğini düşünemezdim.
Yıl 1957… Trabzon Lisesi’nde öğrenciyim. Fen dersleriyle aram iyi değil. Ama adımız okulda “edebiyatçı”ya çıkmış! Gözümüz şiirden, öyküden, romandan başka bir şey görmüyor! Çocuk dergilerinde yazılarım, şiirlerim yayımlanıyor. Okulun duvar gazetesini de yönetiyorum. Gazetenin adını bile ben koymuşum: “Tomurcuk”…
Derslerden çok yazıyla, yazınla ilgiliyim…
O günlerde Trabzon’da Hâkimiyet adında yeni bir gazete çıkmaya başlıyor. Sanata, yazına geniş yer veren; yetenekli gençleri çevresinde toplamaya çalışan nitelikli bir gazete… 1999 yılı sonlarında Ankara’da sessizce yitirdiğimiz Selim Kurnaz, o sıralar Trabzon Lisesi’nde Edebiyat öğretmenimizdi… Dahası, Hâkimiyet’te ara sıra yazıları çıktığı için gazete yöneticilerini yakından tanıyordu. Bir gün, gazetenin sahibi Ömer Turan Eyuboğlu’na, “Gazeteciliğe meraklı, yetenekli bir öğrencimiz var” diyerek benden söz etmiş. O da, “Gönder, gelsin!” demiş. Selim Hoca’nın aracılığıyla bu çağrıyı alınca çok sevindim. Ama gazeteye gitmekten çekindiğim için ilk tanışmayı mektupla yapmak istedim. Hem böylece, “yazı ustalığımı” da göstermiş olacaktım!
Hemen bir mektup yazdım gazeteye. Ancak bekle bekle, yanıt yok! Bir süre sonra sitem dolu ikinci mektubumu gönderdim Ömer Turan Eyuboğlu’na! Yarım yüzyıl önce yazılmış bir mektubun içeriğini şimdi anımsamam olanaksız. Ama Ömer Turan’ın dosyamdaki yanıtından anladığım kadarıyla, eleştiri dozu oldukça yüksek bir mektupmuş…
BİR MEKTUP ALDIM, YAŞAMIM DEĞİŞTİ!
Demek ki bu mektup etkisini göstermiş… Çok geçmeden Ömer Turan’dan yanıt geldi. Hâkimiyet gazetesinin kırmızı antetli kâğıdına, harfleri aşınmış eski bir daktiloyla yazılmıştı.
Benim yaşam serüvenimde apayrı bir yeri vardır bu mektubun. Hani, “Bir mektup aldım, yaşamım değişti!” desem yeridir. Çünkü bu mektupla başladı benim profesyonel gazeteciliğe adım atışım. 18 yaşında bir lise öğrencisi iken Ömer Turan Eyuboğlu’nun çağrısıyla atıldığım basın mesleğinden bir daha kopamadım. 63 yıllık soluksuz bir maratonun yorgunluğunu bedenimde taşısam da içimdeki meslek aşkı hâlâ dipdiri!
* * *
Ömer Turan Eyuboğlu’nun yalnızca nitelikli gazeteciliğinden değil, erdemli kişiliğinden, ilkeli tutumundan, meslek ahlakından da çok etkilendim. Bugün sürekli tartıştığımız “medya etiği”ni, Ömer Turan altmış yıl önce Trabzon’da doğal sezgileriyle oluşturup titizlikle uygulayan bir öncüydü.
KENDİ KENDİNİ YETİŞTİRDİ
1927 yılında, Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Bahçekaya (Olasa) köyünde, bir ilkokul öğretmeninin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Özellikle amcası Hüseyin Avni Bey’in ölümünden sonra geride bıraktığı zengin kitaplık, ortaokulu bitiremeden köyüne dönmek zorunda kalan Ömer Turan’ın yetişmesinde gerçek bir okul işlevi gördü. O, daha çocuk yaştayken, “hece” ve “aruz” kalıplarıyla şiirler yazmaya başladı. Halk şiirinin geleneksel yapısını kullanarak koşma ve taşlama türünde yazdığı koşuklar, içerik olarak güncel-toplumsal çelişkilerin izlerini taşıyordu. Özellikle Hâkimiyet gazetesinde “Hacı Bayram” takma adıyla yayımladığı taşlamalar çok ilgi görmüştü. Dünya gazetesi muhabirlerinden (sonradan Hürriyet gazetesinin başyazarlığını yaptı) Oktay Ekşi’nin İstanbul’da DP’li zorbalarca dövülmesi üzerine yazdığı “gelir” redifli taşlamanın iki dizesi hâlâ belleğimdedir:
“Arap Münci mi dövdü seni de Hacı Bayram / Sesin böyle derinden biraz mükedder gelir.”
Bir başka taşlamasında ise devrim karşıtı yobazlara şöyle seslenmişti:
“İşimiz devrime vermektir omuz, / Şer’e yumruk, zor’a kırbaç dilimiz, / Beni görmez diye zulmetme domuz / En uzak yerde yanar kandilimiz.”
