- Eylül Hazanla Geldi… - 18 Ekim 2022
- İZMİR’ DE BİR ŞİİR AKŞAMI… - 12 Ekim 2022
- Ah Şu Dil Yanlışları… - 30 Ağustos 2022
2015 yılının sıcak bir Ağustosunda Tarık Dursun K.’ yı sonsuzluğa uğurlamıştık.
Aklımda onun “Gavur İzmir Güzel İzmir” kitabındaki ilk giriş vardı.
(…Biri dönüp soracak bana, yazıyorsun, yazıyorsun senin bu İzmir sevgin bitmeyecek mi?” diye.
Gerçekten her kitabında, yazdığı senaryolarda, İstanbul’ dayken bile yaptığı işlerde bu sevginin ayak izleri hep vardı. Dikkatli bakanlar bunu rahatlıkla görebilir.
Her yazar yaşadığı kenti sever ama Tarık Dursun ‘ da bu sevgi koşulsuz kendini ortaya koyuyor.
Ve fakat dünya böyle, sonunda ömrünü tamamlayan çekip gidiyor, büyük yazar da olsanız böyle.
Nitekim Tarık Dursun da yüreğimizi yaka yaka bu kervana katıldı ve giden yazarlar kervanına katıldı.
Bu kez o’ nun İzmir’ e gösterdiği sevgiyi biz İzmirliler ona göstermek durumundaydık.
Nitekim daha cenaze töreninde konuyu açtığım o dönem Konak Belediye başkanı Sema Pektaş, Karataş semtinde yeni onarılan bir binayı “Tarık Dursun Anı Evi” yapma sözünü verdi.
Ve gerçekten 2015 yılının sonlarına doğru anı evi görkemli bir törenle açıldı.
***
Çoğu kere belediye başkanlarını eleştirir, kültüre sanata önem vermediklerini söyleriz.
Böyle olmakla beraber başkanların her zaman haksız olmadıklarını da belirtmek durumundayız.
Hemen örnek verebiliriz:
Tarık Dursun adına oluşturulan; içinde yazarın kitapları, özel eşyaları olan bu yere semtte oturanlar gereken ilgiyi gösterdi mi?
Ben sanmıyorum…
Eğer en azından semtte oturanlar yeterli düzeyde ilgili olabilselerdi çok farklı etkinlikler ortaya çıkmaz mıydı?
Mesela Tarık Dursun okuma grupları gibi…
İzmir’ i gezenlerin o mekânı rotalarına almaları gibi..
Bu olmayınca en tepeden, bir başkandan, bir müdürden, bir yöneticiden yeniliği ve bir iyiliği beklemenin çok da gerçekçi bir tavır olmadığını artık hepimiz biliyoruz. Ve bunu yüksek sesle söylemeliyiz.
Geçen gün Elif Şafak’ın “Yazarlarını Seven Şehirler” makalesini okurken İskoçya’ nın Edinburg şehrine akın akın gelen turistleri gezdiren rehberlerin “Burası yazarlar ve şairler şehridir, insana ilham verir” dediklerini anlatıyordu.
Daha sonra Elif Şafak, gerçekten şehrin her yerinde yazarların izine rastladıklarını, sokaklara, parklara yazarların isimlerinin görüldüğü, yemek için gittikleri bir lokantada bir köşenin daha önce orada yemek yemiş olan yazara ayrıldığını, yemek yenilirken bir yandan o yazarın hayatının anlatıldığını ve eserlerinden bölümlerin okunduğuna tanık olunduğunu söylüyor.
Şimdi benim merak ettiğim herhalde bütün bunlar, o şehrin belediye başkanı ya da valisi istiyor diye yapılmıyor, tersine yazarın kendi şehrine ilham verdiğine inanan yurttaş bu iyilikleri yapıyor olmalı.
Gene de bütün bu eleştirilere karşın şehirlerimizdeki sanatçılarımıza sahip çıkmak biz yurttaşların görevi.
Bu aynı zamanda bir kadirbilirliktir, vefalı olma durumudur.
Şafak, makalesinin sonunda bizim de yazarlarımıza sahip çıkmamız gerektiğinden söz ederek, İstanbul için “İstanbul Edebiyat Haritası” çıkarılmasını öneriyor çok haklı olarak.
Ankaralılar düşünebilir ama ben İzmir’ de yaşıyorum ve böyle bir öneriyi hayata geçirmenin o şehre nasıl da güzellikler katacağını düşündükçe içim ısınıyor.
Ha, Tarık Dursun Anı Evi?
Karataş semtinde yokuşun başında eski bir İzmir evinde varlığını sürdürüyor.
Tarık Dursun’ nun şen şakrak, muzip doğasına aykırı biçimde, şimdilik…