FRİG VADİLERİ
Akşamdan bir telaş, bir heyecan kapladı içimi. Hem Adana’dan gelen arkadaşımla yürüyeceğim için, hem de yeni terler hep yüreğimi kanatlandırdığı için… Eyvallah Anadolu grubu ile yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonunda, rehberimizi de alarak yola devam ettik. Afyonkarahisar’ın, İhsaniye İlçesi’nin, Ayazini Köyü’ne vardık. Köy, Frig vadisinin içinde kalmış. Evlerin yanındaki kayalara oyulmuş Friglerin yaşam alanları ile köyün görüntüsü çok etkileyici.
Tüf kayalıklardan oluşan dar bir geçitten geçtik. İşte o geçit, bir zaman tüneli gibiydi. İki dünyayı birbirinden ayırıyordu sanki. Zamanda geriye doğru bir sıçrama yaptık. Geçitten çıktığımızda, Friglerin zamanındaydık. Önce Ayazini Kilisesi’ne (oyma kilise) gittik. Oldukça büyük, hamama benzeyen bir yapısı var. Ortadaki 6 sütun yıkılmış. Kemerlerde ve tavan kubbelerinde haç kabartmaları ve yazılar var. Ses akustiği o kadar mükemmel ki, dışarıdan bağırdığınızda bile içeriden yankısı geliyor. O zamanlarda kullanılan meşalelerin isiyle tavan ve duvarlar simsiyah. Gezdiğimiz diğer mağaralarında içleri siyahtı. Rehberimizin anlattığına göre, binanın içini odunla doldurup ateşliyorlarmış. Odundan çıkan is duvarlara ve tavana ince bir sır tabakası şeklinde yapışıyormuş. İnce tırnak kalınlığında bir tabaka kaplıyormuş. O da yapıyı koruyor ve ömrünü uzatıyormuş. Bizanslılar Romalılardan, Romalılar da Friglerden öğrenmiş bunları. Bu bölgedeki yapıların %80 i Roma dönemine aitmiş, Üçlerkayası’ndakilerin de %80’i Frig dönemine aitmiş. Bölge tüf kayalardan oluşmuş. Toprak da kumlu ve mikalı. Ayazini Köyü’nde bir tarih birikimi var. Roma-Bizans döneminde Metropolis (Büyük Şehir) adını alan dini merkezmiş, kayaların içine oyularak yapılmış büyük kilise, mezar odaları, şapeller ve kale var. Burası Hristiyanlığa ait ilk kaya kilisesiymiş. Kaya yerleşim yerlerini gördükten sonra Göynüş Vadisi’ne doğru yürüdük. Burada Aslantaş, Yılantaş ve Maltaş Açık Hava Tapınağını gezdik.
Aslantaş, Frigler tarafından yapılmış. Bu mezar odasının giriş kapısının sağında ve solunda kükreyen, mezarı kötü ruhlardan koruyan iki aslan kabartması var. İki aslanın ayakları dibinde de birer tane yavru aslan kabartması görülüyor. Bu mezar odasının soylu bir kişiye ait olduğu sanılıyormuş.
Yılantaş, Aslantaş’ın batısında yer alıyor. Anıt parçalanmış. O dönemin güç simgesi, aslan, yılan ve koçmuş. Bu mezar odasının koruyucuları da aslan ve yılan kabartmaları. Kafası, aslan kafası olarak, gövdesi de yılan olarak nakşedilmiş. Mezar odasının bir bölümü sanırım bir deprem sonrası yıkılmış. Ters dönen kayanın altında Medusa başlı bir yılan kabartması varmış. Aslan ve yılan mezar odasının girişinde muhafız olarak duruyormuş.
Aslantaş ve Yılantaş’a 500 metre uzaklıktaki Maltaş Açık Hava Tapınağına doğru yürüdük. Burası, Yazılıkaya’nın minyatürüymüş. Yazılıkaya’yı görmedim. Ama, en kısa zamanda görülmesi gerekenler listeme ekledim. Bu eserin üçte ikisi şu anda toprak altındaymış. Yeni bir arkeolojik çalışmayı bekliyor burası. Arka tarafında sarnıç var. Sarnıç aşağı doğru iniyormuş. Eserin altında bir niş varmış. Bu oluktan geçen su tüm vadinin sulanmasını sağlıyormuş. Eserin sol tarafında Frig kitabesi var. Frig motif ve desenleriyle süslenmiş. Üst tarafında koç başı varmış, kırılmış. 1946 yılında Fransız bir arkeolog kazı yaparak eseri yeryüzüne çıkarmış. Ama kaynaktan gelen suyu kesememişler ve tekrar kapatmışlar. Kyble’nin sembolize edildiği, onların inanç ve ritüellerinde belli dönemlerde toplandıkları bir tapınakmış. Yazılıkaya Frigya’nın hac merkeziymiş, Maltaş da onun minyatürize edilmiş hali.
