- Türk Telekom Telekomünikasyon Müzesi - 27 Ekim 2023
- Kars, Zamanı Yitik Şehir - 25 Eylül 2023
- Çeşnigir Kanyonu ve Köprüsü - 19 Aralık 2022
Ankara’nın Yabanında Saklı Hazineler
Herhangi bir Pazar günü bugün. Eyvallah Anadolu grubu ile Anadolu’nun kucağına yolculuğa çıktık. Bulutlu bir sabah. Oysa ki güneşi bekliyorduk. Belki gelir… Güneş, yolda verdiğimiz kahvaltı molasında bize bulutların arasından sıcak yüzünü gösterdi.
Demirciören Köyü’nde araçtan inip yürümeye başladık. Köy çıkışında yaşlı bir amca ve teyze ile selamlaştık. Bize, köyde kimsenin kalmadığından yakındılar. 5-6 kişi kalmış köyde. Modern dünyada insanlar, mutluluğu yapay ortamlarda arıyor. Çoğumuz yaşadığımız, yaptığımız hiçbir şeyden mutlu olamıyoruz. Herkesin dilinde, başka bir dünya var. Etrafımız ne istemediğini bilen ama ne istediğinin farkında olmayan insanlarla dolu. Tüm bunlara rağmen yeşil, yumuşak, doğal bir halının üzerinde yürümek güzeldi. Çimenler ve çiçekler yaşam kokuyordu. Rengarenkti çiçekler. Bir de gökyüzü… Bulutların şov yaptığı bir sahne. Hepimiz ara sıra ‘’bulut oyunu’’ nu oynarız. Hani bulutları başka şeylere benzetir, onları anlamlandırırız ya…
Köyden epeyce uzaklaştıktan sonra Hızır Dağı’nın kuzeyindeki küçük, şirin Kuzeyce Göleti’ne ulaştık. Manzara harika, bulutlar nefes kesecek kadar güzeldi. Fotoğraf molasından sonra yola devam ettik. İnişli, çıkışlı bir rotaydı. Bu kadar çok çiçeği başka rotada görmemiştim. Öğle yemeği molamızı, dağın güneyinde kalan Güneyce Göleti’nde verdik.
Ah!… Bu göleti unutamayacağım. Kurbağa senfonisi vardı sanki. Ama biz insanların, suyun kenarında soluklanmaya kalkmasıyla, o güzel vıraklamalar birden kesildi. Huzursuz etmiştik onları. Herkes sandviçini, çayını çıkardı. Arkadaşlar keyifli bir sohbet eşliğinde, molanın tadını çıkarıyordu. Oysa ben, kurbağa sesleri duymak istiyordum. Acele ile biraz atıştırdım ve çayımı alıp göl kenarına gittim.
Kalabalıktan uzaklaştım. Sesimi duyan kurbağaların birden suya ‘’ pıt, pıt’’ atladığını gördüm. Bir dolu kurbağa vardı. Hemen onları fotoğraflamak istedim. Ama ne mümkün… Yalnız üç tanesi benden kaçmadı. Suyun içinde, kocaman sevimli gözleriyle beni izlediler, ben de onları. Çok güzellerdi. Ben yaklaşmaya çalıştıkça, onlar uzaklaştı. Yarım saat peşlerinde koştum. Mola bitti ama ben dinlenemedim.
Kurbağa prenslerimin gözleri bende, benim gözüm onlarda. Bakışarak anlaştık. Kurbağadan prens olur mu, diyeceksiniz. Yürüdüğüm yerler masal diyarı gibi olunca, elbette olur. Peki, kurbağa prens büyüden nasıl kurtulabilir?… Kurbağaların ikili yaşama, uyum sağlama yetisi var. Hem suya hem de toprağa kolayca geçiş yapabiliyorlar. Ben bunları düşünürken, toplanan grup yürümeye başladı. Biz göl kıyısından uzaklaşırken, kurbağa senfonisi yeniden başladı. Kurbağa prenslerim beni uğurluyormuş gibi hissettim. Azıcık hüzünlendim. Edip Cansever’in, Çağrılmayan Yakup şiiri aklıma geldi.
