Yayın yaşamını uzun yıllardır İzmir’de sürdüren, özellikle çocuk edebiyatında yayımladığı kitaplarla tanınıp bilinen bir yayınevinin kitabının künyesine göz atarken ne göreyim? “Baş editör”!
Doğrusu tashih edeni, son okuma yapanı, editörü filan bilirdim de “baş editör”le ilk kez müşerref oldum. Demek ki, dedim kendi kendime, altta editörler var ama bu muhterem bütün diğer editörlerin üstüne çıkıp baş olmuş!
Derken, geçenlerde bir instagram fotoğrafının altında heçtekler: =editör, =editöreditör filan… Yani fotoğrafta gördüğümüz kimmiş? Editörmüş. Kim bilir, belki o da baştır, baş editördür yani, nereden bilelim! (Bir insanın kendi kendine “ben editörüm” demesi… Tuhaf!)
Yaratıcı yazarlık, yaratıcı okurluk, yaratıcı şu, yaratıcı bu derken editörlük öğreten atölyeler, kurslar başlamış. Hatta Ankara kaynaklı bir habere göre, “yazar koçluğu” diye bir ‘meslek’ bile ihdas edilmiş. Şimdi adını unuttuğum bir kadın yapıyormuş bu işi.
Ha, bir de duydum ki, bir yazarlık atölyesi “Filanın refakatinde on-line yaratıcı yazarlık kursları” başlatmış. Filan dediğimiz, yazarlığı/eleştirmenliği kanıtlanmış biri, fakat dersleri o değil de, okutmanları diyebileceğimiz kişi ya da kişiler veriyorlarmış. “Üstat” ise kursun son dersinde filan mah-ı cemalini gösterip finali koyuyormuş.
Geçenlerde bir instagram “story”sinde denk geldi. Genç bir kadın yazarımız, yeni yayımlanan bir çocuk kitabından okuyordu. Aaa, birkaç metre arkasında adamın biri sazıyla ona fon yapıyor! Böyle bir şey yapmasını yayınevi mi istemiş, yoksa kendisi mi uydurmuş; bilemedim tabii. Yazarların yazdıklarından birkaç pasaj okumaları bence hoş bir şey. Ama böyle giderse başka birileri saz heyeti de koyar, senfoni orkestrası da; korkum, bu.
Bir zamanlar İstanbul’da bir kolejde kütüphane görevlisi olan biri benden söyleşinin yanı sıra “başka bazı maharetler” de beklemiş, kendisine çok iyi parende takla attığımı, ağzımdan alev, şapkamdan tavşan çıkardığımı söylemiştim. Okuluna yazar mı çağırıyor yoksa maymun mu; sanırım bunu karıştırmıştı.
Sevgili okurlar, bence bütün bunlar eziklikten kaynaklanıyor. Hep bir şeyler olmak isteyip de olamamışlığın tezahürü… Doymamış kişilik meselesi. Tabii hazin olan, bu “tip”lerin edebiyat dünyasını pıtrak gibi sarıp sarmalamaları…