Ayazini kaya evleri, tüf kayalıkların oyularak yerleşim yerine dönüştürülmesi ile oluşmuş. Bazı evler tek odalı, bazılarına basamakla çıkılıyor, çok katlı gibi… Bazılarında da içten tünellerle geçişler var. Duvarlarda nişler, oturmak için yapılan sekiler görülüyor. Buradan sonra sırada Avdalas Kalesi var. Uzaktan, düzlüğün ortasında yükselen, tüf kayaya oyulmuş görkemli bir yapıyla karşılaştık.
Çok katlı ve çok odalı olan Avdalas Kalesi , Bizans döneminde yerleşim yeri olarak kullanılmış. Kayalar içinde odalar, koridorlar, yüksek kademeli merdivenler vardı. Kalenin tepesine kadar çıktık. Hava bulutluydu. Efsanevi, muhteşem bir manzara ve gizemli bir güzellik vardı. Frigler Anadolu’ya M.Ö. 1200 yıllarında gelmişler. Eskişehir, Kütahya ve Afyonkarahisar arasında kalan bölgede yaşamışlar.. Kökenlerinin Keltler’e dayandığı da söyleniyor. Yunanlılar’a göre en eski halk Friglermiş. Bu da Herodotos’un anlatımlarından çıkarılmış.
“Mısırlılar, Psammetikos zamanından önce, kendilerini dünyanın ilk insanları sayıyorlardı. Ama gün gelip de Psammetikos krallığı ele alınca ve ilk insanların kimler olduğu merakına düşünce, işte o günden sonra diyorum, kendilerini gene bütün öbürlerinin en eskisi saymakla birlikte, Phrygia’lıların kendilerinden de eski oldukları kanısına geldiler. Psammetikos, soruşturmalarına rağmen, dünyaya gelen ilk insanların kimler olduğunu öğrenemeyince şu çareye başvurdu: Bir çobana, rastgele iki tane yeni doğmuş çocuk verdi, bunlar ağıla konacak ve şöyle büyütülecekti; çoban, belli saatte keçileri alıp yanlarına götürecek, süt içirip iyice doyuracak, sonra da kendi işlerine bakacaktı. Psammetikos’un böyle yapmasının nedeni, çocukların viyaklamalar çağını aştıktan sonra ağızlarından çıkacak ilk sözü yakalamaktı; gerçekten de öyle oldu. Üzerinden iki yıl geçince, bir gün çoban, kapıyı açıp içeri girdi, önünde diz üstü oturan iki çocuk, ellerini uzatarak, «Bekos» diye bağırdılar. Çoban bu sözü ilk duyduğunda bir şey demedi, ama daha sonra da her gelişinde aynı sözü işitince efendisine haber verdi ve isteği üzerine çocukları kendi görsün diye aldı ona götürdü. Psammetikos kendi kulağı ile de duyduktan sonra, herhangi bir şeye bekos adını vermiş olan insanların kimler olduklarını aramaya koyuldu; araya taraya Phrygia’lıların ekmeğe bekos dediklerini öğrendi. Böylece ve bu ipucuna tutunarak Mısırlılar Phrygia’lıların kendilerinden daha eski olduklarını itiraf ettiler.” (II,2)
Bu kadim uygarlığın yaşadığı bölgeye ayak basmak, kaya evlerine, kaya mezarlarına dokunmak ruhumda sıçramalar yaptı. Zamanda geriye gidip, onların yaşadığı havayı solumak etkileyiciydi. Yazımın ikinci bölümünde Frigleri anlatmaya devam edeceğim. Yaşamımızdaki her an, hayatımızdaki her deneyim bizim için bir maceradır… Yeni rotalara, yeni maceralara doğru…..
DEMET GÜNGÖR
Demet hanım muhtsem anlatmıssınız kalemınıze yuregınıze saglık saygılar