imgelem’da nicedir kitap tanıtımlarına ara verdim. Oysa evlerimize kapandığımız şu sıralarda film izlemek, yemek yapmak gibi kitap okumak da başta geliyor. En azından benim için! Birçokları bu ‘kapanma’dan şikâyetçi ama ben değilim. Kitaplar yanımda olduktan sonra kapanma da neyin nesiymiş!
Efsanevi Yaratıklar için Salman Rushdie, “Manguel, hayali kişilerin bizim hayatlarımızı resmettiğini iddia ediyor. Evet, diyoruz, biz böyleyiz, birbirimize böyle davranıyoruz, bunların hepsi doğru. Edebiyatın insana belki de en çok bu şekilde yardımı dokunabilir,” demiş. Kitabın arka kapağında Manguel’in bu kitabıyla okurlarını mitolojiden, dinler tarihinden, edebiyattan ve popüler kültürden karakterlerle dolu bir gezintiye çıkardığı yazılmış. Gerçekten de Manguel’in bu kitabında Şeytan ile Süperman, Sinbad ile Kaptan Nemo, Karagöz ile Hacivat, Drakula ile Kırmızı Başlıklı Kız yan yana gelmiş ve adlarının etrafında yaratılan efsanelerden dışarıya taşıp başka kılıklarda yaşamayı becermişlerdir.
Siz de öyle mi yaparsınız bilemem ama ben, okurken beğendiğim satırların altlarını çizerim. Beğenmedikleriminse hemen yanı başlarına ancak benim çözebileceğim şifreli işaretler koyarım. Fakat bu mademki bir kitap tanıtım yazısı, o halde altlarını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmanın tadını almak da benim hakkım. Bakın örneğin Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın kahramanı Holden Caulfield şöyle demiş: “Birisi konudan sapınca hoşuma gidiyor, öylesi daha ilginç oluyor.” Durup düşününce Holden’a ben de hak verdim. Hatta ben ilginç demedim de eğlenceli dedim.
Lewis Carol tabii ki takma bir ad, gerçeği ise aynı zamanda bir rahip olan Charles L. Dodgson. Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı. Bu pek ünlü kitabı için Melville, “Gerçek yerler hiçbir haritada bulunmaz” demiş. Manguel, buna bir katkı olarak, “Alice, (tıpkı bizim gibi) yolculuğu boyunca tek bir silaha sahiptir: Dil.” diyor. Manguel, Alice’i anlattığı metnin bir yerinde Hamlet’ten de bir alıntı yapıyor: “Gerçek deliliğin tanımı, başka hiçbir şey olmayıp da yalnızca deli olmaktır.”
Gertrude başlıklı anlatısının bir yerinde J. Locke’tan şunu aktarmış: “Benlik, gerçekliğin ancak duvardaki küçük bir iğne deliğinden içeri girdiği boş ve karartılmış bir odadır.” R. Crusoe’yu anlattığı yazının bir yerinde şöyle demiş: “Sözcüklere can vermek için yazarın okura ihtiyacı vardır, zira biliriz ki edebiyat iki yönlü bir sanattır. Issız adadaki kazazedenin hayatında birbirini ardına görünen köpek, kedi, keçi ve papağan da yeterli değildir.”
Manguel, Latin Amerikalı karanlık despot figürlerinin Avrupalı yazarları cezbettiğini söyledikten sonra Platon’un Devlet’inden yaptığı alıntıda Socrates’in dinleyicilerine şöyle dediğine işaret ediyor: “Despotluk ufak tefek hırsızlıklar ve şiddet eylemleri değil, kutsal ya da dünyevi, özel ya da kamusal topyekün talandır.” Manguel, bununla yetinmeyip araya giriyor: “Hiçbir despot, düşünmeyen, kurban olmaya razı, yaltakçı kitlelerin gücü olmadan, attığı tweet’lerle veya bağırıp çağırarak iktidara gelmez.” Şu sözlerini de eklemeden geçemeyeceğim: “Birçok Latin Amerikalı diktatör gibi Banderas da kendini yurtsever sayar ama gerçekte yalnızca mutlak iktidardan hoşlanır.”
Gelin bu yazıyı Kaptan Nemo’nun bir sözüyle bitirelim: “Yalnız yaşamanın mümkün olduğunu düşündüğüm için ölüyorum.”