drone shot of foggy mountains during sunset

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, KADINLAR, ANILAR

Tarih çok öncelere gitmiyor 2014’ ler olsa gerek. İzmir’ de Konak Belediyesi olarak Kordon’ da vapur iskelesine yakın bir yerde 8 Mart Kadınlar günü etkinliği yapıyoruz.  Proje; kadınlar Kordon’ da çimlerin üzerinde belirlenmiş alana kendi elleriyle duvar örecek, örülen o duvarın üzerine şiddete uğrayarak öldürülmüş kadınların pirinç levha üzerine yazılmış adları konulacak. Yüzlerce kadın tuğlalarla, malalarla, çimentoyla duvarı bir güzel örmüştü. Kadınların dayanışma içinde kendi günlerine sahip çıkışları, şiddete, öldürülmeye karşı duruşları görülmeye değerdi. Bir gün süren bu duvarın örülmesi bitince sıra hüzünlü kısma gelmişti:  Öldürülmüş bin 200 kadının isminin duvara çakılmasına. Ve o isimler teker teker yerlerine asıldı. Yıl yıl, dönem dönem…

Karşımızda sanki savaşta kaybedilen yüzlerce asker vardı. Çalışmanın içinde olanlardan biri olarak, o manzara karşısında ellerimin titrediğini, içimi dayanılmaz bir hüzün bulutunun kapladığını anımsıyorum. Oysa bu kadınlar bir savaşta değildiler. Karşılarında düşman da yoktu.  Yoktu ama kocaları, kardeşleri, ya da sevgilileri düşmandan geri kalmıyordu, ölümü bunların elinden oluyordu. Bahane kıskançlıktı, eşlerin evliliği bitirme isteğiydi, kadının eşit biri gibi davranmasıydı.

***

Bu çalışma için bir broşür hazırlanmıştı.  Pek çok kadın duygularını, hissettiklerini yazmıştı oraya, ben de yazmıştım:  1960’lı yılların Erzurum’unda bir köyde, kendi köyümüzde geçen bir olayı anlatmıştım. O yıllarda yaşım küçük, hayal meyal hatırladığım köy odasında bir grup insanın zorla evlendirilmiş Zeycan’ nın evliliğini kurtarma konusunda verdikleri çabaydı. Kendilerince iyi bir şey yapıyorlardı.

Bir kadının kocasından ayrılması ne demekti. Bunun geleneklerde, göreneklerde yeri yoktu ki… Her neyse, konu Zeycan’ nın sevmediği için kocadan ve evden kaçıyor olmasıydı. Kız, her sefer bulunup getiriliyor, babanın dayak faslından sonra konu komşunun araya girmesiyle ‘ikna’ edilmeye çalışılıyordu. İşte bu köy odasında olanda buydu. İnsanlar araya giriyor, Zeycan’ ı yaşadığı bu tatsız tuzsuz hayata razı etmeye çalışıyordu. Kız çaresiz dinliyor, eve dönüyor, ne oluyorsa bir müddet sonra tekrar evden kaçıyordu. Nasıl bir travma, hem baba için, hem kız için, hem de toplum için…

Sonrası mı? Zeycan ne oldu, tekrar döndü mü, babasının uyguladığı şiddet sonuç verdi mi? Doğrusu zihnimden silinmiş gitmiş… Ama Zeycan’ nın nasıl bir karabasan yaşadığını gün gibi anımsıyorum.  Ben bile o çocuk aklımla isyan noktasına geldiğime göre… Broşüre de bu öyküyü yazmış, başlığına da “ İçim sızlıyor” demiştim. Bir kadının, ya da bir insanın köyde var olan geleneklerin çemberinde yok olmasınaydı isyanım. O günlerde bir gazeteci arkadaşım çok abarttığımı söylemişti bu öykü için..

***

İstanbul sözleşmesi’ ne gelince…  O günlerden geldik 2021 yılına… Ne değişti? Gene bir grup insan iktidar yanlıları ve muhafazakâr toplanmış, aynı Erzurum’ un köyünde olduğu gibi kadınların hayatına nizamat vermeye çalışmıyor mu? Yazık! Tartışılan İstanbul Sözleşmesi… Güya sözleşme geleneklere aykırıymış, eşcinselliği özendiriyormuş… İnönü’ nün deyişiyle ‘ Hadi canım sen de’. 6824 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da mı eşcinselliği özendiriyor. Mesele kafalarında insan hakları gibi kavramların gelişmemiş olmasıdır. Bence, gerçek, kadının bağımsız bir birey gibi davranıp haklarını savunmasının bu kesimlere ağır geldiğidir. İsteniyor ki, İslami referanslı bakışa uygun evdeki rolünü kabullenmiş, fazla hak hukuk demeyecek bir kadın modeli çıksın ortaya.

Küçük yaşta kızların evliliğindeki engeller kalksın…
Kaderine razı gelen, mutsuz olduğu, eşiyle geçinemediği halde bile ayrılmayı düşünmeyen kadınlar çoğalsın.
Tıpkı köydeki Zeycan’ nın kişisel kararının önemi olmasın, köyün ileri gelenleri, babası, onun hayatına yön versin.
Böyle bir kadın modeli bu devirde var mıdır?
Zor…

Elbette ailenin dağılmasını, mutsuzluğunu hiç kimse istemez, ama eşler anlaşamıyorsa geleneklere sığınıp ‘ biz aileyi koruyoruz’ demenin bir anlamı var mıdır?
Bu kesime göre var, susup kaderine razı olsun kadın!
Böyleyse yazık!
Yazık kadınlara…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir