Arkasında sürekli travmalar bırakan bir demokrasi sürecini kalıcı hale getirip demokratik değerlerle içini dolduramadığımız bir gerçek. Bu mücadeleye ne zaman yaklaşılsa sağ tandanslı iktidarlar kendi gibi düşünmeyenleri saf dışı etmenin yolunu arıyor, politik karşıtlarını vatan haini olmakla suçluyor.
Tarihsel geçmişimizde bunun örnekleri çok, maalesef bugün de bu aynı… 1951 Tevkifatı ardından 12 Mart 1971, on yıl sonrası 12 Eylül 1980 darbesi. Bir de teşebbüs edilip başarılamamış olanlar var… Uzayıp giden travmalar zinciri…
Fakat en korkulanı, demokratik olmayan bu süreçlerin nerdeyse normalmiş gibi siyasal yaşamın ana ilkeleri haline getirilme çabalarıdır. Geçmişte bunları görmüştük, bu gün de aynılarını yaşıyoruz. Bu yanlışlara en çok sol dünya görüşünden gelenler karşı çıkıyor. Halkın yararının eksiksiz uygulanacak bir demokrasiyi onlar gündemde tutuyor. Bu gündemde tutma aynı zamanda bir mücadele işi. Bu yüzden binlerce insan hapse atılıyor, aileler perişan ediliyor, işkence aleni yapılıyor.
Görüldüğü üzere, ‘ biz iyiyiz, dışımızdakiler kötü, hatta vatan haini’ üzerine kurgulanmış siyaset söylemi böyle sonuçlar doğuruyor. Örneğini bu günde gördüğümüz üzere. Buna karşın direnen, yılmayan büyük bir kitle var… İnandığını her şartta, dile getiren… Ülkenin demokratik bir yönetimle daha iyi noktalara gideceğini söyleyen…
Aydemir Çimen bu direnenlerden biri. Böyle olunca da çoğumuz gibi 80 darbesi’ nden nasibini almış. On yılın üzerinde içerde yatmış. Fakat, ne güzel ki boş durmamış, söyleyeceklerini edebiyatla, yani roman yazarak söylemiş. Son romanı Flamingolar Döndü mü bu hafta ( 22 Şubat 2020) çıktı. Doğal olarak henüz okuma fırsatımız olamadı. Daha önce çıkmış olan romanları; Karların Yüzü Kızardı, Boş Topraklarda Ölü Askerler ve Umut Deniz Gibiydi.
***
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de baskı dönemlerini anlatarak bir nevi döneme tanıklık eden romanların olduğu ve bunların sayısının hiç de az olmadığını söyleyebiliriz.
12 Martı daha sonra 12 Eylül 1980’ de olanlardan yola çıkarak romanlarına konu eden yazarlar ve eserlerden ilk akla gelenler; Erdal Öz’ ün Yaralısın, Sevgi Soysal’ ın Şafak, Mehmet Eroğlu’ nun Issızlığın Ortası, Vedat Türkali’ nin Bir Gün Tek Başına, Adalet Ağaoğlu’ nun Bir Düğün Gecesi…
Bu sayı uzar gider… Bu romanlarda anlatılan, baskılara maruz kalmış bireyin dünyasıdır, bu travmaların toplumdaki bıraktığı tortulardır, kısaca. Aydemir Çimen’ nin de kuşkusuz baktığı açı burası sayılabilir. Ama baskıları direk yaşamış, uzun yıllarını hapiste geçirmiş bir yazar olarak meseleye daha direk yaklaşıyor. Mücadele ettiği konuları kurgulayıp anlatmak yerine gerçek olaylardan yola çıkıyor. Umur Deniz Gibiydi romanında karakterler sanki gerçek hayattan size bakıyor.
Çoğumuzun 1970’ li 80’ li yıllarda yaşadığımız; direnme, haksızlığa başkaldırma, gerici faşizan uygulamalara karşı verilen kavgalar bütün sıcaklığı ile romana konu edilmiş. Romanı okuyunca bir anda kendinizi 70’Li, 80’ li yılların mücadele günlerinde buluyorsunuz. Her romanın kurmaca olduğu söylenir, Çimen ise kurmacadan ziyade yaşadığı ve çok iyi bildiği bir dünyadan yola çıkmış, yaşadıklarını ve tanıklık ettiklerini romana taşımış. Yaşanan olaylar adeta bir kurmaca tadına dönüşmüş. Tabii burada insanın iç dünyasına eğilen bir yan da var; mücadele eden, korkarak geri duran, ihanet eden, savaşan….
***
2018 yılı içinde Rüştü Apaydın’ nın Gündüz Karanlığında adıyla bir anı romanı yayımlanmıştı. 1980 darbesi esnasında Töb-Der’ li bir öğretmenin aranmasını, kaçak durumdayken yaşananları anlatıyordu. Okuduğumda benim yaşadıklarımın aynısıydı romanda gördüğüm. Kurmaca ile gerçeğin iç içe yaşandığı bir durum.
Romanda anlatılan 12 Eylül faşizminden kaçan bir Töb- Der’ li öğretmenin yaşadıklarıdır. Öğretmen, yakalanmamak için her gün yer değiştirmek zorundadır, bunun için değişik dostlarında arkadaşlarının evlerine misafir olur. Bu kadar ağır risk varken, her an polisin yakalaması söz konusu iken dostluklar, arkadaşlıklar… Tam bir turnusol kağıdı bu olay; dostluklar, arkadaşlıklar burada sınanıyor. Bu arada ekonomik olarak ayakta kalabilmenin çareleri aranırken karşılaşılan absürd olaylar.
İçinde gerilim, dostluk, sadakat, inanmışlık gibi duyguları barındıran tam bir bir polisiye roman… O anı roman için de aynı şeyi yazmıştım; kurmaca ile gerçek iç içe diye. Aynı şey Aydemir Çimen’ de de var. Bir birinin içinde olan yaşamlar…
***
Umut Deniz Gibi romanının 2019 yılı içinde Türkan Saylan Kültür Merkezi’ nde tanıtımını yapmıştık.
Mücadele içinde geçmiş, hep direnmiş, yaşadıklarını kitaplara geçirmiş bir hayat vardı karşımızda. 1950’ lerde büyük acılar çekmiş, bunu 70 ve 80’ lerde de yaşamış bir kuşağın çileli temsilcilerinden biriydi Aydemir Çimen. Hem bir devrimci hem de iyi bir roman yazarı.
O gün romandaki, “ Cemal Amca, Veli vuruldu” dedi. Cemal sigarasından derin bir nefes aldı,(…) o güne kadar hissetmediği bir acı gelip göğsüne oturdu, dudakları titredi, yüzünün zayıf etleri oynadı. Zavallı adam (…) zor duyulur bir sesle “Yavrummm!” diye sızlandı. Kulaklarında derin bir uğultu duydu, nemli gözleri karardı, yan tarafına doğru devrildi.”
Paragrafını okuduğumda gözlerimdeki yaşların süzülmesine engel olamamıştım.
Belleğim beni 80’ lerin o fırtınalı günlerine götürmüştü. Canlarını, dostlarını yitiren nice yiğit insan gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmeye başlamıştı, tıpkı Cemal Amca da olduğu gibi.
Bakalım, “Flomingolar Döndü mü? Romanında Aydemir Çimen ne anlatmış, merakla okuyacağım.