Babalar Gününü anlatırken sizi Kazuo Ishiguro, nun Günden Kalanlar[1] romanına götürmek istiyorum:
Romanın, toplumsal hayatımızda yitip gidenle kalanların savaşını anlatıyor esas itibariyle.
İngiliz taşrasındaki bir yolculukta bu yitip gidenler ve yeni dönemin ayak izleri sürülüyor.
Gelenekle yeniliğin sonsuz bir biçim içinde birbirini doğurup yok edişi müthiş bir incelikle romana yansımış, bunu görebilirisiniz.
Konunun geçtiği yer malikânelerinin ihtişamını yitirdiği dönemdeki İngiliz toplumudur.
Romanın kahramanlarından biri baş uşak Stevens. Stevens, yıllarca Lord Darlington’ un yanında sadık bir hizmetkârdır. Daha sonra köşkün yeni sahi Bay Farraday sahneye çıkar ve yeni bir anlayışı, farklı olanı malikâneye getirmek ister.
Çelişki de tam burada başlar, yıllarca sözünden dışarı çıkılmayan Lord Darlington ve yeni sahip Bay Farraday.
Arada kalan baş uşak Stevens.
Stevens, muhafazakâr çizgide yürümüş, yeniyi hayatına sokmamış, bu arada Lord Darlington’ nun sözünden çıkmayarak hayatını bu uğurda harcamış biridir.
Eskiyi yıkıp yeni tarzı nasıl getirecektir?
Bayan Kenton’ un davetine uyarak onun yanına gitmeye karar verdiğinde aklında bu sorular vardır.
İnsan, basmakalıp düşüncelerinden kolay kurtulabilir mi?
Zor.
Kitap bu serüvenin ustaca işlenmiş anlatılarından oluşuyor.
İngiliz taşrasında karşılaşılan manzaralar, izlenimler, taşrada dünyası romanın ana konusudur.
Okuyanlar hatırlayacaktır, Zülfü Livaneli’ nin Leyla’ nın Evi romanı da bir parça buna benzer.
Aristokrat bir yaşamdan konağın el değiştirmesiyle sıradan bir hayata geçmesi istenen Leyla Hanım’ ın yaşadıkları ve yaşanan çelişki…
Sonradan para ve servete sahip olanlarla, kültürel incelikleri yaşamına dahil etmiş bir geleneğin çarpışmasıdır esasta anlatılan…
Okuyunca insanın yüreği sızlar, görmüş geçirmiş Leyla Hanım’ ın durumuna.
***
Bizim romanlarımızda da gündelik yaşamımızda kolayca değiştirip yerine yeni koyacağımız şeyler konusunda epeyi zorlandığımız sır değildir.
Onlarca somut örnek ortaya konabilir.
Haziran ayı içinde Babalar Günü kutlaması olunca aklıma bizim gibi orta yaş üstünde olanların yaşadıkları geldi.
Babasına sevgisini söyleyemeyen bizim neslin yetişkinleri, oğluna sarılamayan yüreği sevgiyle dolu babalar…
Bunu kutsal geleneğimiz kabul edip, içe atılan duygular.
Yeniye meyleden düşüncelerden, tarzlardan imtina eden tavırlar…
Bununla ilgili düşünce dünyamıza, toplumsal yaşamımıza aks eden nice ritüel, hal ve tavır…
Gündelik yaşam pratiği içinde bunlardan çoğunu dikkatli bir göz rahatlıkla görebilir.
Anadolu bozkırının genlerimize yansıması demek ki böyle oluyor!
Fakat burada ilginç olan bizim taşramızdan bize yansıyanlar ile romandaki Stevens’ın yaşadıkları ne kadar benzerlik taşıyor!
Zira, İngiliz taşrasındaki tutuculukla, Anadolu muhafazakârlığı eşdeğer gibi.
Doğrusu tartışmaya değecek bir konu!
***
Tekrar Kazuo Ishigruro’ ya dönecek olursak, youtube kanalında bir konuşmasını dinlediğimde (https:/www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=YofczBHnHrI) İngiliz taşrasındaki insanların ruhlarına işlemiş gizi nasıl çözdüğünü şaşarak izledim.
Orada şöyle diyordu:
“Günden Kalanlar’ın sonuna geldiğimi düşünüyordum; ama bir akşam Tom Waits’in “Ruby’s Arms” şarkısını söyleyişini duydum. Şarkı; uykudaki sevgilisini trenle gitmek için günün erken saatlerinde terk ederek yola çıkan bir asker üzerine yazılmış bir balattır. Bu hikâyede alışılmışın dışında bir şey yok. Ancak şarkı; duygularını açıkça göstermeye alışmamış Amerikalı kaba bir berduşun sesiyle söyleniyordu. Ve şarkıcının kalbinin kırıldığını söylediği o an geliyordu; o hissin kendisiyle, söylemek için aşılan o büyük direncin arasındaki gerilim neredeyse dayanılmaz bir şekilde dokunaklıydı. Waits, mısraları mükemmel bir şekilde söylüyordu ve bir yaşam boyu sürmüş bıçkın adam stoacılığının kahredici hüzün karşısında parçalandığını hissediyordunuz. Şarkıyı duydum ve vermiş olduğum kararı değiştirdim; Stevens acı son gelene kadar duygusal olarak suskun kalacaktı; katı savunması bir an için – bu anı dikkatlice seçmek zorundaydım – çatlayacak ve o ana dek gizli kalmış trajik romantizmi görünüverecekti.”
Aslında hepimiz Tom Waits’ in şarkısında anlattığı gibi değil miyiz? Kendi içimizde geleneğin direnci ile söylemek zorunda kaldığımız andaki gerilimi taşıyanlarız biz. Gün gelecek beslendiğimiz kaynakların bizleri katı bir savunma içgüdüsüne savurduğu durum çatlayacak içimizdeki doğallık ortaya çıkacak. Arafta kalmayacak, doğal halimize dönecek, değişimin ritmiyle barışık hale geleceğiz. Bu hem yaşamımızda hem toplumsal katmanda olacak..
Babalar gününüz kutlu olsun!
Günden Kalanlar’ ın 1993’ de filme uyarlandığını ayrıca Booker ödülüne layık görüldüğünü, yazarın da 2017’ de Nobel aldığını not olarak kaydedelim!
[1] Kazuo Ishiguro, Günden Kalanlar, Çev.Şebnem Susam, ykY. 2015, İstanbul