imgelem ANI YAŞLANMAYAN BİR YAZIN EMEKÇİSİ: ADNAN ÖZYALÇINER

YAŞLANMAYAN BİR YAZIN EMEKÇİSİ: ADNAN ÖZYALÇINER

Sennur Sezer’i mi daha önce tanıdım Adnan Özyalçıner’i mi? Bu soruya kesin yanıt verebilmem hayli güç. Çünkü onlar uzun yıllardan beri birbirine aşkla bağlanmış, bütünleşmiş, masalsı bir yaşamın kahramanları! Birini ötekinden ayrı düşünmek kolay değil…

Sennur Sezer’i 1960’lı yıllarda Otağ dergisindeki şiirleriyle tanıdım. Derginin kurucularından İsmet Yazgan, bir görev dolayısıyla Trabzon’a gelmişti. O yıllarda Trabzon’a yolu düşen sanatçıların ilk uğrak yeri, benim de çalıştığım Hâkimiyet gazetesi olurdu.     Hâkimiyet’te her hafta düzenlediğimiz “Sanat Sayfası”nın yöneticisiydim. Bu sayfaların yer aldığı gazeteleri düzenli olarak yazın dergilerine gönderirdik. Onlar da bize kendi yayınlarını yollarlardı. Güzel bir takas geleneği oluşmuştu. Bu uygulama sayesinde Türkiye’nin her yerinde çıkan dergileri izleme olanağına kavuşmuştuk.

İsmet Yazgan, Otağ’ın hem sahibi hem yazı işleri yönetmeniydi. Kendisi de şiir yazıyordu. Çok sıcakkanlı ve candan bir insandı. Trabzon’da kaldığı süre içinde hemen kaynaşıvermiştik. Daha sonra İstanbul’a gittiğimde beni konuk etmişti.

Otağ’da şiirleri yayımlanan genç ozanlardan biri de Sennur Sezer’di. Henüz Adnan Özyalçıner’le evli değildi. Adını yeni yeni duyurmaya başlamıştı.

İsmet Yazgan, Hâkimiyet’in Sanat Sayfası’ndaki şiirlerimi görünce, benden de Otağ için şiir istemişti. Birkaç şiirimi elden verdiğimi anımsıyorum. O şiirler Sennur Sezer’in şiirleriyle aynı sayılarda yayımlandı. İsmet Yazgan bize Sennur Sezer’den övgüyle söz etmişti. Çok geçmeden, ilk şiir kitabı Gecekondu gelmişti İstanbul’dan imzalı olarak. Küçük boy, mavi kapaklı bir kitaptı. Usumda öyle kalmış. Bu yazıyı yazarken Gecekondu’yu kitaplığımda bulamadım.
1983 yılında Mamak Askeri Cezaevi’nde tutukluydum. Eşim Özen, yaş günü armağanı olarak Sennur Sezer’in YAZKO’dan çıkan Sesimi Arıyorum adlı şiir kitabını göndermişti. Kitabın ilk sayfasına yazılan nottan anlaşıldığına göre, o sırada B Blok, 5. Koğuş’taymışım. Kitap, o karanlık günlerde dikenli telleri ve demir parmaklıkları aşarak ulaşmıştı bana. Mamak Zindanı’nda döne döne okumuştum. Hüzünlü ama umutlu şiirlerdi. Kitaba adını veren şiir, “Bir ses arıyorum / Yeni bir şiire başlamak için” diye başlıyordu. “Sevdalıya Kuyumcu Öğütleri”ne bayılmıştım! Şu dizeleri kendimle özdeşleştirmiştim o günlerde:

“Biz sevdayı madenlerden tanırız / Sevdayla dağları delen de bizden / Paslanmaz bir yürekle sev de / Demir bir yüzük ver sevdiğine istersen.” 

 

Adnan Özyalçıner’e adadığı “Bir Sevgi Şiiri” ise benim de eşime özlemimi kanatlandırmıştı:

Bir sevgi şiirine başlamalıyım
Eskittiğimiz günler için
Yorgun akşamlarında
Verdiğin güven, yarın ekmeği
Umudu işçinin

Eve dönememenden korkmak
Uyanamamaktan daha doğal
Daha sık hastalanmaktan
Tutuklanmak güdüsü
Güzel günlere inanmak suçuna uğramak

(…)

Bir sevgi şiirine başlamalıyım
Silah arkadaşım benim
Silahı halka güvenmek
Silahı yaşamak olan.