‘’……….
Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım Biri olsun “Yakup!” diye seslenmedi hiç Yakup!
Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım. ………’’
Hızır Dağı’na tırmanmaya başladık. Hedefimiz gözetleme kulesiydi. 1500 metre yükseltiye ulaştığımızda Doğanözü Barajı tüm güzelliği ile karşımızdaydı. Güzeldi ama bazen barajlar doğaya yarardan çok zarar veriyor. Gözetleme kulesine ulaştığımızda rüzgar arttı. Hep birlikte kuleye çıktık. Kulenin üzerinde, nefis panoramik manzara görüntülerini ruhumuza çektik. Grubun rutini haline gelen söylemle efkar dağıttık, tabii ki rüzgar da bizi dağıttı. 1688 metre yükseltideki Hızır ( Hıdır) Dağı Kazan, Kızılcahamam ve Ayaş ilçe sınırlarının kesişme noktasında. Ormanlık alanları var. Yamaç vadilerinde kuvars ( çakmak taşı) buldum. Taşlaşmış hayvan fosilleri de varmış ama ben göremedim. Hıdrellez’in hemen ertesi Hızır Dağı‘na gelmek çok anlamlı oldu.
Türk insanının önem verdiği Hızır, Hızır- İlyas veya Hıdrellez ile ilgili bazı ritüelleri, bizim insanımızın inanışı olarak kabul etmek gerekir. Hıdrellez, toprağın canlanmasını, berekete kavuşmasını, insanların mutluluğa erişmesini temsil ediyor. Bunlar Türk inanç ve mitlerinde önemli bir yere sahip. Hıdrellez ( Hıdır + İlyas ), karaların ermişi Hızır ile denizler ermişi İlyas’ın, 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece buluştuğu inancıyla yüzyıllardır kutlanıyor. Hızır, hayat suyu içerek ölümsüzlüğe ulaşmış. Bu yüzden Hızır’ın uğradığı yerlere bereket vereceği inancı vardır. O gece dilekler dilenir ve kırmızı bir kurdele ile gül ağacına asılır. Hızır’ın yardım edeceğine inanılır.
7 saatlik ve 17 kilometrelik bir yürüyüşten sonra aracımıza bindik. Eyvallah Anadolu grubu, bizi Anadolu’nun beşiğinde sallamıştı ve şimdi kent ormanına dönüyorduk. Yorgun ve mutluyduk. Bizler iki dünyada yaşıyoruz. Birincisi gezegenimiz Dünya, diğeri de içimizdeki kendi dünyamız. İkisi arasında doğal olarak bir etkileşim var. O yüzden güzelliği görene kadar yorgun, gördükten sonra mutlu olabiliyoruz. Bunu belirleyen biziz. Olaylara, nesnelere, kişilere bakış açımız. Dünyayı istediğimiz gibi görmek bizim elimizde. Kazan’a doğru ilerlerken, geride kalan kurbağa prenslerim geldi aklıma. İçimi yine bir hüzün bulutu doldurdu. Yorgun ve mutlu, mutlu ve hüzünlü…
“………… Ben, yani Yakup Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte
Açgözlü, mor kurbağalara Akşama doğru bir dilim ekmek yiyeceğim belki
Bir bardak da süt içeceğim.
Sonra Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum
Ben Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan
Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup Uyumak istiyorum.
Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.”
( Edip Cansever / Çağrılmayan Yakup-1966)
Her bölgenin ayrı bir ruhu, ayrı bir saklı hazinesi var. Bu ne gözle görülür, ne de elle tutulur. Dağlarda, denizlerde, bozkırda, ormanda… Sadece havayı soluduğunuzda, ağaca, taşa dokunduğunuzda hissedersiniz o ruhu. Yaban ruhunun yitirilmemesi dileğiyle…..
Faaliyet şimdi değer kazandı. Teşekkürler Demet hnm.. Güçlü kaleminiz insanlık ve doğa için hep yazsın .. Sağolun …