Hepsine yetişmek mümkün değil tabii ama mutlaka okunması gereken bazı kitaplara/yazarlara uzun zamandır uzak kaldığım da bir gerçek. Amin Maalouf bunlardan yalnızca biri. Onun ilkin Doğunun Limanları adlı romanını okudum. Beğenince diğer kitaplarına da geçeyim, dedim. Afrikalı Leo, ikinci oluyor. Önümüzdeki aylarda Semerkant’ı da okumak istiyorum; bakalım. Dilimize Sevim Gündüz Raşa tarafından çevrilen 373 sayfa oylumlu kitabın giriş bölümünde roman kahramanı hiçbir ülkeye ya da kente, boya ait olmadığını belirterek “yolların oğluyum ben” diyor.
Kitap dört bölümden oluşuyor: Granada Kitabı, Fas Kitabı, Kahire Kitabı, Roma Kitabı. Romanın kahramanı ve anlatıcısı kendini şöyle tanıtıyor: “Ben, Hasan, tartıcıbaşı Muhammed’in oğlu, ben Giovanni Leone de Medici; bir berberin sünnet ettiği, bir papanın vaftiz ettiği ben.” Tabii her bölüm de kendi içinde başka bazı küçük bölümlerden oluşmuş. Bu, romanın okunmasını kolaylaştırmış. Esasen büyük ölçüde bir yol ve serüven kitabı olduğu için okuru sürükleyip gidiyor.
Okurken beğendiği yerlerin altlarını çizdiğimi burada başka bir yazımda söz etmiştim. Bu tavrımı Afrikalı Leo’da da sürdürdüm. Granada Kitabı adlı ilk bölümden: “Herkes kendisini kötülese de Sultan gözlerini halktan ayırmıyor, halk arasında konuşulanları kendisine iletenlere kulak veriyordu. Böyle bir davranış, halkın onu daha da güvenilmez, acımasız ve adaletsiz biri olarak görmesine neden oluyordu. Annem, kaç değerli kişi, kaç vatandaş bir fesat ya da kıskanç bir komşunun karaçalması ya da dedikoduculuğu yüzünden sultanı küçük düşürmekte suçlanarak tutuklandı, zindana atılmadan ya da başları kesilmeden önce bir eşeğe ters oturtularak kent sokaklarında dolaştırıldı(…) diye anlatıyordu.”
Romanda anlatılanlar 5 Aralık 1488’de başlayıp 26 Eylül 1527’de bitiyor. Endülüs İspanya’sının Granada’sında başlayan zulüm, Hasan’ı önce Fas’a, oradan Kahire’ye, en son da Roma’ya sürüklüyor. Sürekli iniş çıkışlarla süren yaşamında aşklar, ayrılıklar, önemli makamlara gelip önemli makamlardan düşüşler peşini bir türlü bırakmıyor. Babası Tartıcıbaşı Muhammed’in başka bir kadını sevip ailesini terk etmesinden ve Fas’a zorunlu olarak göç etmesinden sonra şöyle düşünüyor Hasan: “Her erkeğin, bu arada babamın da, mutluluğu yakalamak için yanlış yollara da sapmaya hakkı olduğunu ancak saçlarıma aklar düştüğü zaman anladım. Ancak o zaman onun yanlışlarına saygı duymaya başladım.”
“Bir toplum en güçsüz bireyini yalnız bıraktığı anda dağılmaya başlar. (…) Kasabalılar varsıl insanlardı, buna karşın üstleri başları dökülüyordu. Giysileri yağlı ve kirliydi, çünkü şehzadelerden biri buraya büyük bir saray yaptırmış, halktan ağır vergiler topluyordu. Halk da o nedenle varsıllığını göstermekten kaçınıyordu.(…) Kervan yolu bilgi ve varsıllık getirir. Dağlarsa koruma ve özgürlük sağlar. Siz kent insanları için altın ve kitap kolay ulaşabileceğiniz yerlerdedir ama önlerinde boyun eğdiğiniz sultanlar da vardır.(…) Sıradan halkın gözünde altın, kandan daha kolay kirlenir.”
Burada durayım. Gerisi sizin olsun artık.