Irgatlık yapan körpecik çocukların; orakçı, çapacı kadınların; boynu bükük yoksulların; yorgun gurbetçilerin; yersizlerin, yurtsuzların, umarsızların yaşamından bize umut dolu dizeler devşiren…
Şiirlerinde “sevginin haritası”nı çizip “türkülerin gizi”yle yaşayan…
“Aç, çıplak geçirdim çoğu kez / Çocukluğumun karlı kış günlerini” derken bile sevgiyle ışıyan, katılıkları sevginin ateşiyle eriten…
Ekmeğini cömertçe paylaşan, emeği ve toprağı kutsayan…
Barınaksız yaşlılara, kimsesiz köprü altı çocuklarına yüreğini açan…
Kendini boylu boyunca yurduna ve insanlığa adayan…
“Savaşın kanlı eli” karşısında, “Barış Özlemi”yle “zulmün kurbanları”nı ayağa kaldırmaya uğraşan…
Savaş tamtamlarının çalındığı dönemlerde hep barışı ve kardeşliği savunan…
Ateşle oynanan bir dünyada, yakıp yıkma yarışında uykusu kaçan, ama “Ateşe verip tutuşturdum / Çağdaş kalesini köleliğin” demekten de geri durmayan…
Yaşamı boyunca gericiliğe, bağnazlığa, bilisizliğe, aymazlığa, ayırımcılığa, sömürüye, baskıya karşı aydınlık bir dünya için savaşan…
Hep bilginin, erdemin, onurun, sevginin bayrağını dalgalandıran…
“Sevgilerin üstüne basmayın!” diye haykıran…
“Kavgalıyım zorbalarla, karanlığın bekçileriyle” deyip güzelliğin, inceliğin ardına düşerek kirlenmemiş insan ilişkilerini ve ölümsüz aşkı arayan…
Barbarlığın gücüne karşı “aşkın ve sevginin ülkesi”ne sığınan…
“Anladım, yurdumun yaraları benimkinden de derin” diyerek kendi yaralarını kendi eliyle sarmaya çalışan…
“El sürmesin özentiler şiire!” diye ünleyip, “Üstünde ak çiçeklerin açtığı” yalın gerçeğe ulaşmak için yalınayak yollara düşen…
“İstemem şiirsiz kalmasını / Hiçbir ülkenin” diyebilecek denli yüce gönüllülük gösteren…
“Özgürlük ve Şiir” için “Sevginin gür ormanlarında coşkuyla yürüyen”…
Duygu ve düşünce harmanından halkçı bir söylemle ballı yemişler devşiren…
Ezilenlerin gözyaşlarından acılı türküler damıtan…
Özgürlüğe Açılan Eller’le dünyayı kucaklayan; Halkın Soluğu’nu ve Yeryüzü Sancısı’nı yüreğinde duyumsayan; Işıltılar saçarak Işığın Kavgası’nı veren, Yürekte Yanan Dünya için Mavi Ter’ler döken ve de insanlığa Derin Bir Aynadan bakan…
“Şan şöhret kaygısından uzak durdum / Bir kuru ekmek bir sedir köşesi yeter bana // Saraylar konaklar villalar sizin olsun / Bir dostun gönlünü almak yeter bana” diyebilen…
Özgürlüğe “Sevgilim!” diye seslenen…
Adını halktan alıp soyadını eylem kılavuzu eyleyen…
Işıyan bilincin ve bilgeliğin simgesi…
Toprak ve gönül ustası…
Aydınlanma savaşçısı…
Cumhuriyetle yaşıt uzun yol koşucusu…
Bayat toprağının her dem taze çiçeği…
Eğitim ordusunun seksen beş yaşındaki “Delikanlı Çınar”ı…
Halkın sevecen öğretmeni…
Sevgili Mehmet Aydın, merhaba!
* * *
YURDUMUN YARALARI (**)
Koyaklara erken indi gece
Çiçeklerin yüzü buruş buruş saksılarda
Ertelenmiş baharların buluşması
Salladı salıncağını uykunun
Yüreğini eline almış bir yolcu
Sendelerken gelgitlerin sarkacında
Öpüyor dorukları taze gün ışıkları
Aşılanır elmalar armutlar erikler
Yaşamın çıplak ağaçlarından
Sarkar dallarından kütür kütür
Bahçede badem çiçekleri
Yele verdim ne varsa benim olan
Payın yok bu sevinç şöleninde senin
İstemem şiirsiz kalmasını
Hiçbir ülkenin
Anladım,
Yurdumun yaraları
Benimkinden de derin.
* * *
Sevgili Mehmet Aydın,
Sizi kendi sözleriniz, şiirleriniz, dizeleriniz, düşünceleriniz ve eyleminizle anlatmaya çalıştım.
Başka söze gerek var mı?
………………………………….
(*) “Yoğunluk” dergisince 4 Mart 2008’de Ankara Ekin Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Bozkırı Aydınlatan Mavi: Mehmet Aydın” etkinliğinde yaptığım bu konuşmayı, 11 yıl önce 31 Mart 2010 tarihinde yitirdiğimiz eğitimci, yazar ve ozan dostumuz Mehmet Aydın’ın anısına adıyorum.
(**) Bu şiiri, Mehmet Aydın’ın çeşitli kitaplarından seçtiğim kimi dizeleri bir araya getirerek “yaptım”. “Kolaj” ya da değişik bir “versiyon” (yenidenyazım, uyarlama) denemesi olarak da okunabilir. Tabii, sevgili Mehmet Aydın öğretmenimizin engin hoşgörüsüne sığınarak… (A. A.)