Gazetelerin kitap eklerinde, edebiyat dergilerinde ve diğer pek çok yayında değerlendirme yazılarını görürüz.
Daha çok kitap tanıtımlarında karşımıza çıkar. Çoğu zaman eleştiri diye de okur geçeriz.
Eleştiri, ele ele aldığı konuyu kavramsal düzlemde analiz eden, bunu yaparken diğer alanlardaki disiplinlerden yararlanan; mesela, tarihten, felsefeden, sosyolojiden, dilbilimden.. ve daha pekçok alandan yardımlar alan bir çalışmadır.
Tanıtma yazıları ve değerlendirme yazıları dediğimiz çalışmalar ise, eleştiriye göre biraz daha geride duran, ele aldığı nesneyi analitik bir çözümlemeye tabi tutmak yerine onu biran önce kamuya tanıtmanın, bulunduğu alanda dolaşıma girmesinin önündeki tümsekleri temizlemenin önde tutulduğu bir çalışma olarak görülebilir.
Görüldüğü gibi iki tarz arasında geçişler olmakla beraber fark da var.
Fakat ne hikmettir ki, pek çok şiir kitabı, roman, ya da öykü kitabı haftalık eklerde, edebiyat dergilerinde adam akıllı eleştiri yazısı yerine tanıtım yazısı ile dolaşıma sokuluyor.
Bu biraz da eleştiri gibi bir edebiyat disiplinini kendine iş edinenlerin azlığından olsa gerek.
Artık edebiyatın o görkemli dünyasında bir; Fethi Naci, Mehmet Fuat, Nurullah Ataç, Mehmet H.Doğan gibi eleştirmenler ne yazık ki yok!
Şimdi revaçta olan tanıtım yazıları, ya da başka bir deyimle değerlendirme yazılarıdır.
İşin kolayına kaçmak galiba böyle bir şey olsa gerek.
Böyle olmakla beraber, dergilerde, eklerde tanıdık, eş dost, ya da belli ilişki ağınız yoksa tanıtım yazısı bile sizin kitabınız için çok görülebilir.
Esasında esaslı bir eleştiri yazısından sonra, o ürün, edebiyat dünyasına adım atması ne kadar ideal bir durumdur.
***
Biz değerlendirme Yazısı ya da eleştiri arasındaki farkları ve kesişme noktalarını irdelerken Necmiye Alpay, Yaklaşma Çabası adlı kitabında başka bir konuya giriyor.
Haklı olarak son yıllarda hayatın nerdeyse her alanında görülen, dolayısıyla kitap tanıtım metinlerinde, bir şiir çözümlemesinde de karşımıza çıkıveren klişe cümleleri sıralamış.
Hangimiz bunları görmedik ki, ama Alpay’ ın kalemine sağlık meseleyi açıklıkla ortaya koymuş.
“Şiirini hayatın içinden damıtan şair”, gelenekten günümüze süzülen tatlar”, “ temeline insanı koyan bir metin” , “biçimle öz arasındaki diyalektik denge”, “sözcükleri özenle seçen bir şair” gibi uzayıp giden örneklerin yer aldığı metinleri düşünün!
İnsanın yüreğini sızlatıyor.
Bu cümlelerle başlayan değerlendirme yazılarının okuyana genel geçer durum ötesinde her hangi bir şey katmadığı apaçık.
O halde bu cümlelerle ele alınıp tanıtılan kitabın vay haline!
Bu sadece edebiyatta mı?
Politikadaki klişeleri düşünün?
Aslında birilerinin de diğer klişeleri önümüze sermesi ne güzel olur!
Artık söylenen söylene sakız olmuş ve hiçbir anlam üretmeyen uzun söylevler; içinde ne yaratıcılık ne de yeni bir dünya tasavvuru olmayan suçlamalar…
Ve bunun karşısında bunaldığınız bir çıkış göremediğiniz anlar…
Can sıkıcı, donuk, yaratıcı olmayan, yeknesak şeyler…
***
Necmiye Alpay, Yaklaşma Çabası kitabının içinde yer alan “ Eleştiri Süreci, Çözümleme İlkeleri” başlıklı makalesinde belli bir tarihsel geçmişi de içine katarak bir hat çiziyor; eleştiri etkinliği konusunda iki ana çizgi olduğunu belirtiyor.
Biri, izlenimci denilen ve daha çok Nurullah Ataç geleneği etrafında toplanan anlayış:
Burada¸ Mehmet Fuat, Sabahattin Eyüpoğlu, Mehmet H.Doğan, Doğan Hızlan, Fethi Naci, Füsun Akatlı, Doğan Hızlan gibi eleştirmenler yer alıyor.
İkinci çizgide; Murat Belge, Hüseyin Cöntürk, Orhan Koçak, Oğuz Demiralp, Muzaffer Erdost, Mehmet Rıfat var.
Bu akım Anglosakson geleneğinden esinleniyor, ayrıca Marksizm, Yapısalcılık, Psikalanizm, Tarih ve Dilbilim gibi disiplinlerden yararlanma yoluna gidiyor.
Alpay, devamla İzlenimci çizgiye yakın bir başka çemberi daha ekliyor listesine.
Bu isimler; Salah Birsel, Gülten Akın, Veysel Çolak, Turgay Fişekçi.
Anglosakson çizgiye yakın ikinci bir çemberde ise; Enis Batur, Güven Turan, Ahmet Oktay, Mehmet Yaşın yer alıyor.
Bir de ikinci yenicilere yer vermiş Necmiye Alpay; Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar,.
Bir de bütün bu anlayışlarının dışında eleştiri yazanlar var, bunlar da ; Atilla İlhan, Özdemir İnce, İsmet Özel, Akif Kurtuluş, Yücel Kayıran, Mahmut Temizyürek, Orhan Kahyaoğlu, Haydar Ergülen, Oktay Taftalı, Sezai Sarıoğlu.
Kanımca, kitap tanıtımı yazıları da eleştiri yazıları da edebiyatın kavramları iler yapıldığı takdirde söylenecek hiç bir şey olamaz.
Ancak klişe cümleler devreye girdiğinde hayatın her alanında olduğu gibi bize kitabın kıpır kıpır dünyası yerine; donuk, bir şey demeyen, samimiyetten uzak bir dünya çizer.
Bunun da ne kitaba, ne şiire ne de tanıtımını yaptığı şeye yarar sağlamayacağı açıktır.