Edebiyatımızda da yazarın yaşamından izler taşıyan yapıtların anıdan öteye gitmeyeceği türünden kimi görüşler var. Dahası bu tür romansa roman, öykü ise öykü sayılamayacağı yönünde belirgin bir görüş birliği de var. Bence, yazarın anılarını barındırmayan yapıt yok gibidir. Yeter ki, yapıtın türü içerisinde belirli bir düzeyi yakalasın. Tıpkı Orhan Kemal’in, Rıfat Ilgaz’ın, Sait Faik’in, Ömer Faruk Toprak’ın… yapıtlarında olduğu gibi.
Doris Lesing’in anne ve babasının yaşamından yola çıkarak yazdığı Alfred ile Emily adlı romanı savaşın insan üzerindeki etkisin anlatmakla kalmayan yazarın da yaşamından önemli izler bulduğumuz bir yapıt.
Alfred ile Emily iki ana bölümden oluşmaktadır. Her iki bölümde de yazar-anlatıcı-kahraman ilişkisiyle karşılaşıyoruz. Hatta kimi bölümlerde Lessing’in yapıtlarının yazılış süreçlerine de tanık oluyoruz. Ailesinin yaşamı üzerinden kendi özgeçmişini aktarıyor, yazar. Romanda bir yazarın hangi koşullarda yetiştiği de okura sunuluyor.
Savaş
Alfred ile Emily I. ve II. Paylaşım Savaşlarını ve kahramanlarını da irdeliyor, yapıt. Romanın I.ve II. bölümleri savaşlı ve savaşsız bir dünyayı karşılaştırma açısından önemli. İkinci bölümde insanların özellikle savaşa sürüldüğünü, bilerek çarpışmaya gönderildiğini, savaş vurguncularını hatta “asker toplayıcıları” da okuyoruz. Alfred de bilerek savaşa daha doğrusu ölüme sürülmüşlerden birisidir. O, ayağını şarapnale kaptırmakla kurtulur. Buna da sevinmektedir.
“…Ah, bütün o birinci sınıf adamlar; şimdi sağ olabilirlerdi. Gözden çıkarılmışlardı;ölmek üzere savaşa sürüldüler…” (s.240)
Elbette savaş sadece ölmek demek değil. Ekonomik durgunluk ve beraberinde açlık, savaşın insanın başına bela ettiği başka bir sorun olarak çıkıyor karşımıza, Doris’in yapıtında.
Ona göre, savaşlartın irdelenmeyen yönleri vardır. Lesing sözü II. Paylaşım Savaşı’na getirerek savaşın açıklanmayan yönleri olduğunu belirtir.
“Evet. Ne kadar çok savaş filmi çekerlerse çeksinler, bu gerçek değişmiyor; filmler genellikle Naziler hakkında, oysa bütün dünya savaştaydı; koskoca çatışma alanları doğru dürüst irdelenmedi bile.” (s.250)
Kadın ve anne-kız
Kadın ve evlilik konusuna birinci bölümde değiniyor, Lessing. Kadının bir mal olmadığı gerçeğinin altını çizmekten başka yazar, yanlış evliliğin bir kadını nasıl bitirdiğini, eşlerin karşılıklı sorumluluklarını, evlilik dışı ilişkileri oldukça güzel bir biçimde veriyor. Buna az da olsa ikinci bölümde de karşılaşıyoruz.
“…Karşısındaki Emily’yi, düğününü haber vermeye gelen, hayat dolu, başarmış, amacına ulaşmış kızla karşılaştırınca… Bayan Lane o Emily’yi tanımlarken “muzaffer” sözcüğünü kullanmıştı. Cigeri mideye indirmiş bir kedi.” (s.57)
Yapıtta gözümüze çarpan anne-kız çekişmesidir. Bu çekişme kuşak çatışmasının ötesinde de izler taşımaktadır. Çünkü bir anne ve kız arasında yaşananlar kuşak çatışmasının çizgisi dışına çıkmaktadır. Çünkü anlatıcı daha önceleri oğullarını bunaltan baba tiplerinin yerini annelerin aldığını imlemektedir.
“…Şimdi onların yerini, kızlarını çıldırtan, nevrotik anneler almıştı. 1920′lerde çakılıp kaldığı anlaşılann bir anne vardı;kısa etekler giyip sallantılı, şakırtılı takılar takar, sigarasını otuz santim uzunluğunda, kehribar bir ağızlıkla içerdi;her sabah kahvaltı vakti kızının evine geliyor, akşama kadar kalıyordu…” (s.178)
Alfred Emily bir ailenin romanından çok bir yazarın çıkışını en önemlisi de savaşın yıkıcılığını insana umudu eksiltmeyerek aktarıyor, Lesing.
Mustafa Aslan
(Yayınlanma tarihi: 25 Eyl 2011, 01:05)
Doris Lesing, Alfred ile Emily, Can yayınları, İngilizce’den çeviren Püren Özgören, I. Basım:Temmuz 2009-İstanbul
ROMANIN BİRÇOK YERİNDE TÜRK KELİMESİ GEÇİYOO ACABA YAZAR NE DEMEYE ÇALIŞMIŞ ÇÖZMEK ZOR…