- Eylül Hazanla Geldi… - 18 Ekim 2022
- İZMİR’ DE BİR ŞİİR AKŞAMI… - 12 Ekim 2022
- Ah Şu Dil Yanlışları… - 30 Ağustos 2022
Politik analizlerden, şehir üzerine eleştirilerin çokluğundan sıkıldığımız bilinmeyen bir sır değil! Bu hafta sanat etkinliklerinden söz ederek bu sıkıntıdan sizi kurtarmak istiyorum. Geçtiğimiz Eylül ayı başlarında Sanathane’ de şiir etkinliği vardı. Dinlemeye gittim. İyi de etmişim. Konuşmacılar, İzmirli şairlerden Bilsen Başaran, Nesrin Kültür Kiraz, Altay Ömer Erdoğan ve Erkut Tokman’ dı. Önce şiirler okundu sonra da her bir konuşmacı; şiirimizin önemli adları olan Necati Cumalı, Attila İlhan, Sina Akyol ve Ali Rıza Ertan’ nın edebiyat yolculuklarını bize anlattı.
Neler mi konuştular? Nesrin Kültür Kiraz’ la başladı oturum. Kiraz, Dramatik Yazarlık bölümü mezunu, bu yüzden tiyatro oyunları da yazmış ve ilk ödülü Suat Taşer Oyun Yarışması’ ndan “Bir Sabah Erken “ oyununa gelmiş. 2003’ de ise Çikolata Teli şiir kitabı Arkadaş Z. Özger Ödülü’ ne layık görülmüş ve şiir hayatı böylece başlamış. Peki, şiir serüveni… Yazar ve aydın konumunda olanların haklı bir itirazı yapıtlarında ve tavırlarında gösterdikleri bilinir. Bu karşı çıkış toplumsal konulara olabileceği gibi, insanın günlük hayat içindeki tavırlarına, tutumlarına da olabiliyor. Nesrin Kültür Kiraz da bu anlayışı sürdürenlerden; toplumsal konular yanında İnsani incelikler, sevgiler, aşklar, yalnızlıklar şiirlerinde yer buluyor. Bunları görmediğinde de tepkisini dizelere döküyor.
“kumru boyun bağını çıkarttı / çite astı / dönmeyecekmiş kente”
“Aşka da şiir kadar inandım” diyerek bize aşkı tarif ediyor:
“İki beden arasında ışığın sızmadığı yerdedir aşk”…
Devamla;
“Ne çok kıyısı var denizin / Herhangi kıyıda masa / Üzerinde sesin. / Yakası yaz çiçeği ceketin. / Hadi kalk evimize gidelim, / burası serin.”
Sonra karamsar bir ruh hali başlıyor:
“insanın korkutucu gürültüsünden, hırsından, korkakça yürüttüğü gizli savaşlardan” yorulduğunu, bu yüzden de “insana, aşka ve şiire olan inancını” kaybetmek üzere olduğunu söylüyor. İyi bir şairden hayatın farklı konularına dair şiirleri okumak istiyorsanız Kiraz’ ın kitaplarını edinin ve okuyun.
Oturuma katılan İzmirli şairlerden biri de Bilsen Başaran’dı. Başaran, bilindiği gibi iyi bir şair ve deneme yazarıdır. Ne zaman dinlesem ve yazdıklarını okusam duyarlı bir yazarın hüzünlü yanını satırlarında hissederim. Bunda elbette toplumsal sorunlara odaklı, günlük mutluluklar yerine, ülkemizin ve dünyanın halini birinci planda tutan yaklaşımının payı olmalı. Başaran, kimi zaman Soma olayını ele alıyor, kimi, zaman Maraş katliamını şiirine konu ediniyor, kimi zamanda Gezi’ yi metinlerine taşıyor. Böyle olunca bu yürek sızısı hep içinde yanardağ ağzında bir lav gibi kaynayıp duruyor. İnsanın düştüğü çaresizlik, çektiği çile, yaşanan haksızlıklar onun dizelerinde ve düz yazılarında isyana, kedere sevk ediyor. Necati Cumalı şiirini anlatırken verdiği örnekte olduğu gibi… Bilindiği gibi 1926’ da Yahya Kemal Varşova’ ya elçi olarak atanmıştır. 1930’ lu yıllarda ise Şilili şair Palo Neruda’ da İspanya’ da elçidir.. Yahya Kemal, “gül, şal, zil” imgeleriyle maziyi yad eden şiirler yazarken Neruda İspanya İç Savaşı’ nda anti faşist bir tavır alarak şiirleriyle tavrını toplumsal olandan yana koymuştur. Biri insanın içi dünyasını dile getiren bireyci bir şair, diğeri toplumsal sorunlara parmak basan… Doğal olarak da, Başaran, anlayış olarak Neruda çizgisini dizelerine taşımıştır. 2021 de çıkmış olan Söz Sözde Yaşar adlı deneme kitabında da bu yıl yitirdiğimiz büyük şiar “Gülten Akın’ a Mektup” metninde de bu tavrı görebiliyoruz. Başaran, “Gülten Ablam Benim,” diye başlıyor, “Sana mektup yazmaya oturdum ama ak bir kağıt üstünde değil kalemim. Şimdi soğuk tuşlar üstünde parmaklarım.” Mektup, bir şairin ablası gibi gördüğü bir büyük şaire Gülten Akın’ na iç dökmesi biçiminde,
“ …Gülten Ablam benim, yurdumun türlü yaralarını yıllardan bugüne böylesi yakından gördüğünden miydi “dağlar oy dağlar “ deyişin. (…) “… gül sözlerin boynuma yaftam benim(…) sen anlattın ben duydum, sen gösterdin ben yandım hallerine,” .
Diyerek sürüyor…
Görüldüğü gibi mektup, Akın’nın duyarlığına onun şiirindeki yaklaşımına, estetiğine övgüyü doruğa çıkarıyor, baştacı ediyor. Ustasıyla bir anlamda dertleşiyor. Okuyanlar bilir, Gülten Akın şiiri de Bilsen Başaran şiiri gibi duyarlı, toplumsal konuları incelikle işleyen şiirlerdir. Yahya Kemal’ in maziye meyyal şiirleri, Türkçe’ yi ustalıkla kullanmasındaki tavır da Neruda’ nın toplumu ve ülke sorunlarına eğilen anlayışı da her iki şairin şiirlerinde ve düz yazılarında yer bulabilmektedir. Elbette uzatmak mümkün ama malum ‘köşe’ nin mecburiyeti buna izin vermiyor ne yazık ki! O halde Gülten Akın şiirinden tadımlık:
“Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi/ Bir şeycik olmadı- deneyin lütfen-
Aydınlığım, deliyim rüzgârlıyım/ Günaydın kaysı sallayan yele/ Kurtulan dirilen kişiye günaydın”
(NOT: Oturumda Altay Ömer Erdoğan ve Erkut Tokman da vardı. Onları da bir başka yazıda anlatalım!)