* * *

Ben Adnan Abi’yi a dergisinden tanıyordum. Bu dergi 1950’li yıllarda çıkmaya başladığına göre, Adnan Özyalçıner imzasıyla tanışmam, Sennur Sezer’den hayli önce olmalı. Aralarında Asım Bezirci, Onat Kutlar, Edip Cansever, Kemal Özer, Demir Özlü, Konur Ertop, Erdal Öz gibi yenilikçi kalemlerin yer aldığı bu dergi, yazın ortamına taze bir hava, yepyeni bir soluk getirmişti. Dergi yazarlarının önemli bir bölümü üniversite öğrencisiydi. Demokrat Parti iktidarı baskıcı yüzünü göstermeye başlamıştı ve bu gençler, “yeni gerçekçi” yazınsal tavırlarının yanı sıra özgürlükler konusunda da çok duyarlıydılar. Dergi o denli etkili oldu ki, o çevrede yer alan yazarlar daha sonra “a dergisi kuşağı” olarak anıldılar. Dergi, 1970 sonrasında Yeni a” adıyla yeniden çıkmaya başladıysa da Adnan Özyalçıner’in 27. sayıda yayımlanan “Sabah Ajansı” başlıklı yazısı gerekçe gösterilerek toplatıldı; yazar hakkında “komünizm propagandası” suçlamasıyla dava açıldı. Derginin ikinci dönemi de bu sayıyla birlikte 1974 yılında kapanmış oldu.

(Burada bir ayraç açmalıyım: Adnan Özyalçıner’in de kuruluşundan beri içinde yer aldığı

Evrensel Kültür dergisi OHAL Kararnamesi’yle kapatılınca, yerine Yeni e çıkmaya başladı. Bu adın seçilmesinin, Adnan Abi’nin ilk gözağrısı olan “a” ve “Yeni a” dergilerine birer gönderme olduğunu düşünüyorum.)

Adnan Özyalçıner, öykücülüğünün ve yayıncılığının yanı sıra yazar örgütlerinde de önemli sorumluluklar üstlendi. Uzun süre Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Genel Sekreterliğini yaptı. Bir dönem TYS’nin çıkardığı Güzel Yazılar dergisinin yayın yönetmeniydi. Acının Külrengi adlı kitabımdaki “Yaralı Şiir” ilk olarak orada yayımlandı. Ne var ki teknik bir yanlışlık sonucu şiirim bölünmüş ve iki ayrı şiir gibi basılmıştı. Doğal olarak çok üzülmüştüm. Adnan Abi’ye durumu açıklayan bir faks çektim. Eksik olmasın, büyük incelik gösterdi ve ertesi sayıda özür dileyerek aynı şiiri doğru biçimiyle yeniden yayımladı.

* * *

2006 yılında Akköy’de düzenlenen 3. Didim Uluslararası Sanat Edebiyat Günleri’nin Onur Konuğu Sennur Sezer’di. O etkinlikte Akköy’deki bir sokağa, sevgili Güven Pamukçu’nun çabasıyla Sennur Sezer’in adı verilmişti. Adnan Özyalçıner o toplantıda Sennur Sezer’in şiiri üzerine bir konuşma yapmış; eşinin şiirlerinin tarihsel-toplumsal arka planıyla ilgili ilginç saptamalarda bulunmuştu. Sennur Sezer için söylediği şu söz çok anlamlıydı: “Söylenmemiş sözlerin şairi değildir o. Söylenmesi gereken sözlerin şairidir.”

Ben de bu etkinliğin konuşmacıları arasındaydım. Başka sanatçı arkadaşların yanı sıra Adnan Özyalçıner-Sennur Sezer çiftiyle Akköy ve Didim’de birkaç gün bir arada olduk.

2015 yılında Sennur Sezer’in ölümüyle Adnan Abi yarısından fazlasını yitirmiş oldu. Başsağlığı için aradığımda, “Sennur benim elim ayağım, her şeyimdi. Şimdi kendimi çok eksik hissediyorum” demişti.

