Yaşamın her alanında olduğu gibi edebiyat dostluklarının yeri bir başkadır. Geçen gün okuduğum Şair Dostlarım kitabında Oktay Akbal, Behçet Necagil ile Cahit Külebi arasındaki dostluğa değiniyor, iki şair arasındaki güzel dostluğa övgüler düzüyordu. Aklıma birden, Tarık Dursun K. ‘ yı bir sevgi çemberi gibi saran dostluklar düştü. Nedret Gürcan, Cengiz Tuncer, Tarık Dursun dostluğu böyledir; başlamış edebiyatla, sinemayla, şiirle sürüp gitmiştir.
NEDRET GÜRCAN
Nedret Gürcan, Tarık Dursun, Cengiz Tuncer dostluğu 1950’ lerde edebiyat bağlamında oluşan bir dostluktur. Nitekim bu güzel dostluktan, 1951’ de İzmir’ de Kervan Dergisi’ nin yayınlanması doğar. Sonraki yıllarda Cengiz Tuncer romanlar yazar, E Yayınevi’ni kurarak yayıncılık yapar, Nedret Gürcan İzmir’ den sonra Afyon Dinar’ a gider ve orada Türk şiirinde saygın bir yeri olan “Şairler Yaprağı” dergisini çıkarır, uzun yıllar.
Tarık Dursun’ nu bilmeyen mi var? Yıl 1950’li ya da 60’lı yılların başlarıdır. Tarık Dursun’ nun dediği , (… hepimizin şair kesildiği günlerdi. Nedret Gürcan da şairdi. Biz şairler ordusu gibiydik. Bir kusurumuzla: Şair olduğumuzu yalnız biz biliyorduk, Nereye, hangi dergiye göndersek, ses alamıyorduk.)Dergilere gönderip şiirlerini yayınlatma imkanları bulamıyorlardı ama bu dostluklarına engel değildi. Günlük ilişkileri sürüyor, her gün bir araya gelmenin yollarını buluyorlardı.
Gene Tarık Dursun anlatımına dönersek, (… bir gün Ankara Palas’ ın pastane kısmına oturmuş, ünlü şairleri eleştirip yedi soy soplarına verip veriştiriyorken bu Nedret Gürcan çıkageldi.) Sonrası malum maile Yasef’ in Meyhanesi’ ne gidilir. Orada şiirler okunur.
Hesap ödemeye gelince onu da açık yüreklilikle Tarık Dursun anlatıyor: (… hiç birimiz hesap pusulasına uzanmadık. Bekledik. Nedret Gürcan aldı, küçümseyen bakışlarla şöyle bir baktı, tabağa bıraktı.(…) cebinden timsah derisi cüzdanını çıkardı, içinden hiç birimizin görmediği bir yüz liralık, şef garson kılıklısına (…) kısık bir sesle “Üstü kalsın şef!” dedi.)
NEDRET GÜRCAN İÇİN KIZ KAÇIRMA GİRİŞİMİ.
Tarık Dursun anlatıyor, (… ne zaman İzmir’ e gitsem “(…) Ödemiş’ e gitmek isterim. (…) Ödemiş, sisler puslar içinde bir düş kasabasıdır bende.” Neden Ödemiş’ e gitmek istesin? Çünkü işin içinde bir kız kaçırma işi vardır. Güya kız, Nedret Gürcan’ a vurgundur ve bohçasıyla Ödemiş’ te verilen bir adreste beklemektedir. Gidilecek ve Nedret Gürcan’ a o kız kaçırılacak! Tarık Dursun’ dan dinleyelim mi?
“İşim öğlen birde bitti. Eve geldiğimde annem haber verdi. Gittim. Basmane’ de İhsan Bey’ in İpek Pastanesi’ nde Cengiz Tuncer’ le ( Nedret Gürcan) oturmuşlar bekliyorlar. Beni görünce kalktılar ’ hadi gidiyoruz’, dediler. “
Ve taksi tutulur, Ödemiş’ e gidilir.
“ Kasabanın ortalarında bir yerde sotalı bir sokak içi bulduk, taksiyle mevzilendik. Siz, dedi Nedret Gürcan, benim peşimi bırakmayın. İlginiz yokmuş gibi gelin, hiç karışmayın.”
Sonra beklenir, beklenir, saatler geçer.
“…Ayaklarımız yoruldu önce, Ağzımız içtiğimiz cıgaradan acıdı, dilimiz büyüdü. Ben de paket bitti. Ya’ u, n’oluyor, n’ apıyor bu, saat kaç? Bekleyelim. Neyi? Kız mektupta demiş ki …
Tarifiyle. Demiş. Sen şu saatte çık gel, şurada durdurun altınızdaki taksiyi, yürü, yürü bir ulu ağaç göreceksin, onun karşısında şadırvanlı bir cami, yanında havuzlu bir kahve var. Otur, otur ve beni bekle!” Beklenir, beklenir, gölgeler uzar, gün ilerler, ışık yavaş yavaş yerini karanlığa bırakır… Kız? Ortada kız filan görülmez. Bunun üzerine ekip, Nedret Gürcan’ nın yanına gider:
“Nedret Gürcan oturmuş cigara üstüne cigara tüttürüyordu. Bizi gördü. Kalkamadı. Bana kalırsa kalkamadı, umarsızdı, bitikti. Yaklaşamadık, zorun zoru kalktı. Sormadık. Konuşmadı. Onu ortamıza aldık, yürüdük. Taksinin bizi beklediği sokağa gelmeden durdu. Hali yoktu. (…) şoför bizi gördü motoru çalıştırdı,(…) ön kapıyı açtı; sen yanıma gel kardeş, dedi, Nedret Gürcan’ a. Ödemiş’ i o oldu, bir daha görmedim.” Hüsranla biten bir aşk, bir kaçıramama hikâyesi…..
“ Ben diyorum ki…. Kız kaçırmak suç, doğru mu? Doğru. Sonra bizi yakalarlar mı, kaç yaşında bu kız?” Bütün bunlar söylenir, dile getirilir. Ama arada dostluk var… Ödemiş’ e gidilir, suç’ a ortak olunur. Hoş arada belli ki müthiş bir sevda meselesi var ama üç şairin, yazarın işi midir? Kız kaçırma. Bunlar sarayda bile kız kaçıramazlar!.. Sonra mı? Bu dostluklar sürer gider…
Başka bir sefer Tarık Dursun’ nun Dinar’ a Dostuna gidişini, Nedret Gürcan’ nın şiirini ve onun gözünden taşrayı anlatmak isterim. Bakalım!…