Şehirler arası yolculuklarda bebeği ya da küçük çocuğu ile yolculuk yapanlara bir başka yakın bulurum kendimi. Bir şekilde yardımcı olmak, yolculuğunu rahatlatmak için çabalamam gerektiğine inanırım. Bunda bebek ve küçük çocuk sevgisinin yanında yıllarca eşimle birlikte çok uzun yolculukları çocuklarımızın bebekliği ya da küçüklüklerinde nice zorluklar yaşayarak yaptığımızdan olsa gerek…
İstanbul’dan Ankara’ya uçakla gitmem gereken bir yolculuktu. Uçağa bindim ve yerime yaklaştığımda genç yaşlarda bir hanım ve sarı saçlı, afacan bakışlı, şirin, konuşmayan ama her şeyi kelimeler ve işaretlerle anlatabilen 21 aylık bir delikanlıyı gördüm. Yerleri cam kenarı olmasına rağmen koridor tarafına yerleşmişlerdi. Hanımefendi kibar ve birazda mahcup bir sesle çocuğun rahatsız etmemesi için böyle değişiklik yaptığını eğer uygun görmezsem yerine geçebileceğini söyledi. Benim yerimin orta koltuk olduğunu söyledim. Arkamızdan başka bir yolcu geldi. Yer onunmuş. Hanımefendi o genç erkeğe de aynı sözleri söyledi.
Genç arkadaş sorun olmayacağını belirtip cam kenarına geçti. Ben ortaya oturdum. Koridor tarafında da sonradan isminin Serap olduğu öğrendiğim hanımefendi oturdu. Ayaklarının altında büyük bir çanta. Koltuk filesinde 21 aylık delikanlının oyuncakları, biberonu, öykü kitabı vs… Belli ki uzun bir yolculuktan geliyorlardı. Ben yine küçük bir çocuk gördüm. Her zamanki önce bakışlarla, sonra mimiklerle yaklaşıp yüzünde gülücüğü görünce ismini sordum. Annesi “Denizhan desene yavrum” dedi ama Denizhan’ın hiç yerinde durmak veya cevap vermek gibi bir niyeti yoktu. Koltuk sehpalarını birlikte açıp kapatarak biraz daha yakınlaştık. Ondan da sıkılınca annesi tablet bilgisayarda çizgi film seyrettirdi. Bu ara kalkış anonsu geldi ve bilgisayar kapatıldı. Kemerler bağlandı. Denizhan’a annesi masal anlatmaya başladı. Havalandıktan sonra kitap açıp okudu. Annesinin anlattığı nesneleri Denizhan kitapta gösteriyor ve bildiği zaman mutlu oluyordu. Bilemediği olmuyordu ve hep mutluydu. Serap hanım Denizhan’a İngilizce resimli öykü kitabını Türkçe okuyor ama şarkı söylerken İngilizce söylüyordu. Kendilerine sormadım ama sanıyorum ki iki dili de aynı anda öğretmek için böyle davranıyordu. Bu ara annesi sürekli rahatsızlık verdikleri için özür diliyordu. Ben hanımefendinin rahatsız oluşundan rahatsız olunca “hanımefendi, lütfen istediğiniz gibi hareket edin. O çocuk ve her şeyi yapmak onun hakkı” deyince hanımefendi biraz daha rahatladı. Sohbete başladık. Amerika’da yaşadıklarını, anneanne ve dedeyi ziyarete geldiklerini, bir buçuk ay kadar kalıp döneceklerini, üç buçuk yıldır Amerika’da yaşadığını anlattı hanımefendi. Yaklaşık 11 saatlik yolculuk anneyi yıpratmışsa da Denizhan’a olan sevgi ve sabır dolu bakışları eksilmemişti. Bu ara izin isteyip Denizhan’ın fotoğraflarını çektim. Güzel poz veriyordu. Yemek servisi başladığında Denizhan Çilekli tatlıya kaşığı ve burnu ile birlikte girince manzara kaçırılmadan fotoğraflanmalıydı. Bende öyle yaptım. Yol arkadaşım Denizhan fazla yüz vermese de birlikte iyi bir yolculuk yaptık. Bu fotoğrafları ve seyahatle ilgili bir yazı yazıp yayımlamak için Serap hanımdan izin istediğimde, memnuniyetle izin verdi. Karşılıklı e-posta adreslerimizi aldık. Uçak alana indi. Herkes inmek için koridora sıralandı. Denizhan mı? O pencereden dışarıyı seyrediyordu.
Ergün VEREN