Süreç içinde çağdaş şiire yönelen Ömer Turan, geleneksel yapı özelliklerini koruduğu şiirlerinde bile yenilikçi olmayı başardı. “Bir Yaz Akşamı” adlı şiirindeki şu dizeler, onun sanatsal duyarlığının boyutlarını gösteren iyi bir örnektir:
“Benzetiyorum bazen sabaha kalan ayı / Meyhaneden geç dönen körkütük bir sarhoşa.”
Ömer Turan, gazeteciliğinin yanı sıra başarılı bir yazar, ozan, öykücü ve denemeciydi. Üstelik bütün bunları, topu topu 33 yıllık bir ömre sığdırmıştı. İlk Adım adını taşıyan şiir kitabını yayımladığında henüz 19 yaşındaydı. Geride, kitaplaşmamış pek çok şiir, öykü, köşeyazısı ve deneme bıraktı. Kuşkusuz onun en büyük yapıtı, 24 Şubat 1956’da basın dünyasına armağan ettiği Hâkimiyet gazetesidir. 11 Ocak 1964 tarihinde kapanan bu gazetenin Trabzon basın tarihinde çok ayrıcalıklı bir yeri vardır.
BİR GAZETEDEN FAZLASI…
Hâkimiyet, gazete olmanın ötesinde başlı başına bir “sanat okulu”ydu. İki sayfalık gazetenin arka sayfası her hafta “Sanat Sayfası” olarak düzenlenir ve yerel sanatçıların yanı sıra ünlü yazarların ürünleri de bu sayfada yer alırdı. Başlangıçta Ömer Turan Eyuboğlu ile İsmet Zeki Eyuboğlu’nun sorumluluğunda düzenlenen “Sanat Sayfası”nı daha sonra Ziyad Nemli ve Mevlüt Bayrak arkadaşlarımla birlikte yönettik.
Ömer Turan Eyuboğlu; düşün, sanat ve yazın dünyamıza Sabahattin Eyuboğlu, Mualla Eyuboğlu, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Cemal Reşit Eyuboğlu, İsmet Zeki Eyuboğlu gibi nice büyük değeri kazandıran bir aileden geliyor… Saydığım adlardan farklı olarak o, klasik öğrenim görmemiş, ancak okuma ve öğrenme tutkusuyla kendini çok iyi yetiştirmişti. Alçakgönüllü, çelebi, narin, nazik, naif bir insandı. Birlikteliğimiz süresince sesini yükselterek konuştuğuna tanık olmadım. Sessiz, sakin bir yapısı vardı. Ama ufak tefek yapısından beklenmeyecek bir yürekliliğe sahipti. Birilerini ti’ye almak istediğinde ise yüzünde alaycı bir gülümseme belirirdi. Söze “Azizim!” diye başladığında, anlardık ki muhatabıyla inceden inceye dalgasını geçecek!
* * *
Ömer Turan Eyuboğlu, tam 60 yıl önce, 15 Haziran 1960 günü, -inanılır gibi değil ama- “ince hastalık”tan öldü! Evet, onun gibi ince ruhlu bir adama da ancak böyle bir ölüm yakışırdı! Beklenen sona yaklaştığı günlerde, ciğerindeki yaraya aldırmadan, ölüme yiğitçe meydan okuyan dizeler yazdı:
“Onu bunu bilmem erkekçe öldüm
Kim bilecek ciğerimde yâre var.”
“ÖMER TURAN KİTABI”
Ustamızın kapsamlı yaşamöyküsünü, değerli ozan ve yazar arkadaşımız Ahmet Özer, uzun yıllar süren özverili bir çalışma sonunda kaleme aldı ve “Güneşi Alnında Taşıyan Gazeteci-Şair Ömer Turan Eyuboğlu” adıyla 2012 yılında kitaplaştırdı. Ahmet Özer, aynı zamanda Ömer Turan Eyuboğlu’nun hemşerisi ve köylüsü idi. O yüzden ustamızın arşivine ulaşabildi ve yüzlerce yazısından, mektubundan, güncesinden yararlanarak 496 sayfalık bu önemli çalışmayı tamamlayabildi.
Trabzon Gazeteciler Cemiyeti, çeşitli dallarda başarılı gazetecilere her yıl basın ödülleri dağıtıyor. Bu ödüllerden biri neden Ömer Turan Eyuboğlu adına verilmiyor, anlayabilmiş değilim. TGC’nin kurucu başkanlarından Ziyad Nemli’nin Trabzon’da ilk çalıştığı gazetenin de Ömer Turan’ın Hâkimiyet’i olduğunu genç meslektaşlarıma anımsatmak isterim.
Unutulmasın ki, Trabzon basınına onca hizmeti dokunmuş seçkin bir gazetecinin adını yaşatmak için konulacak ödül, bunu gerçekleştiren kuruma yalnızca saygınlık kazandırır…
Attila Aşut