imgelem DENEME “ELEŞTİRİ ÜSTÜNE”

“ELEŞTİRİ ÜSTÜNE”

Bazı kitaplar için “başucu kitapları” dendiğini duymuşsunuzdur. Başucu kitabı olmanın ölçütü nedir, diye soracak olursanız, zaman zaman açıp yararlanarak ya da tat alarak okuma gereği duyduğunuz kitaplar, diyebilirim. Diğerleri ise okunup kitaplığa kaldırıldıktan sonra çoğu kez orada unutulup kalırlar. Memet Fuat’ın Eleştiri Üstüne (YKY) adlı kitabı, bir süre önce başucu kitaplarıma eklendi. Füsun Akatlı’nın, Ursula Le Guin’in, Montaigne’nin, Saramago’nun, Marquez’in, T. Bernhard’ın, Çehov’un ve daha onlarcasının yanında yerini aldı. Bir gün ıssız bir adaya düşecek olursam, kitapları yanımda olsun isterim.

Eleştiri Üstüne için sizi kışkırtma amacıyla yazımı alıntılarla doldurabilirim, söz vermiyorum ama bunu yapmamaya çalışacağım. Belki birkaç küçük dokunuş yetecek. Kitapta yer alan denemeler, 1951-1999 yılları arasında yazılmış. Eleştirinin L’si’nde şöyle demiş örneğin: “Eleştiri, sanatların kurallarını araştıran, ölçütlerini bulan, bu ölçütlerin uygulanabilmesi için gerekli yöntemleri biçimlendiren, elde ettiği temel bilgilere göre de yapıtları ölçüp biçerek değerlendiren, açıklayan şeydir. (…)Eleştiri sanattır. Sanat.” Kendini Eleştirmek’te söyledikleri, 1955’ten beri süregelen hastalığımıza parmak basıyor: “…Dostluk (!) her şeyin üstünde. Ama ne de ucuz bir dostluk! Birbirini tutanlar, kayıranlar, şişirenler tümen tümen. Herkesin tayfaları var. ‘O benim adamım, öbürü bilmem kimin adamı’ diye kaleme sarılanlar bayağı ürkütüyor insanı. (…)Dürüst bir insan, dürüst bir sanatçı eksiklerinin, kötü yanlarının ortaya çıkmasından korkmaz. Eleştirmenlerin karşısında değil, yanında yer alır. Sanat alanında ilerlemenin, ustalaşmanın, eksiksiz yapıtlara doğru gitmenin başka yolu yoktur.”

Kitabı okuyup bitirdiğimde incelikli üslubuna karşın yaptığı eleştiriler yüzünden epey ‘dost’ kaybeden Memet Fuat’ın eleştiriden vazgeçmemesi, bence çok etkileyici. Bu konuda bakın ne diyor: “Birtakım sanatçıların, yazarların birbirine sokulup bir çevre kurmaları, yazılarını, yargılarını dostluklara, sevgilere açmaları ısınamadığım işlerden. Eleştirinin başladığı yerde dostluklar, adam kayırmalar sona ermelidir, bence. Yayvan, yayık, yapışkan dostluk anlayışlarından hiçbir zaman hoşlanmadım, tadına varamadım o gevşekliğin. Sanat alanında değil yalnızca, günlük yaşamda da.

Giyinişleriyle, konuşmalarıyla, tavırlarıyla, kibirleriyle birer prens gibi yaşamak isteyenleri şöyle eleştirmiş: “Nasıl yaşadıklarını düşünelim. Genellikle bir hayran çevresi ararlar. Bunu bulamayacaklarını sezdikleri zaman da uyumsuz, kimseyi takmayan, yüksekten bakan, ‘ters çocuk’ davranışlarına giriverirler. Ya da anlaşılmamış, değeri bilinmemiş, ‘çağının ilerisinde sanatçı’nın acısını alkolle dindirmeye çalışırlar.”

Nasıl? Size de tanıdık geldi mi?

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir