Doğanın Sihirli Dokunuşu
Bozkır. Yelkovan otları. Gökyüzü masalı
Rüzgâr değil, otların yedi renkli soluğu
Şükrü Erbaş
Bugün yağmurla ıslanan dalların üstünde pinekleyen bir kuş olmak istiyorum. Patikaların kendine has kokusu keşfedemediğim bir şeyleri gizliyormuş gibi…İşte bu düşünce beni Yol Arkadaşım Doğa Yürüyüşü Grubu ile yollara düşmek için kışkırttı. Hayatı sarmaladığını farzettiğim eşsiz büyüye kapılarak Hıdır Dağı’na doğru yola çıktık.
Demirciören Köyü, Mihenk Taşı
Demirciören köyünden başlayıp Hıdır Dağı’nda zirve yaparak Esenler köyüne ineceğiz. Demirciören köyü aslında “Yabanâbâd” bölgesinin mihenk noktası. Kızılcahamam bölgesi kaynaklarda “Yabanâbâd” olarak geçiyor. Evliya Çelebi’nin 17.yüzyılda yazdığı Seyahatname’de Yabanâbâd’dan şu şekilde bahsediyor; “Yabanâbâd, Ankara Vilayeti Sancağının kuzeyinde bir ilçe merkezi olup, doğudan ve kuzeyden Kastamonu Vilayeti, batıdan Beypazarı, güneyden Ayaş ve güneydoğudan Çubuk kazaları ile çevrilidir.” . Doğu sınırını Gerede istikametinden kuzey-güney yönünde akan Koca Çayı belirlemiş. Koca Çayı’nın çizdiği sınır Kargasekmez mevkiine kadar gelir. Batı- kuzeybatı sınırı Çamlıdere’nin köyleri ile Güdül’ü aşan dağlara kadar uzanır. Kirmir vadisi ile de batıya ulaşır.
Osmanlı kayıtlarında “yaban” kelimesi, “ıssız, boş, tımarsız yer” anlamına geliyor. Engebeli ve kısmen ormanlık araziyi tanımlar. Bölgeye “Yabanâbâd” ismi verilerek, “âbâd” kelimesinin anlamı olan “ imar edilmiş, zenginleşmiş” konuma yükseltilmiş. Evliya Çelebi, 1648 yılının kış ayında Hüseyin Gazi tekkesini ve menzilini ziyaret ettikten sonra, yaklaşık bir ay bu bölgede dolaşmış. Seyahatname’de “…ve on gün Yabanova kazâsında gezdik. Bu dahi Engürü sancağı hükmünde yüz pâre ma‘mûr büleydelerdir ve subaşılıkdır. Ve hafta bâzârı durur.”, diyerek gezdiği yerleri anlatmış. Evliya Çelebi, Yabanâbâd kaza merkezinin Demürciviran, Karyesi (Demirciören Köyü) olduğunu söyler. İlçe merkezi 1880-1915 yılları arasında Pazar ve 1915 sonrasında da Kızılcahamam (Kızılca Hamamı) olmuştur. Demirciören Köyü’nün önemi buradan kaynaklanıyor.
Araçtan indiğimizde gökyüzünde muhteşem bir bulut şöleni vardı. Gün boyu bize eşlik etti bu görsel şölen. ”Bozkır uçsuz, bucaksız, insan ise küçücüktür.”, diyen Aytmatov ne güzel tanımlamış bu doğayı. Mavi gökyüzü ve sonsuz bozkır… Bozkır insanı ıssız, yalnız ve sessiz olur. Ama şimdi toprak uyanmış, sarı bozkır titremeye başlamış. Dağlar yeşermiş, gök yıkanmış. Yeşil bir rüzgar esiyor biz yürürken ardımızdan. Topraktan gelen karınca sesleri, dallardaki kuş seslerine karışıyor. Acı pelin kokusuna gömülen bu geniş düzlükleri arşınlıyoruz. Köyden çıktığımızdan beri sürekli yükseliyoruz. 1140 metre rakımdan başladık yürüyüşe. Ara ara ormana giriyoruz. Kuş sesleri kulaklarımı dolduruyor. Binkoz göletine vardığımızda kurbağaların senfonisi kulaklarımızın pasını sildi. Gölün kenarındaki kadim ağaç, bu büyüleyen güzelliğe gizem katıyor. Bulutlara bakarak yorgunluğumu gideriyorum. Ormandan çıkıp bodur bitkilerin olduğu araziye geldiğimizde, bizi karşılayan çeşme susuzluğumuzu giderdi. Sürekli, dik bir çıkış… Zirvedeki kuleyi görüyoruz. Ama matruşka tepeler birbiri ardına dizilmiş, yolumuz uzun.
Yeni açmış beyaz, pembe, mor bahar çiçeklerinin izinde ilerlerken, manzarayı seyrediyorum. Suluboya resim gibi… Bahar kokan yabani otlar topraktan yükseliyor. 8,2 kilometrelik bir çıkış sonunda 660 metre yükselerek zirveye vardık. Biz bozkırda saklanan mavi için yollara düşmüştük. “Denizi seyretmek gibidir bozkırda gökyüzünü seyretmek.”, diyen Neşet Erşat, burayı tanımlamış sanki.
Hıdır ( Hızır) Dağı, Masalsı Zirve
1689 metre rakımdaki Hıdır Dağı’nın zirvesindeyiz. Yüreğimizi bir efsanenin içinde eritiyoruz. Anadolu, masalların, efsanelerin ve mitlerin ülkesidir. Her dağın taşın, her akarsuyun, ağacın bir efsanesini dinlersiniz gezdiğiniz bu topraklarda. Efsanelerle masallar birbirine karışır. Kimileri onlara inanır, gerçekmiş gibi görür. Gerçekliğin katlandığı bu durumlarda, onunla iç içe girip karışır. Tıpkı iki şeklin üst üste konduğunda tek şekil halini alması gibi.
Hıdır (Hızır) Dede XV. Yüzyılda yaşamış bir dervişmiş. Söylencelerde Karaca Ahmet’in oğlu olduğu geçer. Bazı kayıtlarda da Karaca Ahmet’in ve Hıdır Dede’nin sinir hastalıklarının tedavisinde iyi bir ruh hekimi oldukları belirtilmiş. Zirve çıkışında rehberimiz “sinir otu” adı verilen bir bitkiyi göstererek sinir hastalıkları tedavisinde kullanıldığını söylemişti. Belki de Hıdır Dede hastalıkları tedavi ederken bu bölgedeki endemik bitkilerden yararlanıyordu. Kaynaklarda anlatıldığına göre Hacı Bektaş-ı Veli halifelerine on iki hizmeti dağıtır. Bu sırada huzurda bulunmayan Hıdır Dede üzülür. Pirden nasip almayı yeni bir hayatın başlangıcı olarak görürler. Hacı Bektaş-ı Veli, Hıdır Dede’nin hüzünlendiğini görünce nedenini sorar. Hizmet görevini alamadığı için üzüldüğünü söyler, Hıdır Dede. Bunun üzerine Hacı Bektaş “Gam çekme ya Hıdır. Sen bütün ocakların başısın. Benden düşen, eli kaypan sana gele. Ancak senden eli kaypanın da, dergâhında derdine derman olmaya”, der. II.Bayezid döneminde söylenceler üzerine yazılan Vilayetname’de böyle anlatılır. Masal anlatan bir metin gibi görünse de o döneme ait bir bilgi kaynağıdır.
Zirvedeki kulenin yanına bir de Hıdır Dede’ye ithafen bir mezar taşı koymuşlar. Hıdır Dede’nin yanına oturarak soluklandık. İnişe geçtiğimizde gücümü topladığımı hissettim. Göğün altında bir papatya, papatyanın üstünde bir kelebek.
Esenler Köyü
Tepelerin kuytu köşelerinden ağır aksak indik Esenler Köyü’ne. Esenler Köyü Kızılcahamam’a bağlı. Orta Asya’dan gelen ve göçebe olarak yaşamlarını sürdüren Alişan Koca ile Hüseyin Çavuş kardeşler kurmuş bu köyü. Alişan Koca öldükten sonra köyün adı Alişanlar olmuş. Daha sonra “Esenler” olarak değiştirilmiş. Kızılcahamam halkı burayı “ Alişenler, Alverenler” olarak bilirmiş. Köy camisinin avlusunda soluklanıp aracımıza yürüdük. Semaverde kaynayan çayımız bizi bekliyordu. 14,4 kilometre yürüdükten sonra çay, çölde vaha gibi…
Kente dönerken hoşça kal diyorum yapraklara, titreşen bulutlara, gök mavisi bozkıra. Ardımda sakladığım bir yaban çığlığım vardı. Onu da sessizliğe teslim ettim. Sessizlik dağlarda yankılandıkça, çığlığım kol gezsin bozkırda.
Sevgili yol arkadaşlarım hoş sohbetleriniz, gülen yüzleriniz için teşekkürler. Gülümsemenizin izi dudağınızın kenarından silinmesin. Bizi Hıdır Dağı’na bu kez farklı bir rotadan çıkaran, sohbet aralarında verdiği bilgilerle yürüyüşü renklendiren grup lideri Aytekin Gültekin’e ve Dilek Gültekin’e teşekkürler. Sizlerin de göğünüz açık, rotalarınız bol olsun. Yeni rotalara…
Demet Kurt GÜNGÖR
Okurken bende yanınızda rotayı tamamlamış kadar olduğumu hissettim, kaleminize sağlık. Betimlemeler ve bilgiler için teşekkürler.