* * *

Adnan Özyalçıner, bireyin iç dünyasına yoğunlaştığı ilk dönem öykülerinde daha çok soyutlama tekniğini kullanarak şiirdeki “ikinci yeni” yaklaşımını öykülerinde uygulamayı denemiştir. Bu dönem öykülerinde varoluşçu bunalım edebiyatının etkileri görülür. Yine de kişilerin sıkışmışlığının toplumsal kaynaklı olduğunu göstermeye çalışır. Sonraki yıllarda toplumcu-gerçekçi dünya görüşünü daha belirgin biçimde yansıtan öyküler yazdı. Bir işçi çocuğu olarak sınıf çelişkilerini, toplumsal eşitsizlikleri ve sömürü ilişkilerini yenilikçi bir biçemle öykülerinde işledi.

Adnan Özyalçıner çok üretken bir yazar ve çevirmendir. Öyküden romana, denemeden incelemeye, röportajdan monografiye, antolojiden çocuk kitabına dek çeşitli dallarda yapıtlar vermiş; çalışmaları başta Türk Dil Kurumu ve Sait Faik Hikâye Ödülleri olmak üzere çok sayıda ödüle değer görülmüştür. Sennur Sezer’in ölümünden sonra yazmaya, üretmeye, etkinliklere katılmaya daha büyük istekle yöneldiğini görüyoruz. Bu gücü Sennur Sezer’den aldığını söylüyor söyleşilerinde. Eşinin ardından yazdığı Hep Seninle / Sennur’la Konuşmalar adlı anısal kitabında bize ortak yaşamlarından ve yazın tarihinden kesitler sunarken Sennur Sezer’e özlemini de her satırda duyumsatıyor.

Adnan Abi’yle en son 2018 yılının Mart ayında, Nilüfer Belediyesi’nin kurduğu Edebiyat Müzesi’nin açılışında birlikteydik. Artık yalnızdı. Onu ilk kez Sennur Sezer’siz görüyordum. O günlerde geçirdiğim rahatsızlık nedeniyle ayağımın üstüne basmakta zorlandığımdan baston kullanıyordum. Bizi söyleşirken izleyenler, bastonlu halime bakıp Adnan Abi’nin benden genç göründüğünü söylemişlerdi.

Evet, düşüncesiyle, sanatıyla, eylemiyle hep genç kaldı Adnan Abi! 85 yaşında Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Genel Başkanlığını üstlenmiş olması da bunun somut bir göstergesi değil mi? Adnan Abi, TYS yönetiminde üç kuşağı bir araya getirerek örgütçülük konusunda da herkese örnek oldu.

Adnan Abi, yaşam gücünü üretmekten ve eylemlilikten alıyor. O yüzden severek katılıyor çağrıldığı her etkinliğe. Dergilere öyküler, denemeler; gazetelere güncel değerlendirmeler yazıyor. TYS’nin başında emek ve özgürlük savaşımına omuz veriyor…

Her alandaki bu paha biçilmez emekleri için kendisine teşekkür edip esenlik dileklerimi iletirken Sennur Sezer’i de sevgiyle, özlemle anıyorum.

Hep böyle genç kal ve çok yaşa sevgili Adnan Abi!

2 thoughts on “YAŞLANMAYAN BİR YAZIN EMEKÇİSİ: ADNAN ÖZYALÇINER”

  1. Atilla Hocam, kalemine sağlık! Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner çiftini İzmir’ deki etkinliklere bizler de defalarca çağırmıştık. Ne iyi etmişiz.
    Yazıyı okuyunca bu iki iyi insanı bir kez daha anımsadım. İkisi de hem topluma hem de edebiyata çok şey katanlardan. Sennur Sezer ışıklar içinde uyusun, Özyalçıner’ in de daha çok şey üreteceğine inanıyorum.

  2. Adnan Özyalçıner, dört kuşağın yazarı oldu neredeyse. Hâlâ ayakta, üretken ve savaşkan olması, genç kuşaklar için ne güzel bir örnek! Ona daha nice sağlıklı yıllar diliyor, yorumunuz için size de teşekkür ediyorum sevgili Selim Çetin.

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir